Kalıplaşmış nekropol çalışmaları
Nekropollerle ilgili çalışmaların çoğunda ezberlenmiş bir tema mevcuttur. Okunduğunda çalışmaların neredeyse tümünde; buluntu kataloglama, ölü gömme gelenekleri ve mezar tipleri ele alınmıştır. Oysa bir okuyucu olarak o nekropoldeki ölülerin; temel besin maddeleri, ölüm nedenleri (hastalık, savaş, doğal felaket) ve ritüelleri hakkında da bilgi sahibi olmak istiyor insan. Bu denli çalışmalarım gerçekleşmesi elbette kolay değildir. Fakat Anadolu Nekropolisleri ile ilgili bilimsel çalışmalara bakıldığında birbirini tekrar eden oturmuş bir sistemin var olduğu görülmektedir. Okunan çalışmaların hiçbirinde detaylı bir şekilde osteolojik ve tafonomik analizlerin yapılmadığı da görülmektedir.
Anahtar kelimeler: inhumasyon gömü, kremasyon gömü, lahit mezar, sanduka mezar, pithos mezar, çatı kiremidi mezar… Çalışmalar neredeyse bu anahtar kelimeler üzerinden yürütülmektedir. Tabi bu durumun mesuliyetini çalışmayı yürüten araştırmacılara yüklemek pek doğru değildir. Çalışmayı kapsamlı bir şekilde ele almanın maddi koşulları da göz ardı edilemez lakin kazılar için ayrılan bütçenin bir kısmı arkeolojiye yardımcı olabilecek yan dallara aktarılabilir ya da bunun için ek bir bütçe çıkarılabilir.
Örneğin; Diyarbakır'da yer alan Neolitik Dönem yerleşim yerlerinden biri olan Çayönü Höyüğü’nde “Kafataslı Bina” olarak adlandırılan yapıda 110.460 parça insan kemiği üzerinde 7 farklı analiz yapılmıştır. Bu denli bulgunun incelenmesi, verilerin kaydedilmesi ve karşılaştırmanın yapılabilmesi için analize uygun bilgisayar programları kullanılmıştır. Bu analizler sonucunda; yaş belirleme, cinsiyet tayin etme, kemiklerde iz bırakan hastalıkları tespit etme, yanık kemikleri çözümleme ve kesik izlerinin nedenleri ele alınmıştır. Bu gibi meşakatli çalışmaların Çayönü ile sınırlı kalması Anadolu Arkeolojisi için veri kaybını kaçınılmaz hale getirmektedir.
Kazı alanında çıkan insan kemikleri hakkında bir antropoloğun bakış açısıyla bir arkeoloğun bakış açısı aynı değildir. Bir arkeolog bir seramiğe ya da bir heykele baktığı gibi kemiğe bakamaz aynı şekilde antropolog da bir heykel ya da seramiğe arkeolog gözüyle bakamaz.
Örneğin; bir mezardan ele geçen çene kemikleri, dişlerin büyüklüğü ve keskinliği ile ilgili veriler toplayan bir antropolog, o kentin geçmişte tükettiği temel besinler üzerinde fikir yürütebilir, bunları teknolojik yöntem ve analizlerle doğrulayabilir. O yüzden her nekropollerde elde edilen arkeolojik veriler ile birlikte antropolojik veriler de önemlidir ve çalışmalar sadece arkeolojik veriler ile sınırlı kalmamalıdır. Örneğin; Teos Nekropolü ile ilgili yazılan bilimsel bir yazıda okuyucunun ya da araştırmacının merak ettiği sadece ölü gömme gelenekleri ve mezar tipleri değildir. Bugün bir kent hakkında sosyal, kültürel ve ekonomik anlamda bilgi sahibi olabilmemiz için o kentte yaşayan insanları gözlemlememiz ve yaşayış biçimleri hakkında ortaya atabileceğimiz analizlerimiz olmalıdır. Yani kent insana dair bir oluşumdur ve insan odak noktası olarak kentin işleyişi ele alınabilir. Nekropoller de insana dair yerlerdir. Kalıplaşmış olgularla nekropolleri sadece nesneler üzerinden değerlendirmek ne kadar doğrudur? Bir tümülüsle o mezarın yöneticiye ait olduğunu, bir lahit mezarın kremasyon gömü mü yoksa inhumasyon gömü mü olduğunu, teorik anlamda biraz ilgili olan her arkeolog bilebilir. Çünkü: nekropolle ilgili kalıplaşmış bilgiler haline gelmiştir bunlar. Biz bunun üzerine hangi bilgiyi koyabiliriz?
Bugün Aigai Nekropolü’nde ele geçen bir lahit mezardan elde edebileceğimiz bilgiler, üzerindeki simgelerle sınırlıdır. Lahit üzerinde var olduğu düşünülen kitabenin bulunmamış olması lahitin kitabesiz olduğunu göstermez. Çünkü: lahitin içindeki iskelet de o lahitin kitabesidir. Lahitte yer alan çelenklerin, defterlerin ve parşömen ruloların anlamsal olarak elbette karşılığı vardır. Fakat bunun yanında ölen kişinin ne ile beslendiği, beslendiği gıdanın temininin nereden sağlandığı, bu gıdanın ticaretle başka bir yerden mi geldiği yahut o bölgede mi yetiştiği de kenti tanımak için önemlidir. Kemik analizlerinde ölüm normal mi yoksa bir hastalıktan kaynaklı mı, hastalık veba gibi kitlesel mi yahut kanser gibi bireysel mi? Ölen kişinin fiziksel bir özrü var mıdır, bu özür doğuştan mı ya da sonradan mıdır? Kişi boğularak mı, donarak mı yahut bir depremle mi ölmüştür? Tüm bu sorulara cevap vermek hem zaman hem de finansman anlamda engel teşkil etmektedir. Fakat kentle ilgili çalışmayı genişletmek için de bu soruları cevapsız bırakmamak gerekmektedir.