Din -Ahlak
Tüm semavi dinlerde Allah’a ve ahret gününe inananlar, nasıl yalan söyleyebilir?
Din ahlakın temellerini oluşturur. O zaman dindarlardan, “Yaradan’ın” istediği gibi daha dikkatli yaşamasını bekleriz, tüm iyi/kötü yaptıklarının hesabını vereceğini bildiğini düşünürüz.
Peki, kul yapımı kameraların önünde hareketlerimizi kontrol altında tutarken,‘Mutlak bir varlığın’ her an gözetimi altında olduğunu bilen insan, bırakın yalan söylemeyi nasıl ahlaksızca davranabiliyor?
Ne yazık ki beyni ve kalbi ile dini yaşayanları hariç tutarak, dindar görünümlü insanların ahlak kuralları dışında eylemlerini neden çok sık görüyoruz?
Çünkü eğitimsiz dindarlaşma ahlak sorununu çözmüyor.
Biri eğitim almadan,kendi din yorumu ile size mutlak doğruyu anlatıyorsa. Bir de bunları inanarak anlatıyorsa. Bu insan çok kolay ‘kendisini’ her yerde ilahi iradenin temsilcisi olarak görebilir. Yani Lacan’ında işaret ettiği gibi,“ilahi iradeyi sahiplenirsiniz ve bu noktada her şey sizin için caiz olur.” Bu durumda kendi düşüncesi ile ‘İlahî irade’deki farklılık ortadan kalkacağı için, kişi kendi iradesini ‘ilahi irade’ olarak görür ve ilahi iradenin hizmetkârı ve uygulayıcısı olarak da eyleme geçirir. Kendisine göre doğru ama inandığı din açısından gayr-i ahlaki olan her şeyi, ilahi iradenin de talebi olarak uygular, uygulatmaya da çalışır.
Bir devlet başkanının İlahi iradeyi gasp etme çabası da bir “kibir” ima eder ama bu insan bu kibri fark edemez. Böylece yeni bir ideoloji oluşmuş olur ve kendi yaratığı din ile ütopik bir gelecek vaat eder. İşte o zaman her ahlaksızlık meşru hale gelir. Bir kez ütopik bir gelecek olduğuna inanılmışsa, oraya giderken yapılan her şey meşrudur. Nasıl olsa “insanların iyiliği,” “âlem-i İslam” için yapılıyor. Bu amaçlar için ufak tefek arızalara bakılmaz. O ve onun gibi düşünenler seçilmiş bir gruptur. “Ülkesine ve dünyaya huzur ve nizam” getirecek bir örgütün, bir grubun,bir partinin parçası olurlar. Artık ulvi bir davanın yükünü taşımaktadırlar. Buda ‘sekü’ler gruplarda da görülen bir davranış kodudur.
Kendilerini böyle ayrıcalıklı bir konuma yerleştirenler, grubun dışında kalanları ötekileştirir. Örneğin, kadrolaşma gibi ahlaken problemli tavırları meşrulaştırmalarıdır. Nasılsa bu seçilmiş olan diğerlerini kurtarmak istedikleri için böyle yapmaktadırlar. Din de devletin günahlarının fetvacısı konumuna getirilmiş olur.
Bu durumda da “din” ile “güç” karşılaştığında, bazı istisnalar hariç, kazanan hep güç oluyor.
Bunların din yorumu kendilerine ahlakın bazı temel prensipleri hakkında detaylı yol göstermiyorsa yine problemlerle karşılaşırlar. Mesela yalan söylemek haramdır. Ama yalan söylenebilecek o kadar çok istisnaya kapı açarlar ki bir müddet sonra istisnai haller kural haline gelir. Bugün kendisini mecbur hisseder. Yarın ulvi bir amaç için yalan söyler. Ertesi gün doğruyu eksik söyleyerek yalan söyler. Sonra da düşman üretirler. Hayatı bir “savaş” olarak tanımlarlar. “Savaş hiledir.” Bundan hareketle her türlü yalanı söyleyebilirler. Artık köleliğe, fuhşa, şiddete, irtikâba bir mesnet bulabilirler, vicdan azabı da hissetmezler. Artık şuurları susmuştur.
Bir problem de yüksek düzeyde şişirilen duygu ile dinin öğretilmesi. Onlar gibi düşünmeyeni kapkaranlık bir düşman tahayyül etmemizi sağlar.
Bu öğretiler ile hayatı ‘dar’ul-harb’ ve ‘daru’s-sulh’ gibi ikili kategorilerle anlamlandırıyorsak. Karşı taraf “tek gözlü deccaldır”, “dış güçlerin işbirlikçisidir”, “haindir.” “Öteki” o kadar kötüdür ki ona karşı ahlaklı olmak gerektirmeyen farklı davranış kodları devreye girdiği için ötekine karşı ahlaki sorumluluklardan da kurtuluyoruz. Yani din yorumumuz her hangi bir konuda boşluklar ihtiva ediyorsa, ötekine yapılmış ahlaksızca muameleleri kolayca meşrulaştırabiliriz. Bu boşluklar istismar edilir. Algı oluşturmak için yalan söyleyebilir, ‘kurunun yanında yaşı da yakabilir’, ‘masum insanları hapse atabilir’, ‘rüşvete bile fetva bulabiliriz’. Ne de olsa bunları “daha büyük hayırlar,” “geleceğin İslam dünyası” ve “apaydınlık bir bahar” için yapmaktayız.
Allah’a ve ahiret gününe inansanız bile bu tuzaklara düşebilirsiniz. Din ile ahlak arasında yeni köprüler kurmak istiyorsak bu tuzaklar üzerinde dikkatle düşünmek ve daha sağlıklı yorumlar üretmek gerekiyor.
Dini bir biat ve itaat kültürüne indirenler, dine büyük bir kötülük yapıyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.