HAŞLANAN KURBAĞA KEYFİ!
Ünlü Profesör Karl Raimund Popper “social engineering”dediği, Türkçeye “toplum mühendisliği” olarak aktarılan bu kavram, günlük kullanımda teknisyen, mekanik, tamirci ustası anlamına geliyor. “Engineering” sözcüğü Türkçede “manipülasyon, toplumla oynama, hünerli şekilde aldatma” demek de olduğunu biliyoruz. Bunlar gibi birçok kavram ideolojik bakımdan yanlıdır, “taraflıdır”. Popper’in öne sürdüğü ‘toplum mühendisliği’ kavramı da ideolojik açıdan taraflı bir kavramdı. Ama bugün Toplum mühendisleriToplumların medarı iftiharı oldular. En abuk sabuk ve uydurma şeyleri bile topluma kabul ettirebiliyor ya! Ben işte bu yeteneklerine bayılıyorum. Tarihi, dini, bilimi öyle bir hale getirdiler ve bunlardan yeni bir yığın yarattılar ya! Gerçekten takdire şayan... Asıl dikkat çekici olan, bu dönüşümün ne kadar yavaş işlendiği ve toplumların bunu fark etmeden kabullenmesidir. Yani kitle iletişim araçları, teknolojik gelişmeler ve ustalıkla uygulanan sosyal mühendislik yöntemleri aracılığıyla, Toplum bilmeden, toplumu değiştiriyorlar.
Günümüzdeki toplumlar şaşırtıcı bir şekilde benzer refleksler geliştirildi. Toplumu etkileyen durumları anidendeğiştirdiğinizde tepki veren bireyler ve toplumlar, değişim yavaş yavaş olduğunda değişimi fark etmezler! Eğer bir toplumu ani bir değişime zorlandığında, bireyler tepki göstereceği için “değişim” yavaş yavaş uygulanınca toplumun büyük bir kısmı kurbağa deneyimindeki gibi değişimi fark etmez. İşte burada devreye “Kaynayan kurbağa” veya "Haşlanan Kurbağa Sendromu" metaforu devreye giriyor!
Aslında “haşlanan kurbağa sendromu”, bir kurbağanın ısıtılarak bir suyun içinde haşlanarak ölmesini anlatan yaygın bir anekdottur. Anekdotun temel dayanağı olan iddia, kurbağanın kaynayan suya atıldığında dışarı zıplayacağı; fakat soğuk suya konulup yavaşça ısıtıldığında neler olduğunu fark edemeyip yavaşça kaynayarak öleceğidir. Zira suya batmış ve yavaşça ısıtılmış olan bir kurbağa, dışarı sıçrayacaktır. 19. yüzyılda yapılan pek çok araştırmada bu dayanağın gerçek olduğu söylenmiş, su yeterince yavaş ısıtılırsa kurbağanın fark etmeyeceği öne sürülmüştür. Günümüz biyologlarına göre bu dayanak aslında doğru değildir, Bu anekdot, genellikle insanların yavaşça gerçekleşen değişikliklere nasıl tepkisiz kaldığını göstermek için mecazi anlamda ve insanların aşamalı değişikliklere karşı uyanık olması gerektiği, aksi halde nihayetinde istenmeyen bazı sonuçlarla karşılaşabilecekleri mesajıyla anlatılır.
Toplum mühendislerinin planladıkları stratejik değişim programlarında toplum, kurbağa deneyindeki gibi değişimi fark etmez! Çünkü değişim zamana yayılmış, ani ve kontrolsüz değişimlerde ise hep bir “cambaza bak” misali farklı konulara yönlendirilerek istenilen çizgiye çekilir ve program devam eder!
Bu hikâye pek çok defa anlatılmış ve pek çok defa değişik konulara işaret etmek için kullanılmıştır. Tarih ve toplum bilimciler bu duruma örnek olayları ve durumları incelemişler…
1960'larda Soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği’ne duyulan sempatileri,
1990'larda İklim değişikliğine ve şiddete maruz kalınan ilişkileri sürdürmek gibi konulara karşı toplumların duyarsızlığa dikkat çekmek için kullanılmıştır. Şiddete maruz kalınan ve sonu ölümlere varan kadın cinayetlerine karşı sorumluluğu olmayan modern toplumlar, Diktatörlüklerle yönetilen yani Çilesine âşık olan Nazi Almanya’sı halkları ve Kuzey Koreliler gibi! Ayrıca, “libarteryenler”tarafından sivil hakların yavaşça yok oluşuna dikkat çekme amaçlı kullanıldı. Çin'de de bir kuruluşun üyelerinin yavaşça kuruluştan ayrılmaya başlaması üzerine, bu konuda halkı uyarmak için kullanıldığı bilinmektedir.
Çevreci yazar Daniel Quinn, 1996 yılında yazdığı The Story of B adlı eserinde, Al Gore tarafından sunumlarında ve 2006 yılında çekilen filmi “Uygunsuz Gerçek”te kullanılmıştır. Gore'un kullandığı hikâyede, kurbağa zarar görmeden önce kurtarılmaktadır.
Felsefede, kaynayan kurbağa hikâyesi, “sorites (ığın) paradoksu”nu açıklamanın bir yolu olarak kullanılır. Bu paradoks, her bir defada içinden tek bir kum tanesi alınan bir kum yığınını konu alır ve belli bir noktadan sonra kalan miktarın bir kum yığını olarak tanımlanıp tanımlanamayacağını sorar.
Hukuk profesörü ve hukuk yorumcusu Eugene Volokh 2003'te, gerçek kurbağaların davranışı ne olursa olsun, kaynayan kurbağa hikâyesinin mecaz olarak kullanışlı olduğunu belirtti ve bunu deve kuşunun kafasını kuma gömmesi mecazına benzetti. Ekonomi dalında Nobel Ödülü bulunan yazar Paul Krugman, Temmuz 2009'da bu mecazı gerçek kurbağaların böyle davranmadığını belirterek köşesinde kullandı. Ancak Krugman'ın köşe yazısından sonra, "kaynayan kurbağa cephesinde barış" ilân etti ve hikâyenin aslında doğru olmadığını belirttikten sonra onu kullanmanın sorun yaratmayacağını ifade etti.
Metaforun en önemli mesajı, değişimin farklılığın zorluklarıdır. Toplum mühendislerinin elinde, toplumların büyük bir dönüşüm sürecinden geçiyor. Ancak bu dönüşüm genellikle öyle ustalıkla tasarlanıyor ki, insanlar bunu hissetmeden sistemin bir parçası haline geliyorlar. Bugün sosyal medyada, kitlesel iletişim araçlarında veya gündemdeki olaylarda gördüğümüz birçok şey, bu “yavaş ısıtma”taktiğinin bir parçası. İnsanlar, küçük değişimlerin uzun vadede nasıl büyük dönüşümlere yol açtığını genellikle fark edemezler. Bu da bizi bilgilendirmeden sistemin bir parçası eder değil mi?
Tarihin her döneminde değişim ve uyum arasında değişen bireyler olmuştur. Ancak geçici sahibinin önemi, özellikle bugün daha da büyük. Kaynayan suyun içinde olmadığımızızannetmek, en büyük yanılsamadır. Çünkü bu yanılsama, sonunda bizi de o suda saklanan birer kurbağa haline getirebilir.
Kaynayan kurbağasının en önemli mesajı, bir mecazın ötesinde bir uyarıdır. Toplumlar olarak, yavaş yavaş şekillendirilen işlemlere karşı tutarların olmaması, bireyler bilgisi olmadan kimliğini, haklarını ve değerlerinikaybedebilir. Bugün atılan küçük adımı, yarının büyük dönüşümlerini hazırlıyordur.
Bu nedenle, değişimi farklılaştırmak ve geçiş yapmak bir tercih değil, bir süreçtir. Eğer bu bilgi kazanamazsak, o kaynayan su içinde hareketsiz kalmaya devam eden kurbağadan ne farkımız kalır. Farkında olmadan haşlanır. Sonuç olarak bireyler, yaşamları boyunca istenmeyen durumlarla karşılaşmakta ve psikolojik olarak zarar görmektedir.
Unutmayalım ki, Bireyinin bir kez zıplama şansı vardır.Önemli olan, bu fırsatı değerlendirip harekete geçirmektir.Aksi takdirde, saklanan varlıktan saklanan bir kurbağaya dönüşebilir.
Ya da “korkunç cadı yakışıklı prensi kurbağaya dönüştürdüğü hikâyedeki gibi prensesi beklemek zorunda kalırız”.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.