Non bis in idem
“Non bis in idem” ilkesi hukukun evrensel ilkelerinden birisidir. Anayasamızda bu ilkeye dair açık bir düzenleme bulunmasa da, Türk Ceza Kanunu, Kabahatler Kanunu, diğer bazı mevzuatlarımız ile yargı kararlarında “non bis in idem” ilkesinin etkisine rastlamak mümkündür.
Non Bis İn İdem ilkesi kısaca ve en yalın haliyle, “Aynı Fiilden Dolayı İki Kez Yargılama Olmaz İlkesi” dir.
Bunu niye mi yazdım?
Açığa alınan öğretmenlerden biriydim ya bende ve bu durum diğer öğretmen arkadaşlarım gibi benim de çok ağırıma gitmişti. 21-22 yıl canla başla, şevkle, bütün enerjimle çalıştığım mesleğimden kesinlikle asılsız iddialar ve birilerinin durumdan vazife çıkararak bu durumu kullanıp, adeta içindeki kini kustuğu bir olaydı aslında bu. Özellikle de Diyarbakır’da abartıldı bu durum. Batıda görev yapan arkadaşlarımızdan sadece savunmaları alındı.
Biz açığa alındık, soruşturma sonucu büyük çoğunluğumuz göreve iade edildik ama içimizden sürgün edilen ve tabiî ki en ağırı ihraç edilen arkadaşlarımızın olmasıydı.
Sürgün edilen bir arkadaşım anlatmıştı, çalıştığı okul Diyarbakır merkez ilçelerinden birine bağlı olduğu için ilişik kesme işlemlerini ilçe milli eğitim müdürlüğünde yaparken o kadar kötü bir muameleye maruz kalmış ki, buna üzülmekten çok “Burada bile bize bu kadar kötü davranıyorlarsa, gittiğimiz yerde nasıl davranacaklar diye çok korkmuştum.” demişti.
Ama biliyor musunuz, çok şükür öyle olmamış. Önce Kastamonu’nun bir ilçesine sürgün edilen, sonradan da bakanlığın ileride doğabilecek idari davaları yahut olabilecek nahoş olayları engellemek için bu arkadaşlarımıza tayin isteme hakkı tanıması üzerine Antalya’nın bir ilçesine tayin istemişti..
“Korktuğum gibi olmadı, kendi memleketimde hiçte hak etmediğim bir muameleyle karşılaştım ama Kastamonu ve Antalya da tayin olduğum ilçe ve okullarda çok büyük hoşgörüyle karşılandım, hatta müdürlerim, “Size çok büyük bir haksızlık yapıldığının farkındayız .” dediler. Elbette ki çok rahatlamıştım, en başta çok kaygılıydım.” demişti.
O eyleme katılması bir daha da karşısına çıkmamış.
Oysa bizim burada biz eyleme katılan öğretmenlere, yıllarca aynı okullarda çalıştığımız yahut hukukumuzun olduğu öğretmen arkadaşlarımız bile tepkiliydi, çoğu geçmiş olsun demedi. Hele Kurum ve okul müdür ve müdür yardımcılarına ise sanki gün doğmuştu.
Mesela ben döndükten sonra kendi çalıştığım okulda bu olaydan dolayı mobbinge maruz kalmıştım. Adımımı atsam okul müdürü “Bak Hocanım sen açığa alınmışsın.” diyerek bu olayı sürekli karşıma çıkarıyordu.
Ben açığa alınmadan bir gün önce, Diyarbakır / Bağlar ilçesinde bulunan bir Anadolu lisesine müdür yardımcısı olarak atanmıştım. Göreve iade edildikten sonra benim gibi yapılan son yazılı müdür yardımcılığı sınavını kazanarak ataması yapılan öğretmenler bu göreve getirilmediler. Açıklama çok basitti “Yönetici olarak görevlendirilmeleri uygun görülmemiştir.”
O dönemin müdürleri nasılda mesai harcamıştı buna. Nasıl bir kindi ki bu, kendilerince yargılamaya devam ediyorlardı.
Oysa biz göreve iade edilmiş ve maaş kesim cezasıyla cezalandırılmıştık. Sonradan yapılan her şey hukukun evrensel ilkesi olan “Non bis in idem” ilkesine aykırıydı. Yaptıklarıyla hem hukuku hem de insani anlamda tüm değerleri çiğniyorlardı…
Yine sonrasında yapılan müdür ve müdür yardımcılığı mülakat sınavlarında üç liste hazırlanmıştı. Mutlaka kazandırılacaklar, torpili ve referansına göre değerlendirilecekler ve asla ataması yapılmayacakların listeleriydi bunlar..
Asla ataması yapılmayacak öğretmenler kimler miydi?
Onlar Eğitim-Sen üyesi ve hele de 29 Aralık eylemine katılmış öğretmenlerdi. O dönemin mülakat sınavlarının sonucuna bakıldığında hepsine 59 ve altı puan verildiği görülecektir zaten.
60 bile değil, çünkü olurda 60 verirlerse, belki tercih yapıp, kimsenin tercih etmediği bir okula atanabilirlerdi.
Bunun olmaması için yıllarca oturdukları koltukta, Diyarbakır da eğitim –öğretimin iyileştirilmesine zerre kadar kafa yormayan müdürler ve sendika yöneticileri bunun için saatlerini değil, günlerini harcıyorlardı… :)))
En ağırıma gidenlerden biri de neydi biliyor musunuz ?
Bana da bunu o dönemde okul müdürü olan arkadaşlarımdan biri söylemişti. O tarihlerde bir proje vardı, Diyarbakır da lise ve dengi okullarda okuyan kız öğrenciler okudukları okullarda görev yapan öğretmenlerinin refakatinde İstanbul’a geziye götürülüyorlardı. İl veya ilçe milli eğitimden okullara gönderilen yazılarda, bu görevlendirmenin yapılacağı öğretmenlerin, kesinlikle açığa alınan öğretmenlerden seçilmemesi gerektiği konusunda şerh düşülmesiydi. Kinin, nefretin, ötekileştirmenin ayyuka çıktığı zamanlardı. Oysa mesleklerinin ve görevlerinin hakkını veren öğretmenlerdik.
Yine olayın üzerinden bir yıldan daha fazla bir süre geçtikten sonra o zaman milli eğitim müdürü olan kişi görev yaptığım okula gelmişti. Öğretmenler odasında öğretmenleri toplayıp öyle bir konuşma yapmıştı ki, sanırım yaşadığım sürece ona, o sırada ; “Ne biçim bir insansınız, şu söylediklerinize bakın. Bir milli eğitim müdürü böyle mi konuşur. Sizin de asli göreviniz öğretmenlik. Bizim soruşturmalarımız bitti ve biz görevlerimize döndük. Siz şimdi bu tehdit diliyle ne yapmaya çalışıyorsunuz ?” diyememenin üzüntüsünü hep hissedeceğim.
Ama Allah büyük, bizi tehdit eden ve bize ahlak dersi veren kişi sonradan ahlaksızlığı belgelenince görevden alındı… :))
Ne demişti büyük usta Nietzsche “Kim ahlak ve namus bekçiliği yapıyorsa, bilin ki en büyük ahlaksız odur.”
İşte böyle, çoğu insan bu yapılanları bilmeden, göreve döndük ve her şey bitti diye düşündü belki ama o kadar kolay olmadı aslında.
Sadece mesleklerine iade edilen öğretmenler, sürgün ve ihraç edilen arkadaşlarımız olduğu için, biz kendi yaşadıklarımızı dillendirmekten utandık.
Hep şunu düşündüm ve bununla sabrettim. İnsanlar hileyle hurdayla, istedikleri kadar hakkını yesinler. İlahi adalet buna izin vermeyecek ve bir yerde buna dur diyecek.
Sen rahat ol, işine gücüne bak !
Sevgiyle … :))
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.