Yine gazetecileri vurdular…
İki Kürt kadın gazetecinin efsanevi Kürt lider sevgili Mam Celal’ın “Evim” dediği memleketinde, Kürt edebiyatının, sanatının, kültürünün başkenti Süleymaniye’de pek bakımlı, pek güvenli koltuklarında keyif çatan bilgisayar operatörleri tarafından idare edilen bir SİHA’yla vurulması beni doksanlı yıllarda yaşadığımız kanlı günlere götürdü, can pazarına dönüşen Kürt kentlerinde, kasabalarında, köylerinde canları pahasına haber kovalarken, onca zulme rağmen gerçekleri karanlıkta bırakmayan, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin biricik sesi, soluğu olan gazeteyi okurlarına ulaştırmaya çalışırken egemenlerin yediğindeki sokak serserileri, paramiliter kanlı tetikçiler tarafından ensesinde vurulan, bir gece ansızın gelen katiller tarafından kaçırılan, sorgu odalarında hunharca katledilen gazeteci, dağıtımcı arkadaşlarımı bana hatırlattı. O zaman da gazetecileri vurarak Kürt halkını nefessiz bırakabileceklerini, ilerici insanlıkla, elbette dünya ile ilişkilerini kesebileceklerini sanmışlardı, bugün de öyle sanıyorlar, dahası Kürdü, illaki gözü kulağı olan gözü pek gazetecilerini tek tek vurarak koskoca bir halkı teslim alabileceklerine, belki de yok edebileceklerine, geçen yüzyılın başında memleketi esir alan ağababaları gibi sonsuza kadar mezara gömebileceklerine inanıyorlar…
*
Özgür Gündem Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Gurbettelli Ersöz’ün ardılı Kürt kadın gazeteci Gülistan Tara, Hêro Bahadîn’ı vurduklarında ne çok sevinmişlerdir, ne çok nara atmışlardır tetikçilikte çağ atlamış pek maharetli, binlerce kilometre uzaktan öldürmede pek ustalaşmış operatörler, kim bilir. Birlikte çalıştığım, anıları önünde un ufak olduğum gözü pek gazetecilerden Cengiz Altun’u Batman’da; Hafız Akdemir’i, Bilge Apê Musa Anter’i, Burhan Karadeniz’i Diyarbakır’da; Hüseyin Deniz’i Ceylanpınar’da; Yahya Orhan’ı Gercüş’te; Adnan Işık’ı, Orhan Karaağar’ı Van’da; İbrahimi Harran ovasının gül yüzlü delikanlısı Kemal Kılıç’ı Urfa’da vuranlar, Azeri yoldaşımız Ersin Yıldız’ı İstanbul’un göbeğindeki Kadırga’da bombaladıkları gazete binasında katledenler, henüz yaşamlarının baharında olan en delikanlımız Nazım Babaoğlu’nu Siverek’te, sesi, soluğu hala kulaklarımda çınlayan Ferhat Tepe’yi Bitlis’te kaçırıp kanına girenler, yüreğine dünyayı sığdıracak kadar saf, pirüpak can arkadaşım, bildiğim en hakiki insanlardan Safyettin Tepe’yi Bitlis’in cellatlarla dolu bir hücresinde işkence ile katledenler gibi karanlık dehlizlerinde caka satmışlardır, kendilerince zaferlerini kutlamışlardır, teknoloji cenderesinde ruhlarını kaybetmiş SİHA operatörlerinin ardılı oldukları tetikçiler…
*
Gazeteci, en çok da Kürt gazeteci vurma, bundan zevk alma, özellikle de can almayla övünme, en çok da haber diye dünyaya yutturmaya çalıştıkları yalan, yanlış bilgilendirme notlarıyla kabarma geleneği hep vardı, var olmaya devam edecekmiş gibi geliyor. Yine öyle yaptılar, övündüler, kabardılar, üstelik bilerek ve isteyerek bir defa daha işgal ettikleri dev ekranlarda, pek gösterişli dezenformasyon merkezlerinde idare edilen sosyal medya platformlarında olmadık yalanlar söylediler, ipe sapa gelmez iddialarla gerçekleri saklamaya çalıştılar, dillerinden düşürmedikleri kamu yararını, bilmem ne yararını hiçe sayarak pervasızca buna devam ettiler, ediyorlar, yazık…
*
Cürmü kadar yer yakanların yalanları, iftiraları, bitmek bilmeyen imkana rağmen saklanmaktan hiç hoşlanmayan hakikatin açığa çıkmasına engel olamayan manipülasyonları bir yana, bir de “müesses nizam”in sosyal medyaya düşen aile fotoğrafı doksanlı yılların karanlığını, gülistanımın sokaklarında ölümün kol gezdiği günleri, gözleri kan bürümüş tetikçilerin koruma ordularıyla insan avına çıktığı zamanları aklıma getirdi, şaşırdım diyemem. Belli ki hiç ders çıkartılmamış, belli ki bu iş öyle yakında, muhtemelen ömrümüzün yeteceği zamanlarda bitmeyecek, sonu gelmeyen çatışma ortamı, bitmek bilmeyen kavga daha da büyüyerek ülkemin her bir tarafına yayılacak, her türlü imkân ve kabiliyetle himaye edilen tetikçilerin can alma haberleri gelmeye, analar gözyaşı dökmeye, yeni evlere ateş düşmeye, en kötüsü ise belli ki doğru haber vermenin dışında hiç bir amacı olmayan özgür gazetecileri vurmaya devam edecekler, ne kötü…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.