Sıradan Günler…
Haberlere olan ilgimin giderek azaldığını hissediyorum. Uzun süredir TV’de haberler verildiğinde her ne ile meşgulsem bir yandan da öylesine izliyorum.
Bir süredir kendimi koca bir tiyatro sahnesinin içerisinde hissediyorum.
Özellikle toplumun ilgisini ve dikkatini yönelttiği 8 yaşında bir çocuk olan Narin GÜRAN ve Ülkü Ocakları Eski genel başkanı olan Sinan ATEŞ’in katledilmesi ile ilgili yapılan soruşturmaların bir magazin haberleri kıvamında sürdürüldüğünü, bir cinayetin anatomisinin olmazsa olmazı olan sebep- sonuç ilişkisinin neredeyse hiç yorumlanmadığını görüyorum.
Giderek herkesin her şeyi bildiğini, ama bilmiyormuş gibi davrandığını düşünüyorum.
Leonard Cohen’in ‘’Herkes biliyor zarların hileli olduğunu, herkes biliyor savaşın bittiğini, herkes biliyor iyi adamların kaybettiğini…’’sözleri olan o meşhur şarkısı geliyor aklıma..
Her sabah, artan hayat pahalılığından yakınan ama buna katkılarını zerrece sorgulamayan insanların hiçbir şekilde dikkate alınmayan yakınmaları.
Bir zamanlar Başbakan Süleyman DEMİREL için söylenirdi. Dakikalarca süren konuşmalarından sonra dinleyenler DEMİREL’in konu ile ilgili hiçbir şey söylemediğini düşünürlerdi.
Rahmetli Demirel fıkralar, anekdotlar anlatır izleyenleri gülümsetirdi. Şimdilerde ise ekranlardan parmak sallanıyor.
Muhalefetin eleştirilmesini anlamakta zorlanırım. Ancak sadece eleştiri ile de yetinilmemeli, konu ile ilgili somut öneri de getirilmesi gerekli.
Eğitim sistemini eleştirebilirsiniz, nitekim vatandaşlarda eleştiriyor. Siz iktidara aday olan bir siyasi parti yetkilisi olarak nasıl bir eğitim düşlüyorsunuz?
Mümkünse onu anlatın!
Misal Taşımalı eğitimi sürdürecek misiniz, değilse nasıl bir değişiklik yapacaksınız. YÖK sistemini ne yapacaksınız? Üniversite özerkliği hakkında ne düşünüyorsunuz? Üniversite mezunu işsizlerin artışını izleyecek misiniz*
Vatandaşın yakındığı her bir sektörün aksayan yönlerini saymakla, sıralamakla yetinmeyip neler yapmayı planladığınızı anlatacak mısınız? Toplumumuzun bunları duymaya çok ihtiyacı var.
İstanbul’un en işlek caddelerinde bir kadını taciz eden, direnen kadınla yerlere yuvarlanarak tacizini sürdüren bu mütecavizlerin, son yıllarda gerçekleştirilen ceza indirimleriyle yaşanan ‘cezasızlık’ olgusuna güvendikleri aşikar!
Dışarıdan bakan birinin Kadınlardan başka hiçbir kesimi ilgilendirmediğini düşünebileceği ‘kadın cinayetleri’ ile ilgili çözüm önerileriniz varsa lütfen bunu dile getirin…
Bu günlerde İsrail’in sivillere yöneldiği için haklı olarak kınanan ‘Hamas’ saldırısını bahane ederek Gazze’de soykırım boyutlarına vardırdığı ölçüsüz saldırılarını çevre ülkelere yayma çabasının ülkemizde de yansımaları konuşuluyor.
Cumhurbaşkanı İsrail’in hedefinde ülkemizin de olduğunu söyledi. İktidar ittifakında bir parti liderinin TBMM’de sürekli ötekileştirdiği parti liderlerinin ellerini sıkmasını, yaptığı basın toplantısında ‘Dünya da barış isterken Ülke de barış istememek olmaz’ diye açıkladı.
Bizi yöneten siyasi kadroların bizlerin kesin balık hafızalı olduğumuza inandıklarına kanaat getirdim.
Hamas’ın, Hizbullah’ın bir ileri karakol gibi ülkemizi koruduğuna inanmamızı bekleyen iktidarın içimizden birinin ya da birilerinin ‘yahu iyi de, İsrail’in karşısında en kararlı duran bir ülke olan Suriye’nin istikrarsızlaştırmasına, askeri açıdan zayıflatılmasına neden bu kadar istekli olduk‘diye sorulamayacağına o kadar emin olmalarının başka bir izahı olamaz!
Yine ‘Dünya da barış isterken Ülke de barış istememek olmaz’ yaklaşımını taktik bir siyasi manevra değil de ülkemizin iç barışına doğru atılmış gerçek bir adım olarak değerlendiren arkadaşlarımıza da o çok meşhur Ağa ile Maraba hikayesini tekrar okumalarını öneririm.
Gerek Suriye’nin istikrarsızlaştırılmasında atılan adımların gerekse İsrail’in ülkemiz için giderek bir tehdit haline geldiğini iddia etmenin iç politikaya yönelik bir politika değilse gerçek bir öngörüsüzlük olduğunun altının çizilmesini isterim.
Hele Ortadoğu da yaşanan çatışma ve kargaşanın bölgede yeni bir taksimatın planlandığını ve buna izin verilmeyeceğini iddia etmek, bana dönemin başbakanı Sn ERDOĞAN’ın Kürt sorununu kastederek ‘bu sorunu biz çözemezsek, birileri bu sorunu bize rağmen çözerler’ sözünü hatırlattı.
O zaman büyük bir öngörü olarak gördüğüm bu değerlendirme sahiplerinin bahse konu bu durumla ilgili daha sonra izledikleri yaklaşımlarını büyük bir hayretle izlediğimi belirtmeliyim.
Ve nihayet iktidara aday olan muhalefetin de Kürt sorunu ile ilgili atılması muhtemel Yurt içindeki demokratik adımlarının yanı sıra, sınırlarımızın ötesinde nasıl bir yaklaşım izleyeceklerini ifade etmelerinde, toplumumuzla paylaşmalarında yarar gördüğümü söylemeliyim…
Aziz AYDINALP
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.