GENÇLİK NEREYE GİDİYOR
Merhaba sevgili okurlarım.
Yine bir yazım ve bu yazımda sizlere jenerasyonlardaki farklı gelişimlere dikkat çekmek istiyorum.
Aslında şuan teknoloji çağının en yaratıcı çağını yaşıyoruz.
Bilgisayarlarımız telefonlarımız kapasitenin en üst seviyesinde.
Kişisel olarak kullandığımız sosyal mercilerimiz, bizleri oturduğumuz yerde birden sosyalleştirip çevremizi genişlettiriyor.
Attığımız storyler ile kendimizi bir anda kıtalar arası dolaşıyor görüyoruz.
Sizlere dikkat çekmek istediğim konu genç kızlarımız.
Konumuz değer yargılarımızdaki kötü değişim.
Değer yargıları dediğimiz zaman geleneklerimizin hala var olarak sürdürebilmek.
Mesela hala toplum olarak düğünlerimize ve taziyelerimize çok önem veriyoruz.
Hala hastalıklarda eş dost akraba birbirinin yardımına koşuyor destek olmaya çalışıyoruz.
Çağ teknoloji çağı olsa da, teknolojinin dışında yaşayan çok insanlarımız var.
Değer yargıları, gelenekler, toplum baskısı, çevresel kınamalar hala günümüzde önemini sürdürüyor.
Sevgili okurlarım bugün sizlere yaşadığımız geçmiş dönem ve şimdiki dönem ile küçük ama düşünülünce büyük olan konuyu vurgulamaya.
Genç kızlarımıza.
Öyle ya;
Çoğumuz anne babayız.
Bazılarımız dede ve büyükanneyiz.
Evlatlarımız var.
Torunlarımız var.
Hepsinden önemlisi bu gençler bizim geleceğimizin birer parçaları olacaklardır.
Onlarda bir gün büyüyecek toplumda birer birey olacaklardır.
Hatırlarsınız belki;
Biz ergenlikten genç kızlığa girerken çok büyümüş gibiydik.
Genç kızlar biyolojik olarak çabuk gelişirler.
On üç on dört yaşındayken, on yedi on sekiz yaşında gözükürdük.
Yürekliydik….
Mesela kollarımızı bir açardık, dünyayı kucaklardık.
Güzeldik…
Gülüşlerimiz çok güzeldi…
Gülerken sanki mevsim kışken bahar olur her yerde çiçekler açardı.
Veya çiçekler açmasa da bize öyle gelirdi.
Kaşlarımızı falan almayı bilmezdik.
Hele makyaj yapmayı hiç bilmezdik.
Bunlar genç kızların( yirmi yaşından sonra ) işidir derdik.
Ev işlerinde her zaman annelerimize ablalarımıza yardım ederdik.
Annelerimiz bizlere el işleri öğretmişti, kendi söküklerimizi biz onarırdık. Hatta çoraplarımızın burnu yırtıldığında dikmeyi biz kendimiz yapardık. Pantolonlarımızın paçası söküldüğünde yine biz dikerdik.
Öyle ya çok fazla çoraplarımız da yoktu. Pantolonlarımız da yoktu.
Babalarımızın ayakkabılarını biz çocukluktan beri siler, günlük harçlıklarımızı hak ederek alırdık.
Etrafı toplar bulaşıkları biz yıkardık.
Bunlar çocukluktan ergenliğe geçişimizin en basit işleriydi.
Radyo da çalan bir müziği öyle bangır bangır söyleyemezdik.
Öyle ya komşular sesimizi duyup rahatsız olmasın, bu kızda aşık olmasın demesin derdik.
Her attığımız adım da, her kelimemiz de bir edep vardı.
Saygı vardı.
İçten gelen bir tebessüm bir utangaçlık vardı.
Yüzümüz temiz, ellerimiz tertemizdi.
Mevsimine göre bir elbisemiz, bir ayakkabımiz bir de paltomuz vardı. Ama yepyeni.
Yıllar hiç elbiselerimizi eskitemezdi.
Ütülü, giyince üstümüze tam oturandı.
Demem o ki her şeyi çabuk tüketmezdik, değer verip, aile ekonomisine zarar vermezdik.
Evde balkona olur olmaz çıkıp oturamazdık.
Olur ya komşu çocukların gözleri belki bize takılır da, annelerimiz bizi ağabeylerimize şikayet etmesin derdik.
Tek biz mi böyleydik.
Hayır tüm ergenliğe adım atan komşu kızları da böyle bizler gibiydi.
Dedim ya dostlar, bir edep bir saygı bir duruşumuz vardı.
Şimdi otobüslerde ergenlikten genç kızlığa adım atan kızlarımızın o incecik kaşlarını görünce, o fütursuz kahkahalarını görünce kendime sormadan edemiyorum.
Bizler mi iyi yetiştirildik.
Yoksa bu ergenlikten genç kızlığa adım atan kızlarımız zaman ve çağa göre daha iyi mi yetiştirildi.
Ama düşündüğüm bir nokta var. Bu çocukları bizim neslimiz yetiştirdi.
Neden biz böyleyken evlatlarımıza değer yargılarını öğretemedik.
Neden?
Olur ya biz de anneyiz.
Belki gelişen teknoloji çağında bunlar çok normal davranışlar belirtisi deriz.
Bizler zamanın bir yerlerinde çok mu ağır baskıları kültürümüzün bir parçasıdır deyip sıkıştırılarak büyütüldük.
Bunu da hep düşünüyorum.
Acaba hangi çağ ve hangi zaman doğru?
Beynimdeki bu soruya da hala cevap bulamadım.
Ama şuan on beş on altı yaşlarındaki genç kızların bırakın kaşlarını dudaklardaki şişirilmiş silikonları gördükçe şaşırıp kalıyorum.
Hepsi kanserojen madde içeren, bu sözüm ona güzellik simgeleri gençleri nereye götürüyor.
Çoğu genç kızların burnu yapılı.
Allah’ın bize verdiği bir güzellik var zaten.
Bu kendini değiştirmeler doyumsuzluklar nedir böyle.
Kıyafetler hep göbeği açık tırnaklar hepsi yapılı.
Yapma tırnaklar da sağlık açısından zararlı uzmanlar bas bas bağırıyorlar.
Gençken zaten güzel oluyor insanlar.
Yüzü de, gözü de, burnu da, dudakları da…
Ama bu yapaylık ne böyle bunu anlamış değilim.
Özenti değişim gençleri kendi yüz beden güzelliklerinden alıp başka yerlere götürüp savurabiliyor.
Her zaman derim Milli Eğitim Bakanlığı ilkokul ve ortaokullarda el becerisi kazanma dersi bırakmalıdır diye .
Öyle ya dudaklarını güzelleşeyim diye şişiren genç kızlarımız iğne iplik veya bir tığ kullanmak bilmiyorlar. Kısaca kendi söküklerini dikmek bilmiyorlar ama makyaj ürünlerinin markasını, makyaj yapmasını çok iyi biliyorlar.
Doyumsuz, bilinçsiz bir nesil çağımızı kaplamış durumda.
Ne olacak nereye kadar gidecek.
Ülke ekonomisinin durumu almış başını gitmişken, bu masraflı yaşam nereye kadar aileleri bunaltacak ve dur diyecek.
Hepsi birbirine bakarak yapılan özenti hali.
Duru bir yüz, estetikten uzak bir yüz zaten genç kızların o güzel yüzlerini ortaya çıkarıp yaşlarını gösterecektir.
Aslında yazılacak çok şey var deyip bugün bu yazımı noktalamak istiyorum.
Haydi, rastgele sevgili okurlarım.