Unutmadım Aklımda
“Bir gerçeğin altını çizerken kalemi fazla bastırırsanız kâğıt yırtılabilir.”
-Mustafa Kutlu
Çok çabuk unutuyoruz. Bu hem zihnimizin hem de bizim dünyaya bakışımızın bir etkisi. Gündemimiz çok çabuk değişiyor, çok hızlı adapte olabiliyoruz. İşin kötü tarafı çoğunlukla bunun farkında bile değiliz. Hızla değişiyoruz, dönüşüyoruz. Bizimle birlikte doğrularımız da değişiyor.
Hem toplumsal hem de bireysel açıdan unutkanlığımız hat safhada. Toplumumuza ve şahsımıza yapılan kötülükler, söylenen çirkin sözler hafızamızda çok kısa bir süre yer alıyor sadece. Burada anlatmak istediğimiz nokta fil hafızalı olup kin tutmak değil, artık olaylardan çıkarmamız gereken dersi de unutuyoruz. Bu da doğrularımızın da değişmesine sebep oluyor. Belki “gerçek” doğruyu bir frekansta yakalıyoruz fakat yaşadığımız bu hızlı değişim o gerçeği de yitirmemize sebep oluyor.
İyi günler yaşarken önceden yaşadığımız kötü günleri çok çabuk unutuyoruz mesela. Bu da bizim bireysel felaketimize koşmamıza sebep oluyor. Bir mevkiye veya maddi/manevi iyi bir duruma gelince geçmişte attığımız adımları, zorlukları ve bulunduğumuz durumları da unutuyoruz. Sonrasında ise kibir ve büyük bir yanılgı kaplıyor zihnimizi. Biz kendimizi hala “iyi” olarak görüyoruz fakat farkında olmadan kötüler safına doğru ilerliyoruz.
Peki bunun çözümü nedir?
Size B12 takviyesi kullanıp bu işi çözebileceğimizi söylemeyi çok isterdim fakat ne yazık ki manevi unutkanlığı hiçbir hap gidermiyor. Elimizden gelen tek şey, kendimize “gerçek” bir şekilde dışarıdan bakmak.Realist olmak bazen canımızı yaksa da bizi gerçeğe yaklaştırır, gerçeğe yaklaştıkça üzüldüğümüz şeylerin aslında “üzülmemiz gereken” şeyler olduğunu anlarız. Bu da zamanla bizi teskin eder ve üzülmekten çok ders çıkarmaya bakarız.Yaşanması gereken şeyleri yaşamadan kendi hakikatimize ulaşmamız mümkün değildir.
Toplumsal unutkanlık noktasında ne yapacağız peki? Hatırlatacağız. Önce kendi yaşadıklarımızı unutmayıp hakikatimize ulaşacağız, ardından ise gerçeği çevremize hatırlatacağız.
Kibrin değil alçakgönüllülüğün, vefasızlığın değil vefanın, nefretin değil sevginin, menfaatin değil karşılıksız iş yapmanın her zaman daha kıymetli olduğunu hatırlatacağız. Fakat diretmeden hatırlatacağız, yazımızın başındaki alıntıda belirttiğimiz gibi fazla bastırırsak kağıt yırtılabilir.
Geçtiğimiz günlerde bir köşe yazısı okudum. Başlığı “Ortak Doğrunun Kaybedilmesi” idi. Evet, toplum olarak ortak doğrumuzu kaybettik. Artık “birlikte” sevinmek veya üzülmek çok uzak şeyler gibi geliyor hepimize. “Bana ne!” cümlesini rafa kaldırırsak ortak doğrumuzu bulmaya bir adım daha yaklaşırız. Aksi takdirde toplumun sürüklendiği nokta katı bir bireyselliği de beraberinde getiriyor. Bireyselleşme adı altında bir “bencilleşme” büyüyor. Bunun temelinde yine unutmak yatıyor. Hemhal olmayı unutmak.
Hatırlanması gerekenler listemize bugün bir şeyler daha ekleyelim. Yol yakınken, ki yol yürüyenler için her zaman yakındır, unutmamak için çabalayalım.
Hayat bir ladestir sevgili okur, unutursanız kaybedersiniz. Bunu unutmayın olur mu?