Seçmen 'Patolojisi'
Seçimlerin niteliği ile seçmen davranışlarının şekillenmesine etki eden birden çok dinamikten bahsedilebilir. Bu yazıda seçmen profili, daha çok tarihsel arka plan perspektifi dikkate alınarak ele alınmaya çalışılacaktır.
Ülkedeki sosyolojik doku açısından seçmen analizlerini yaptığımız da genel olarak şu kanıya varmak mümkün;
Seçmeler oy verirken ortaya koydukları davranışların çok ta basit olmadığını öncelikle kabul etmek gerekir. Özellikle bizim gibi ülkelerde “Tebaa” olma ile “ biat “ kültürünü göz önünde bulundurmak lazım. Yurttaşlık bilincinin yerleştirilmek istendiği 1924 ten bu yana, inşa edilmek istenen yurttaşlık kimliği “Türklüğe dayalı” olarak gerçekleştirilmek istendiğinden, ne yazık ki ötekileştirme üzerine oturtuldu. Çok kimlikli toplumda bu şekilde tek kimlik üzerinden yaratılmak istenen yeni kimlik, beraberinde çoğulcu, eşitlikçi bir anlayış yerine, benden olamayanı dışlayan bir anlayışı getirdi.
1922’ de Saltanata son verilmesiyle, “kula kulluk etme” anlayışı olan “biat” anlayışı yerine, anayasal haklarıyla var olması gereken yurttaşlık kimliğinin içine daha öncede ifade ettiğim gibi “Türklük” yerleştirildi. Durum böyle olunca ileri ülkelerdeki gibi bir yurttaşlık kimliğinin temelleri atılamadı. Ümmetçiliğe dayalı Osmanlı’dan yurttaşlığa dayalı bir Türkiye’ye geçiş böylelikle paradoksal oldu.(Şerif Mardin’in bu konuda yazılmış kitapları önemli referanslardandır)
1945’li yıllardan sonrada bu kimliğin içine ümmetçilik bilinçaltını tetikleyen muhafazakârlık konmaya çalışıldı. Nitekim de bunda büyük oranda da başarılı olundu. Demokratik bir cumhuriyette, temel hak ve özgürlükleri ile var olan gerçek yurttaşlık kimliği hayal oldu yada belki böyle bir dert ta İttihat ve Terakki den beri yoktu. Bir yandan yurttaşlık kimliği çarpık bir gelişim serüvenine sahipken, öte yandan gerçek bir demokratik cumhuriyet olamama durma da eklenince, tebaa, biat etme ve demokratik yurttaşlık arasında sıkışmış bir kimlik ortaya çıktı. Bu kimlik nereye çekilse gidebilecek bir kimliğe dönüştü.
2017 referandumumdan sonra getirilen başkanlık sistemi bu kimlik durumunu daha da çelişkili hale soktu. Otoriterliğe dayalı yönetim anlayışıyla beraber zaten çarpıklaşan yani gerçek yurttaşlık konusunda çokta kaygısı olamayan milliyetçi muhafazakâr kısmen demokrat bir eksen oluştu. Bu ekseni iyi kuran iktidar genetik kodlarla beraber tebaa olma ve biat kültürünü daha makul düzeyde(beni desteklersen kazançlı olursun, güçlü olursun, erkten yana olursun ) tabi olan yurttaşlığa dönüştürüldü. Gramsci’nin tabiriyle “iktidar sahipleri her türlü aygıtla hegemonik alanlarını düzenleyerek genişletir” mantığından hareketle iktidar, yönetimi ellerinde tuttukları dönemler boyunca bunu iyi yapmaya çalıştı ve nitekim gelinen noktada her tülü sıkıntıya rağmen geniş halk kitlelerini kendilerine bağlamayı başara bildiler. İdeolojik gücü,hegemonik alanda tüm kapitalist hüneri en çarpık şekilde, bu çarpık kimliği yönlendirmeye dönük kullandılar. Aç olana Togg u götürme, soğan alamayana Siha-İha gemilerini gezdirme politikalarıyla, hak, hukuk, adalet ve özgürlük gibi değerlerle hareket etmesi gereken gerçek yurttaşlık yerine, biat kültürü temelli, güçten, mevki makamdan, liderlikten yana, aç olsa da “önce vatan “diyen tebaa kimliğini desteklediler.Tabi bunun yanında güçlü olanla kendi varoluşsallığını ifade eden-ettirilenler ”padişahım çok yaşa” dan “reis en iyisini bilir”e dönüştürdüler. Böylelikle güçlüyle hareket etme önemli hale geldi. Temel hak ve özgürlükler yerine beka, güçten yana olma ve kadim olanı yaşatma aldı. Durum böyle olunca değişim, ilerleme bu söz konusu değerleri yıkan unsurlar olarak kodlandı. İste iktidarın en iyi yaptığı konsolidasyon bu eksen oldu. Hak ve özgürlükler ikinci plana itildi. Güçten, kudretten, makamdan yana olanların kutsandığı, temel hak ve özgürlükleri savunanların ”bölücü, yıkıcılar” olarak ifade edildiği iki farklı yurttaşlık anlayışı yaratıldı. Gerçek yurttaşlık değerleri yerine konan “vatanın güvenliği, yönetenlerin kutsiyeti” üzerinden toplum şekillendirdi. Bunun tersini savunanların “hain” ilan edilmesiyle konsolidasyontam olarak gerçekleştirildi. Ne yazık ki ülkenin getirildiği nokta bu. Demokratik değerlerin içi bu şekilde yaratılan kimlikle boşaltıldı ve kurulan bu “modern saltanatla” da her yerde lale devri olacakmış algısıyla bu düzen sürdürüldü.
İktidarın en zor ekonomik şartlarda dahi halka gösteriş yapması( saraylar yapması, lüks evlerin vaat edilmesi, yerli araçların bu kadar ön plana çıkartılması bu nedenledir)işin özü, gelinen nokta tam bir toplum mühendisliğidir. Toplum iktidar tarafından kutuplaştırarak, tarihsel hassasiyetler sürekli diri tutularak kontrol altına alınmıştır. Toplumun bir kesimi ” terörle “ ilişkilendirilerek, bir kesimi de din düşmanlığı ile ilişkilendirilerek bu düzen sürdürülmektedir.
Şartlar ne olursa olsun demokratik mücadele sadece seçimlerden ibaret olmamalıdır. Elbette bizim gibi demokrasisi “topal” olan ülkelerde bu çok önemli olsa da hak, hukuk, adalet ve özgürlük mücadelesi her zaman ve her yerde olursa bu düzen daha hızlı bir şekilde değişecektir. Yani gerçek bir yurttaşlık kimliğinin demokratik bir cumhuriyetle bütünleşmesi şart.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.