Aziz ODABAŞI

Aziz ODABAŞI

Ortaçağ’da Hıristiyanlık ve İslam’ın Bilimsel Gelişmelere Yaklaşımı

Ortaçağ’da Hıristiyanlık ve İslam’ın Bilimsel Gelişmelere Yaklaşımı

Ortaçağ boyunca Hıristiyanlık ve İslamiyet, bilimsel gelişmelere farklı açılardan yaklaşmışlardır. Hıristiyanlık, özellikle Katolik Kilisesi’nin güçlü olduğu Batı Avrupa’da bilimsel düşüncenin önündeki en büyük engellerden biri olarak kabul edilir. Kilise, yalnızca Tanrı’ya ve Kutsal Kitap’a dayalı bir bilgi sistemini onaylamış; Skolastik felsefe ile dini dogmaların dışına çıkan her türlü düşünceyi tehlikeli ilan etmiştir. Bu durum, bilimi ve yeni fikirleri baskı altına almış, bilim insanları kilisenin doğrularını sorgulamaktan korkar hale gelmiştir. Örneğin, ünlü astronom Galileo Galilei, dünyanın güneş etrafında döndüğünü söylediği için kilise tarafından sapkın ilan edilmiş ve çalışmalarını sürdürmesi engellenmiştir. Kilise, bilimle kendi dogmaları arasındaki çatışmayı bitirmek yerine bilime karşı bir direniş göstermeyi tercih etmiştir.

Diğer yandan, İslamiyet’in ilk dönemlerinde bilimsel gelişmelere olan bakış açısı Hıristiyanlıktan farklı bir çizgide ilerlemiştir. İslam dünyasında, özellikle Abbasi Halifeliği döneminde, bilimsel çalışmalar desteklenmiş, antik Yunan, Hint ve Pers bilgileri Arapçaya çevrilerek İslam medeniyetine kazandırılmıştır. Bu dönemde Müslüman bilim insanları, bilimi Tanrı’nın yarattığı düzeni anlama aracı olarak görmüş ve matematik, astronomi, tıp gibi alanlarda önemli katkılar sağlamışlardır. Örneğin, El-Harezmi’nin cebir üzerine çalışmaları, İbn Sina’nın tıp alanındaki eserleri ve El-Biruni’nin coğrafya ve astronomi üzerine yaptığı çalışmalar, İslam dünyasında bilime verilen önemi gösteren örneklerdendir. Ancak zamanla mezhep çatışmaları, siyasi çekişmeler ve cemaatleşme, bu bilimsel ilerlemeyi engellemiş ve düşünsel özgürlüğün sınırlandırılmasına yol açmıştır.

Reform ve Yenilenme Süreci: Batı’da Hıristiyanlık, İslam’da Mezhep Savaşları

Batı dünyasında Hıristiyanlık, 16. yüzyılda başlayan Reform hareketi ile kendi içinde önemli bir dönüşüm geçirmiştir. Martin Luther’in öncülüğünde başlayan bu hareket, Katolik Kilisesi’nin toplumsal, ekonomik ve ahlaki baskılarına bir tepki olarak doğmuş ve insanların Tanrı’yla bireysel bir ilişki kurma hakkını savunmuştur. Bu reform süreci, Hıristiyanlığın topluma yönelik sert kurallarını gevşetmiş, kilisenin otoritesini sınırlamış ve Protestanlığın doğuşuna yol açmıştır. Bununla birlikte Aydınlanma Çağı’nda akılcılık ve bilimsel düşüncenin ön plana çıkmasıyla, kilisenin toplum üzerindeki etkisi daha da azalmıştır. Böylece, Batı dünyasında bilim, kilisenin gölgesinden çıkarak bağımsız bir alan haline gelmiş ve hızla gelişme göstermiştir.

İslam dünyasında ise benzer bir reform hareketi yaşanmamıştır. Mezhep savaşları ve farklı dini grupların çatışmaları, İslam toplumlarının bir araya gelmesini ve ortak bir bilimsel anlayış geliştirmesini zorlaştırmıştır. Özellikle Sünni ve Şii mezhepleri arasındaki siyasi ve dini çekişmeler, İslam coğrafyasında toplumsal huzuru zedelemiş, farklı cemaatler arasında süregelen güç mücadelesi, bilim ve düşünceye ayrılacak enerjinin iç çatışmalara kaymasına neden olmuştur. Bu çatışmaların sonucunda, dini liderlerin toplum üzerindeki etkisi artmış, mezhepçi bakış açısı bilimin önünde bir engel haline gelmiştir. İslam dünyasında reform düşüncesi olmadığı için, bilim ve akılcılık çoğu zaman dini yorumların gölgesinde kalmıştır.

İslam’da Kadın Hakları ve Kuran’daki Ayetlerin Etkisi

İslam’da kadın haklarına dair tartışmalar, Kuran’ın kadınlarla ilgili ayetlerinin ve peygamberin hadislerinin nasıl yorumlandığıyla doğrudan ilişkilidir. İslamiyet’in ilk dönemlerinde, kadınların miras hakkı, ekonomik özgürlükleri ve sosyal statüleri belirli ölçüde korunmuştur. Örneğin, kadınların mirastan pay alma hakkı o dönemin birçok toplumuna kıyasla ileri bir uygulama olarak kabul edilmiştir. Ancak bu haklar, modern kadın haklarıyla kıyaslandığında oldukça sınırlı kalmaktadır. Kuran’da, miras paylaşımında erkeklerin kadınlardan iki kat fazla hakka sahip olduğu, tanıklık konusunda iki kadının tanıklığının bir erkeğin tanıklığına denk sayıldığı gibi hükümler, toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı modern bakış açısıyla çelişmektedir.

Bu ayetlerin geleneksel İslami yorumlarla birleşmesi, kadınların sosyal ve ekonomik haklarının kısıtlanmasına yol açmıştır. Kadının ev içindeki rolünün ve sosyal yaşamdaki yerinin sınırlandırılması, kadınların bilim ve düşünce alanında daha az varlık göstermesine neden olmuştur. Özellikle, cemaatlerin dini görüşleri kadınların eğitimine ve toplumsal hayata katılımına karşı çıkan bir engel olarak ortaya çıkmış, kadınların hak mücadelesini zorlaştırmıştır. Bu Kuran’da geçen kadın hakları ile ilgili ayetlere değinerek, bu hükümler doğrultusunda İslam dünyasında kadının toplumdaki yerine dair bir değerlendirme yapabiliriz.

Anlamadan İnanmak ve Düşünsel Gelişimin Engellenmesi

İslam toplumlarında Kuran’ın Arapça olarak okunması ve çoğu kişinin anlamını bilmeden tekrar etmesi, dinin gerçek anlamının kavranmasını zorlaştırmıştır. Kuran’ı anlamadan okuma kültürü, dini otoritelerin yorumlarına olan bağımlılığı artırmış ve toplumların dini dogmaları sorgulama cesaretini köreltmiştir. Bu durum, dini bilgiyi yorumlayan şeyhler ve cemaat liderleri gibi kişilerin toplumsal hayat üzerindeki etkisini artırarak, bireylerin düşünce özgürlüğünü sınırlandırmıştır. Özellikle, dini liderlerin toplumun eğitim sistemi üzerinde etkili olması, dini sorgulayan veya eleştiren düşüncelerin yayılmasını zorlaştırmıştır.

Anlamadan inanma kültürünün kadın hakları üzerinde de olumsuz etkileri olmuştur. Kuran’ın yalnızca Arapça okunması ve içeriğinin anlaşılmaması, kadınların haklarını talep etmelerini zorlaştırmış ve kadınların toplumdaki yerini geleneksel cinsiyet rollerine göre şekillendirmiştir. Bu durumda kadınlar, dinin özgürlükçü yönlerini keşfetme ve kendi haklarını savunma konusunda sınırlı bir bilgiyle hareket etmektedirler. Anlamadan itaat kültürü, bireysel düşünceyi engelleyerek toplumsal gelişimi ve kadın haklarını kısıtlamıştır.

Modern Bilim ve İslam: Bilgiye Dayalı Bir Yeniden Yükseliş Mümkün mü?

Günümüzde İslam dünyasında bilime dayalı bir yeniden yükselişin mümkün olup olmadığı, modern İslam yorumlarının bilimle nasıl bir ilişki kurduğuna bağlıdır. İslam’ın kökeninde akıl yürütmeye ve bilgiye değer verildiği düşüncesi, toplumsal bir yeniden yapılanma sürecinde rehber olarak alınabilir. Günümüz İslam toplumlarının, kadın haklarını tanıyan, bilimsel düşünceyi teşvik eden ve düşünce özgürlüğünü benimseyen bir yapıya kavuşması halinde, İslam dünyasının bilimsel gelişim ve toplumsal adalet konularında önemli ilerlemeler kaydedebileceği öngörülebilir.

Bu bağlamda, Kuran’daki kadın hakları ve toplumun genel yapısına dair daha eşitlikçi bir yaklaşım benimsenerek İslam dünyasında kadınların bilimsel ve sosyal alanlardaki katkıları artırılabilir. İslam medeniyetinin, tarihsel olarak bilimdeki öncü rolünü tekrar kazanabilmesi için, toplumun tüm kesimlerinin bu sürece dahil edilmesi, kadınların da toplumsal hayata katılımının sağlanması önemlidir. Bu bölümde, bilim ve dinin uyum içinde var olabileceği bir İslam anlayışının, İslam dünyasında hem bilimsel hem de toplumsal bir yükselişi nasıl mümkün kılabileceğini ele alacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aziz ODABAŞI Arşivi
SON YAZILAR