Ramazan Pidesi / Tırnaklı Ekmek
Evde ekmek yapma çıtası epey bir yükseldi. Bu günlerde iş evde ramazan pidesi yapmaya kadar geldi. Sosyal medyanın değişik mecralarında paylaşılan ekmek fotoğrafları Ramazan pidesine evirildi. Tadını bilmem ama fotoğraflar takdire şayan.
İnsanoğlu bu, her koşulda mutlaka çözüm üreten bir varlık. Ekmek yapmak da ne ki ?
Ben denemedim henüz, biraz daha cesaret toplamam lazım… :)) Ama buna cesaret edip çok da güzel sonuç çıkaranları canı gönülden kutluyorum…
Ramazan pidesi demişken aklıma gelen şey, biz Diyarbakırlıların ekmek kültüründe pek olmamasıdır. Yani demem o ki ; Bizim burada ramazan ayında, iftara az bir zaman kala sıcak pide almak için girilen uzun kuyruklar olmaz pek. Çünkü bizim “Açık Ekmek” (ğ)imiz vardır. Sanırım açık ekmek söylemi bile bize özgüdür. Hamur belli bir büyüklüğe ulaşana kadar elle açılır, açık ekmek denmesi ondandır… :)
Bizim buralara özgüdür, Urfa’yı geçince de bulamazsın, pek yoktur…
Açık ekmek yılın on iki ayı her gün yapılır, belli bir ay ve güne özgü değildir. Fırıncıların yaptığı bilumum şekilleri vardır amma en çok tercih edileni ise daha ince olduğu için çıtır çıtır da olan “Tırnaklı Ekmek” tir.
Tırnaklı ekmek dediysek aklınıza kötü bir şey gelmesin. Fırıncı ekmeği yaparken iki elinin dört parmağını birleştirerek çok sık dokunuşlarla, hamuru pek de tanımlayamayacağım biçimde açar. Şekli fırıncının tasarım gücüne kalmıştır artık. Daire, dikdörtgen, elips…
Parmak izlerinin çok belirgin olduğu ve incecik açtığı hamurun üzerine bol susam (künci) döker... İşte tırnaklı ekmek budur. Evet evet, kesinlikle şekil … ;))
Ekmeğin en çok tercih edilen biçimi de budur, hele de sabah kahvaltısında. Fırından ekmek alırken de “ Abe tırnaklı olsun” diye özellikle istenir.
İddialıyız, ekmeğimiz çok güzeldir. Hem şekli hem tadı bağımlılık yapar. Bu yüzdendir ki ; biz Diyarbakırlılar başka bir yere gittiğimizde yalan yok en çok özlediğimiz şey ekmeğimizdir. Başımızdan fazladır ancak somun ekmek yemekten çabuk doyarız.
Ben çocukken, öyle ansızın, hazırlıksız, plansız bir yere gittiğimiz zamanlarda, Babam hemen fırından ekmek alırdı. Yok, övmek için değil. Bilenler bilir; biz Diyarbakırlılar bir yere elimiz boş gitmeyi sevmeyiz... Götürmek için aklımıza gelen ilk şey ise ekmektir, yazın buna karpuzu da ekleriz.…
Aslında bu davranışın altında yatan inceliğin yanı sıra çok ince bir düşüncedir de …. Ekmek oldu muydu her halükârda doyar insan, yanına her şey yakışır. Gidilen yere illa ekmek götürülmesi de ondandır. Ne gittiğin yerde zor durumda kalırsın ne de gittiğin yeri zora sokarsın. Ekmektir bu, çünkü yemesi kolay, yapımı zordur…
Duyduğum da beni çok duygulandıran bir şeyi yazmadan geçemeyeceğim.. Eskiden şehirden köye giden insanlar ekmek götürdüklerinde köydekiler arasında, şimdilerde kıymete binen o zamanlar ise yoksulluktan yenilen buğday ve mısır ekmeğinin arasına katık niyetine koyup yiyenler olurmuş... Buğday ve mısır unundan yapılan ekmeğin yanında, köydekilerin has un diye tabir ettikleri undan yapılan çarşı ekmeğinin tadı, pasta gibi lezzetli gelirmiş… Şehirde ekmek çarşıdaki fırınlarda yapıldığı ve parayla satıldığı için “Çarşı Ekmeği” adını ise köydekiler takmış.
Böyle işte ! Yerine, zamanına, yöresine, yapılış biçimine göre nice isimler takılmış hatta insanın yaşam amacının bile timsali olmuştur ekmek. En yakıştıramadığım isim ise insanın çok güzel öyküler sığdırdığı hayatını “Ekmek Kavgası” diyerek gölgelemesidir.
Bütün bu canhıraş çabanın yegâne amacı bir lokma ekmek yiyebilmektir doğru. Ancak buna kavga demek insan için iyi bir mesaj olmamıştır. Ekmek insanın öyküsüdür.
Helalinden paylaşılan sıcak Ramazan Pidesi yahut Tırnaklı Ekmeğin buğusu tadında nice güzel öyküleriniz olsun …
SEVGİYLE …
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.