Bizi idam edeceklermiş…
Dev bir meydan
Hınca hınc dolu suret her bir yerden
Bağırıyor
“İdam, idam idam…”
Ağzı kulaklarında
Gülümsüyor
Cihan padişahı…
Olsun, yeter ki padişahın sıhhatı selameti yerinde olsun, yeter ki derya gönlü hoş olsun, ulu meclisin birer üyesi olsalar bile baldırı çıplak üç kadın, beş erkek Kürt ne ki, idam olsa ne olur olmasa ne olur. Öyle bakıyor geleceğine, öyle göstermesini istiyor remildarlarından, özellikle de el pençe divan olmuş devşirme olanlarından. Alem puslu olsa ne olur olmasa ne olur yeter ki üç beş Kürt kurban edilsin beklenmedik bu en büyük bayramda, bu en yüce günde balkona kurulan Arife Tahtı’nın selameti için.
Uzatmaya, bin dereden su getirmeye ne gerek, tarih tekerrür ediyor, anlaşılan kıssadan hisse bize idam düştü yine, Dağkapı meydanında sözünü kadim surlara emanet etmiş Şeyh Said gibi, Buğday meydanındaki zifiri karanlığa ses veren Seyid Rıza gibi. Öylesine bağırılmış, işgüzarlık olsun diye meydan çınlatılmış değil, hele lafügüzaf olsun diye hiç değil derinlerden verilmek istenen Türk usulu uyarı. Beklenmedik, kendiliğinden ortaya çıkmış haleti ruhuyelik bir durum olarak değerlendirmek büyük bir gaflet olur. Bilakis padişahın fermanına yol yapılıyor, öngörülen geleceğe istikamet gösteriliyor balkonun açıldığı dev meydanda atılan idam naralarıyla. Dahası içerde, dışarda dünya alemle kavgalı koskoca ülkeyi yutmaya yönelen sürecin, önü alınamaz kaosun, dört bir yanı puslu dipsiz çukurun farkında olalım, sözde de olsa bir halk yönetimi olan Cumhuriyetin ilanından bu yana geçen yüzyılın sonunda gelmesi beklenen büyük hamleyi şimdiden görelim. Herkes payına düşeni almaya hazır olmak zorundadır, idam naralarıyla devam etmesi beklenen gidişat durdurulmazsa, gözü dönmüş kirli siyasetin önüne geçilmezse, olanlar olacak. Daha fazlasını yazmaya ne gerek…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.