Murat AKBAŞ

Murat AKBAŞ

*Bayramda Siyaset: El Sıkışmanın Felsefesi

*Bayramda Siyaset: El Sıkışmanın Felsefesi

Murat AKBAŞ

Türkiye siyaseti bir bayram sabahı yeni bir eşikten geçti. Birbirinin zıddı gibi görünen iki siyasi geleneğin — Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile Kürt siyasetinin temsilcisi DEM Parti’nin — ilk kez bayramlaşması, kimilerince “nezaket jesti” olarak okunabilir. Ancak bu küçük törende, yüzeyin altında oldukça büyük sorular gizli.

MHP Genel Sekreteri Sayın İsmet Büyükataman’ın şu sözleri özellikle dikkat çekiciydi: “Genel Başkanımızın talimatıyla bu yıl bayramlaşma yelpazesini genişlettik.” Ancak asıl dikkat çeken ifade, DEM Parti’nin “son dönemdeki protestolara karşı sergilediği sorumlu duruşun” MHP tarafından takdir edilmesiydi. Bu cümle, klasik MHP söylemiyle taban tabana zıt bir ton içeriyor. Zira burada yalnızca bir nezaket ifadesi değil, aynı zamanda DEM Parti’nin konumunu “devletin bekasına tehdit” ekseninden çıkarıp sistem içi bir aktör olarak tanıma iradesi söz konusu.

Bu değerlendirme, bir tür “siyasi rıza üretimi” arayışı olarak da okunabilir. MHP gibi devlet refleksiyle hareket eden bir partinin, sistemin uzun yıllar dışında tuttuğu bir aktörü “sorumlu” olarak nitelemesi, aslında devletin bu aktörden beklentisinin değiştiğini de gösteriyor. Yani bu sadece geçmiş protestolara karşı alınan tavrın değil, gelecekteki muhtemel gerginliklerde sistemle çatışmama sözü veren bir çizginin ödüllendirilmesi anlamına geliyor olabilir.

Burada Antonio Gramsci’nin hegemonya kavramı akla geliyor. Gramsci’ye göre, iktidar yalnızca zorla değil, aynı zamanda “rıza” yoluyla da kurulur. DEM Parti’ye yönelik bu yeni söylem, bir tür “meşruiyet kredisi” açma hamlesidir. Ancak bu kredi, siyasal olarak tahkim edilmezse hızla geri çekilebilir. Dolayısıyla bu “takdir”, bir güven ilanından çok, karşılıklı kontrollü bir yakınlaşmanın işareti olarak görülmeli.

Bu yeni dili, yalnızca MHP’nin değil, devletin çeşitli katmanlarında şekillenmekte olan yeni güvenlik-siyaset dengesinin yansıması olarak görmek gerekir. Protesto çağrılarına katılmayan bir Kürt siyasetini “sorumlu” olarak adlandırmak, devletin yeni “normalleştirme” stratejisine dayalı olabilir. Elbette bu strateji, karşılıklı güvensizlik duvarlarını yıkacak kalıcı adımlara dönüşürse, Türkiye’nin demokratikleşme sürecine katkı sunabilir. Aksi halde, takdir cümleleri sadece siyasal manevranın zarif süslemeleri olarak kalır.

Bir yanda MHP’nin bu açıklamaları, diğer yanda AK Parti’nin 10 yıl aradan sonra DEM Parti’yi DEM Parti Genel Merkezi’nde ziyaret etmesi, siyasette sessiz ama derin bir değişimin yaşandığını gösteriyor. Hele ki bu temasların, Abdullah Öcalan’ın “tarihi çağrısı” olarak yorumlanan açıklamasının hemen ardından ve Sayın Devlet Bahçeli’nin yıllar sonra çözüm sürecine ilişkin yaptığı kapsamlı açıklamayla aynı günlere denk gelmesi, zamanlamanın tesadüf olmadığını düşündürüyor. Bahçeli, “MHP, çözüm süreci gibi bir ihanet sarmalına bir daha düşülmesine asla razı olmayacaktır” diyerek, kapıyı tam olarak kapatmasa da kendi pozisyonunu yeniden tanımlıyor. Bu açıklama, bir yönüyle sert bir uyarı, diğer yönüyle ise sahaya yeniden inilmekte olduğunu gösteren bir işaret fişeği.

Burada Carl Schmitt’in “siyaset, dost ile düşmanın ayrımıdır” yaklaşımı devreye giriyor. Türkiye siyasetinde uzun süredir belirleyici olan bu düşmanlık ekseni, bu bayram gününde hem sembolik hem de stratejik olarak kırılıyor olabilir. DEM ile MHP’nin el sıkışması, AK Parti’nin DEM’i on yıl sonra merkezinde ziyaret etmesi ve Bahçeli’nin yeni açıklaması, düşman tanımının yeniden yazıldığı, dostluk alanının ise yeniden çizildiği bir politik sürecin işaretleri olabilir.

Ancak bu tabloyu sadece stratejik manevra olarak okumak eksik olur. Hannah Arendt, siyasal olanı “birlikte eyleme geçme kapasitesi” olarak tanımlar. Bu kapasite, farklılıklar içinde ortaklaşma arayışını barındırır. Eğer bu sembolik jestler; yani ziyaretler, açıklamalar, el sıkışmalar; kamusal alanda ortak aklın filizlenmesine yol açarsa, o zaman belki de Türkiye siyasetinde çok uzun süredir beklenen bir “yenilik” doğabilir.

Habermas’ın “iletişimsel eylem” kuramı da burada yol gösterici olabilir. Siyaset sadece iktidar rekabeti değil, aynı zamanda toplumsal uzlaşının ve diyalogun alanıdır. Bugün kurulan bu temaslar, gelecekte daha adil, daha eşitlikçi bir zemine dönüşebilir. Ama bunun için niyetin sürekliliği, dilin itidali ve toplumun barışa olan inancı gerekir.

Siyaset yalnızca güç oyunu değildir; aynı zamanda cesaret ve hafıza işidir. Hele ki el sıkışmak, geçmişte yumruklaşan ellerin arasında gerçekleşiyorsa. Bu bayramda atılan adımlar, büyük dönüşümler için küçük ama anlamlı başlangıçlar olabilir. Belki de, 2025’in Ramazan Bayramı, Türkiye siyasetinin yeniden konuşmayı, yeniden dinlemeyi öğrendiği gün olarak tarihe geçer.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Murat AKBAŞ Arşivi
SON YAZILAR