Zülküf Kışanak

Zülküf Kışanak

Sana hep inandım…

Sana hep inandım…

Beklenen fırtına durdu, yüreğimi rüzgara vermenin zamanlarındayım, su kadar sevdiğim Diyarbakır’ın akşam vakitlerinde yorgun bedenime bir anda çöken hüzün, yaşadığım duygu kırılmalarım sonsuza kadar bende yaşasa da seni terk eyleyemem, bitmek bilmeyen yalnızlığına seni bırakamam, gülistanım. Biliyorum, çocuk hallerimdeki gibi deli dolu coşmayacak belki sonbaharını yaşayan bu kırgın yüreğim, ama hakikat arayışım bitmeyecek, senin olmaya yemin ettim bir defa, varla yokum sensin. Giden ömürdendir, kendi şafaklarına terk edilmiş kayıp yıldızların peşine düşmek senin neyine, zamansız toprağa düşenleri kendi haline bırak, giden gitmiştir demeyeceğim, diyemem. Bugünüm, bugünümün yarını da, öbür günü de, gelecekteki bütün günleri de seninle geçecek, seninle yaşanacak güneşim, uğruna en güzel, en yiğit olanlarımızın can olduğu gülistanım. Seninle daha kaç baharı devireceğiz, daha kaç karakışı atlatacağız, kim bilir. Biliyorum ki kalan ömrüm senindir, çünkü bana can olacak nefes sensin her mevsimine yandığım, her anına öldüğüm. Hikayesi henüz anlaşılmamış, efsanesi henüz anlatılmamış dağ, taş firari yaşamış edebi aşkı bu defa ıskalamak yok, sana da, şiire de hep inandım. Bir de biliyorum ki her Newroz’un arefesinde tamamına ermesini hayal ettiğim özgürlük arayışım seninle yol alacak, seninle hayat bulacak güneşim…

*

Bir akşam vakti yüreğimize çöken hüzne, yaşadığımız duygu kırılmalarına takılıp kalmadan, her bir taraftan sarılmış mahallemize küs yaşamadan, birbirimizi kırıp dökmeden, ezmeden, daha çok bir olacağız, daha çok sırt sırta yaşayacağız, daha çok yol alacağız dur durak bilmeden, kimin ne dediğini umursamadan bizi özgür yaşama götürecek yolda düşenleri omuzlayarak, bir de ölümsüzlerin anı defterine yazıldığı gibi “zaferi olanların aşkı…” ile yürüyeceğiz, sana inanıyorum, sana hep inandım. Her ilkyazın büyük heyecanıyla börtü böceğin şarkısına, kuş cıvıltısına, arı vızıltısına, çiçek kokusuna, rüzgar sesine uyanacağız, Newroz’un govendine durduğumuz gibi senin sözüne duracağız. Dirilişine adanmış hiçbir roman, hiçbir hikaye, hiçbir anlatı, hiçbir anı henüz yazılmadı, hiçbir resim henüz çizilmedi gülistanım, gül yüzlüm. Bir gece ansızın kuşatılmış Ezdaî tapınağını son anda terk etmiş öfkeli bir tanrıça gibi Dicle boylarında kayıp kızlarına, oğullarına ağlayan bir annenin ta Hurilerden, ilk kentli bilge kadınlardan, bilge adamlardan bize emanet şehrimizi yer gök sarsan acısını, koca bir ömür büyük bir sabırla, inatla içinde tuttuğu bitmemiş yasını Dağkapı meydanına gömen vakur bir babanın bin ah çekerek güneşine akan gözyaşlarını gördüm. Sen ise çocuk hallerindeki tanıklığını, buruk gençlik hayallerini alıp giden o anı bir daha yaşadın, seni hissettim, yangın yeri yüreğinde tuttuğun çığlığını duyumsadım, istemeden senden kaçırdığım, senden sakladığım gözlerim doldu, dizlerimin bağları hepten çözüldü, bildiğin sızılarımla ilk yenilgime aktım, gülistanım…

*

Evet, buraya kadarmış, bundan ötesi yok demeyeceğim, adını bildiğim, bilmediğim herkesin kurşun ağırlığındaki bu günün sonunda aşkına varacağındır, yalnızlığıma dayanamayan gizemli aşkım Fertûl’umu çıldırtan rüzgarla dolu dizgin sana geleceğidir, bunu biliyorum. Sen de öyle, sen de günün sonunda kendi yoluna gideceksin isim kütüğü, geçmişi, geleceği yıkıntılarım arasında kaybolmuş nazeninim, baş belam. Bildiğim, öyle ya da böyle beni yaralayan senden yana aşamadıklarımdır, vakitsiz gelen Sur diplerindeki duygu çöküntülerimdir, sonu gelmeyen yerli yersiz lanet didişmelerinden usanmalarımdır, baş belamız yedi kocalı Hürmüz’den sana miras kalma alengirli hayallerinden bıkmalarımdır, bilcümle sana, evet sana dair içine düştüğüm sonu gelmeyen yanılgılı hallerimdir, dört bir yanı sarılmış dipsiz kuyuda güneşini arayan gülistanım. Öyle tabi, seni yıldızların yoldaşı tanrıçam Yazo’dan bilirim, bin yılın özgürlük yürüyüşüne bağışlanmış efsane adını Siverek’in taş duvarlarına kazıyan şimdi küs, şimdi kırgın, şimdi uzak yaşadığım bizim saftirik Xanê’den, bir de varını yokunu adını bilmediği çıplak bir dağa, belki de yol gitmeyen, kervan geçmeyen ölü bir vadinin tabanına gelişi güzel gömen bilge ana Kejê’den. Bir ben bilirim, bir de sen, nasıl da her bir yana paramparça dağıldığımı, nasıl da seninle bir olabilmek için canhıraş bir halde güneşe yürüdüğümü ardı sıra senin, bir ömür. Evet, bir ömür yürüdüm...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Zülküf Kışanak Arşivi
SON YAZILAR