Anneme
Zamanın fırtınası savurdu beni bir o yana, bir bu yana. Dizginledi ruhumu, zincirledi yüreğimi. Tayini çıkmış mahkum gibi gezdirdi beni, kanatlarının üstünde uçurdu beni, daha önce bilmediğim, görmediğim yerlerde dolaştırdı. Zamanın fırtınası yordu beni, meğer yorulmak ne kötü bir şeymiş anne.
Zamanın ırmağı yıkadı bendeki saf, temiz, dürüst, iyi, güzel, yardımsever duyguları. Oysa ne hayallerim vardı. Mesela dağlarda çiçek toplayacaktım. Kuzularla, köpek yavrularıyla oyunlar oynayacaktım. Uçurtmalar uçurtacaktım anne. Yeşillikler içinde ruhumu güneşe teslim edecek başımı taşa, vücudumu toprağa uzatacaktım. Daha aç hayvanların karnını doyuracaktım.
Mavi yağmurlar altında ıslanacaktım, güneşin batışını izleyecektim. Kıpkızıl kesilen gökyüzünün seyrine dalacaktım. Daha aşık olacaktım anne mesela doğaya, hayvanlara, gökyüzüne, boncuk boncuk yağan yağmur tanesine, kırların kokusuna, güllerin kızılına, belki de bir kıza sevdalanacaktım. Zamanın lekesi kirletti yüreğimi. Meğer yalana batmak, hayallerinden uzak olmak ne kötü bir duygu anne.
Zamanın aynası saf, çocukluk halimi yansıtmıyor. Masum halim geride kaldı. Çocukluğum ise aynalarda. Kayboldu zamanın kuyusunda temiz, dürüst, iyi, güzel duygularım. Meğer büyüyüp yalana, dolana, kötülüğe, hileye boyanmak zorunda kalmak ve bunu toplumun kanunu olarak bilmek, acı çekmek ne kötü bir şey anne.
Zamanın filim şeridinde bazen kendini izlemek, hatalarına gülmek o hatalardan ders çıkarmak her şeye ve herkese rağmen ümit var olmak bir şeylerin mücadelesini vermek ve yaşamaktan kendini alıkoymamak yani hakkıyla yaşamak, insanları sevmek ya da bir köpeği, bir kediyi, serçeyi sevmek. Bir çiçeği, böceği sevmek. Meğer ümitlerini yüreğinin cebinde taşıyıp, yaşamak ne güzel bir duygu anne.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.