Körler pazarında ayna satmak
Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste.
Yönetimleri altında yüz binlerce vatandaşlarının yaşamını kaybettiği, milyonlarca vatandaşlarının yerinden yurdundan edildiği rejimlerin ikincisi de Suriye’de devrilince Arap Milliyetçiliğini esas alan Baas rejimleri son buldu.
Sosyalizmin, Arap milliyetçiliğine entegre edildiği iddiası ile ortaya çıkan Baas rejimi, eş zamanlı olarak 1966 yılında Irak ve Suriye’de ülkelerinin yönetimlerinde etkin hale geldi.
Bu partinin ülke yönetimlerinde olduğu Hafız Esat 1971 yılında Suriye’de, Saddam Hüseyin 1979 yılında Irak’ta iktidarı ele geçirdiler.
Bu tarihlerden sonra Baas siyaseti rafa kaldırılarak, ülke yönetimlerinde, Suriye’de Esadizm, Irak’ta Saddamizm siyasetleri egemen oldu.
İzmlerin egemen olduğu her iki ülkenin ortak özellikleri, azınlığın çoğunluğa egemen olması idi.
Suriye’de nüfusun %30’nu oluşturan Şiiler, nüfusun %70’ni oluşturan Sünnilere, Irak’ta tersi bir durumla nüfusun %30’unu oluşturan Sünniler, nüfusun yaklaşık % 60’nı oluşturan Şiilere egemen durumda idi.
Azınlığın çoğunluğa egemen ve biri diğerinin negatifi olan Irak ve Suriye’de ortak özellik ise, Kürt nüfuslarının yok sayılması oldu!
Suriye’de Kürtler nüfus kaydı yapılmayıp kimlik verilmeyerek vatandaş sayılmazken, Irak’ta, Halep’çe katliamında olduğu gibi, başlarına kimyasal bombalar atılarak imha edildiler!
Saddamizm’in egemen olduğu Irak, İran ile sekiz yıllık bir savaştan sonra, çıkmaza girdiği ekonomik ve sosyal çöküntüden kurtulmak amacı ve birilerinin yönlendirmesi ile Kuveyt’i işgal etti. Bu işgal sonrasında, ABD’nin başını çektiği Uluslararası koalisyon ilk olarak, 1991’de Irak’ı Kuveyt’ten çıkarıp üçe böldü, 2003’te de tamamen işgal edip Saddamı da idam ederek, yirmi yıldır düzen tutmayan mevcut yönetimi ülke idaresine oturttu.
Irak’ta bunlar olurken, Türkiye yönetiminde, 2002’de yapılan seçimlerle kazandığı 363 milletvekilliği ile 450 milletvekilli mecliste tek başına iktidar olan Ak Parti vardı.
ABD’nin 2003’te, kuzeyden Türkiye topraklarını kullanılarak Irak’a asker sokma talebi, 2003 Kasım Ayı’nda, Ak Parti Milletvekillerinin çoğunlukta olduğu TBMM’de, milletin aklı ile red edildi.
Bu şekilde Türkiye Irak’taki kargaşaya müdahil olmadı ve ekonomide 2002-2011 yılları arasında altın çağını yaşadı.
Suriye’de 2011 yılında olaylar başlarken, Türkiye 2003 yılındaki aklıselim davranışından farklı olarak, Suriye’deki olaylara müdahil olma siyasetini tercih etti.
Türkiye’de 2013’te estirilen barış süreciyle, Suriye Kürtleri ile birlikte, üç günde Şam’a ulaşmak hedeflendi.
Bu gerçekleştiremeyip ABD de Suriye Kürtleri ile ittifak kurunca, Türkiye, kendi göbeğimi kendim keserim deyip, Türkiye’de kurduğu, Suriye Geçici Hükümeti(SGH) ve Suriye Milli Ordusu (SMO) ile Suriye’deki kargaşaya müdahil oldu.
“Türkiye’nin güneyinde 30 kilometre derinliğindeki bölgeden Kürtleri uzaklaştırır ve buraya Suriyeli Arapları yerleştirerek güvenli bölge oluştururuz” düşüncesi ile beş milyona yakın mülteci, on yıldan fazla zamandır, ülkemizde besleniyor.
Yine bu on yılda, Suriye topraklarında, her biri ordu, tugay veya benzeri sıfatlar ile adlandırılan, yirmiye yakın toplama gruptan meydana gelen ve Türkiye’ye bağlılıkları menfaate dayalı olduğundan, pamuk ipliğine bağlı olduğu gözlemlenen, yüz bine yakın, adına SMO denilen silahlı grup besleniyor.
Beş milyona yakın mülteci ile yüz bine yakın silahlı grubu on yıl besleyip donatmanın bize getirisi, yüzde yüze yakın enflasyon, düşük asgari ücretle çalışan çoğunluk ile emeklilerinin açlık sınırının altında yaşamak zorunda bırakıldığı bir ülke ekonomisi!
Suriye’de yönetim değişikliği süreci yaşanırken, Astana sürecinin tarafları Rusya, İran ve Türkiye Dışişleri Bakanları, Suriye’de yönetim değişikliğini görüşmek üzere, daha önce defalarca yaptıkları gibi, üç ülkenin birinde toplanmamış, Katar’ın başkenti Doha’da görüşmeye çağrılmıştır.
Dünya medyasına yansıyan haberlerden görüldüğü kadarıyla, ABD’nin başını çektiği batı ittifakından yirmi ayrı ülkenin dışişleri bakanlarının da yer aldığı Doha’daki görüşmelerde, Suriye’de yeni düzen, Astana ortaklarına empoze edilmiştir.
Suriye’de yeni bir hükümet ve düzen kurulunca da on yıldan fazladır beslediğimiz silahlı ve silahsız Suriyeliler, doğal olarak, Türkiye’nin sahipliğini terk edip, ata topraklarına geri dönerek ülkelerinin sahipliğine mi sığınacaktır, bunu zaman gösterecektir.
Ama Irak olayında Musul’a 82, Kerkük’e 83 plakalarını değer biçenlerin, Suriye’de Halep’e 82, Şam’a 83 plakalarının verilmesi hesabı da tutmamıştır.
Tutmayan diğer bir hesap; Türkiye’nin güneyinde bir teröristana izin vermeyiz derken, Birleşmiş Milletler, Türkiye ve birçok Dünya devletinin terörist örgüt olarak kabul ettikleri ve Astana süreci ile Türkiye’nin kontrolüne bırakılan, İŞİD ve El Kaideden bozma, cihatçı HTŞ’nin, Türkiye’ye çalım atarak Suriye yönetimini ele geçirmesidir.
Şam’da namaz kılmak hevesi ile yola çıkan Türkiye, Suriye meselesinde, hedeflerinden çok ama çok uzakta kalarak, adeta “Körler pazarında ayna satmaya kalkmıştır!”
Ders almasını bilenler için tarih çok iyi bir öğretmen, atasözleri ise atalarımızın bize bıraktığı değerli miraslardır.
Eğer yirmi yıl önce yaşanan ve hala istikrar bulmamış Irak olayını iyi okuyabilmiş ve “Ne Şam’ın şekeli ne Arabın zekeri” atasözünü unutmamış olsaydık, ekonomide ve siyasette, Suriye’nin etkisi ile yaşadığımız bu sıkıntıları yaşamak zorunda kalmazdık.
Halka rağmen, tek adam rejimlerine umut bağlayıp halkın çoğunluğunu yok saymak ve hatta imha etmek siyasetleri, Arap milliyetçiliği esaslı Baasçı Irak’ta Saddam’ın idam edilmesiyle, Suriye’de Esad’ın ülkesinden kaçmasıyla iflas etmiştir.
Ülkemizin refahı ve geleceğine olumsuz etkileri olabilecek Suriye ve benzeri ülkelerle ilişkilerde, Anayasamızın 10’uncu maddesinde yer aldığı şekli ile ülkemiz insanları ve onların diğer ülkelerindeki akrabalarına; dili, dini, mezhebi, ırkı, siyasi düşüncesine bakılmaksızın, barışçıl yaklaşıp bağrımıza basmak, bizi dünya devleti olmaya daha çok yaklaştıracaktır.
Sayın Cumhurbaşkanının, zamanın Başbakanı sıfatı ile Şubat 2013’te, Mardin’de, dile getirdiği, “ Biz her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına almış bir iktidarız” ifadesi ile dillendirdiği siyasetin, ülke olarak hedeflerimize ulaşmada en uygun yol olacağı muhakkaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.