Kürtleri Arap çölüne sürmek çözüm değildir…
Türkiye, bir an önce Suriye politikasını, bir anlamıyla danışmanlar üzerinden kamuoyuna aktarılan moda deyimle “dış Kürt sorunu”na ilişkin politikasını değiştirmelidir. Biliyoruz, ki Kürtlere karşı yürüttüğü haksız, hukuksuz savaşla bir yere varılamayacağı, faşist BAAS partisinin çöp olmuş ithal ideolojik yaklaşımıyla bölge barışının, demokrasinin tarafı olunamayacağı yeterince açığa çıktı. Kürtleri Fırat’ın doğusuna hapsetme hedefiyle, mimarı baba Hafız Esad olan Arap Kemeri’ini çağrıştıran sınırdaki güvenli bölge aklıyla, dünyanın dört bir tarafından toplanan paramiliter güçlere Kürtleri boğdurma politikasıyla daha fazla Kürt öldürmek, daha fazla Kürdün yaşam alanını tahrip etmek, daha fazla Kürdün hayatını zorlaştırmak mümkün olabilir ama kurgulanan sonuca ulaşmak mümkün olmayacaktır. Tarihte ve günümüzde Kürt sorunu eksenli gerçekleşmiş birçok çatışmalı ortamdan iyi biliyoruz ki ne hiçbir çatışma ortamını, nede hiçbir barış adımını sınırın bir tarafına hapsetmek mümkündür. Sınırın bir tarafında yaşanan acı da sevinç de öteki tarafı etkileme gibi bir huyu vardır. Daha açık bir ifadeyle, Kürtleri sınırdan uzaklaştırmakla Kürtler arasındaki etkiyi azaltmak mümkün olmadığı gibi Arap çölüne sürmek de çözüm değildir…
*
Kim ne derse desin Tükiye, Suriye cephesinde en büyük kaybeden taraf oldu. En az, halk düşmanı kanlı diktatör Beşar Esad kadar, kadın düşmanı halkların hapishanesi İran kadar kötü kaybetti. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmakla kalmadı, tam anlamıyla hezimete uğradı. Küfürbaz sosyal medya kahramanlarına, televizyon ekranlarını işgal eden çapsız ekran şovmenlerine bakmayın siz, tam anlamıyla dımdızlak ortada kaldılar, çok değil birkaç ay içinde bu sahte kahramanların, kan ve gözyaşı üzerinden hayatlarını kazanan bu çapsız şovmenlerin foyası ortaya çıkacak, Kürt düşmanlığı üzerinden yürüttükleri düşmanlaştırma politikasının zararlarını bir bir anlatmaya başlayacaklar, daha doğrusu kaybettiren siyaseti itiraf etmeye, bir anlamda hiç olmadığı kadar günah çıkartmaya başlayacaklar. Korkarım ki o zaman iş işten geçmiş olacak, herkes kendi yolun gitmiş olacak…
*
Kuşku yok ki Faşist BAAS’çıların rehber edindiği inkarcı, tekçi Kemalist çizgi de sonsuza kadar yenildi, artıklarıyla birlikte tarihin çöp sepetine atıldı. Bir anlamda kendini yenileme, demokratikleşme kapasitesine sahip olmayan, inkar ve imha siyasetini aşamayan, ırkçı, asimilasyoncu politikasında ısrar eden, baskıcı siyasetin kamuflajı olmanın dışında hiçbir işe yaramayan, halklar arasındaki barışı, bir arada yaşamanın ferasetini itibarsızlaştıran “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözü ile kendini yeniden var etme hamlesinde bulunsa da hikayesi bitmiş Kemalizmin Kürt düşmanlığı üzerinden yürütülen kötü politikanın başarı şansı olmadığı, olamayacağı bir defa daha Suriye zemininde anlaşıldı, ayyuka çıktı…
*
Sadece Kemalistler değil, kelli felli Osmanlıcıların da kötü kaybettiği açıktır, bunca güce rağmen içerde, dışarda yerlerde sürünüyorlar, şaşkın tavuk misali bir o yana, bir bu yana savruluyorlar. Ne tarafa dönseler olmuyor, bölgeye yön verecek yeni uluslararası Ortadoğu siyasetinin önemli bir aktörü haline gelen Kürtleri gördükçe, Kürt gerçeği ile karşılaştıkça şaft ayarları iyice bozuluyor, dengeleri kayboluyor. Bu akılla Kürt ve Türk kardeşliğinin sağlanamayacağını bildikleri halde yanlışta ısrar ediyorlar. Kürtlerin yakından bildiği, tanıdığı sarı torbacıların, beyaz torosçuların örgütlediği çetelerin sınır boylarındaki hezimeti ortada olmasına rağmen yanlışta ısrar ediyorlar. Anladığım, onca girişime rağmen Kürtler hami aramıyor, kimsenin gölgesine sığınmak, her şeye rağmen binlerce yıldan bu yana bir arada yaşadıkları kapı komşularıyla düşman kardeş olmak istemiyor, eşit oldukları, özgür yaşadıkları bir bölgede, kendi topraklarında barış içinde yaşamak istiyor. Çünkü gelinen aşamada ortak demokratik bir yaşam inşa etmek dışında bir yol yok...
*
Velhasıl Kürt düşmanlığı üzerinden kurgulanmış Kızıl Elma dininin iflah olmaz Turancı “Kültür Yolu” politikası iflas etmekle kalmadı, kadim Kürt kardeşliğine rağmen bel bağlanan DAİŞ çetesinin son nefesini vermeye hazırlandığı Arap çölünde öldü. Son cenaze namazı ise Kürt Selahaddin’e özenen Şam fatihi tarafından Emevi Cami’de kılındı. Bu anlaşılmadıysa Kürtler ne yapsın...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.