POLİTİZEDEN KAOSA EVRİLME
80 sonrası Türkiye toplumu özellikle Doğu, Güneydoğu Bölge insanı ciddi manada politize olmuş durumdadır. Bir siyasi partiye aidiyetliği ile partizancı davranış sergilemeyi ayırt edememiş çoğulcu bir kitle ile karşı karşıyayız.
Türkiye vatandaşı ciddi manada kardeş kavgasından zararlar görmüştür.80 darbesi ile toplumsal şiddet, cinnet haline dönüşmüş. Vandalizm pik yapmış, bunu fırsat bilen dönemin yıldızı bol, apoletli darbecileri toplumu dizayn ederken 'Bir sağdan bir soldan’ diyerek gencecik çocukları idam sehpasına çıkarmışlar.Türkiye halkları olarak halen o acıyı unutmuş değiliz.
Kaostan beslenen, 'Toplumu ifsat ediyorsunuz denildiğinde de bizim tek gayemiz ve çalışmamız toplumu ıslah içindir,' diyerek kendini savunan birden çok yapı mevcuttur. Alan çalışmalarında bunların gayelerinin üzüm yemek değil, bağcı dövmek hata yetmiyormuş gibi hızlarını almadan birde bağ bekçisini falakaya yatırmak olduğunu müşahede ettik. Sözüm ona hakların talebi için alanda olan kimi grupların, din ve dil istismarcılığı yaparak taraftarları nezdinde şiddeti meşrulaştırmışlardır. Fillerin tepişmesinde, ezilen çimlerin içindeki karıncalar olduğunu lütfen kimse unutmasın. Toplumu dejenere eden, topluma faydadan ziyade kazançlarının devamlılığını sağlamak için, şiddet eğilimli komünal gruplar var oluş amaçlarını. Muhatap alınmalarının güç kullanmaktan kaynaklı olduğu tezini savunurlar. Bölge kimi zaman barut fıçısına dönerken, dinde kardeş olduklarını kabul etmeseler de yaradılışta eş olanların arasında hep bir kara kedi dolaşmaktadır. Kürtçe deyim ile kavga için bahane bulmak kolaydır. 'Dema ku ard diqulipî, tu q.... xwe dihejînî
'Un elerken p..... sallıyorsun /gözünün üzerinde kaşın var bahanesiyle birbirine alanı daraltma, nefes alma hakkı tanımama cihetine gidildi, gidiliyor.
Bölgede 90 yıllardan kalma acılar üzerine ekilen nefret tohumları filizlenmesede su ve gübresi eksik edilmiyor. Taraflar,birbirine karşı o kadar doludurlar ki bardak taştı taşacak. Barış masası etrafına gelmekten imtina eden gruplar, üçüncü şahısların eylemlerini rahatlıkla üstlenebilmektedir.Ne kadar eylem o kadar taraftar kazanmaya dönüşüyor.Her eylemi kendine mal etme gibi ağır bir kusuru var bölgedeki birçok yapının. Aklı selim insanlar tarafından uyarıldıklarında yada eylemleri yapanlar meçhul listesine alındığında iş işten geçmiş oluyor. Ne acıdır ki kin ve nefret gurura dönüşünce kimse öz eleştiride de bulunup özür dilemiyor. Düşman kabul ettiği komşusuna gözdağı vermek için yapmadığı eylemleri sahiplenmek nitelikli bir dolandırıcılıktır.
Nitekim 90'lı yıllarda da birçok olayda bazı gruplar bu şiddet ve cinayetlere dâhli olmadığı halde sırf karşı tarafı sindirme, güçlülüğünü ispatlama adına yapılan zulme ya sessiz kalındığı ya da üstlenildi.
Kürt nüfusunun çoğunlukta olduğu bölgelerde etik ve dini değerler ile alakalı bir handikap yaşanmaktadır. Özgürlük, Eşitlik, Adalet gibi kavramlar devleti yöneten güçlerden hukuk kuralları çerçevesinde istenilmesi gerekirken, eşit şartlarda mağdur edilenler birbirlerinden talep etmektedir. ‘Aptal davacı derdini mübaşire anlatır’ sözü bunun için söylenmiş olsa gerek. Kabul edilsin veya edilmesin Kürt topluluklarının tarihin her safhasında dinle, dindarlarla, dini argümanlarla kavgası olmamıştır.
Alanda çalışma yapması gerekenler, beceriksizliğini genelde din ve dindarlara mal ederek, hedef şaşırtırlar. Çokta masum bir durum değildir. Dine Savaş açma, Dindar kesimi hedef gösterme, taraftarları nezdinde haklı çıkma pozisyonuna getirir. Öte tarafta dindar kesiminde en küçük münker davranışa tahammül edemediklerini görebiliyoruz. Şiddetin şiddeti doğurduğu ve bu şiddet sarmalında ölen, öldürenlerin, zarar görenlerin masum aile çocukları olduğu gerçeğini bir kez daha göz önünde bulundurmakta fayda vardır.
Toplumsal şiddet faili meçhul (ki her fiilin faili bellidir.) kirli bir el tarafından tertiplenince fısıltı gazetesi öteki kesimi töhmet altına alabilmektedir. Adi/Adli vakaların bile siyasi arenaya çekilmesi çokta zor bir durum değildir. Hayvana bile yapılan insanlık dışı muameleyi siyasi bir kimliğe büründürmek bu kadar kolay olmamalıdır. Tahammülsüz toplum algısı oluşturularak ayrıştırmaya gidilen her çatışma/çalışma kimseye fayda getirmez. Bilakis toplumu iyileşmesi imkânsız yara bere içinde bırakır.
Burada belki yeniden hukuk kavramını masaya yatırmak lazım gelir. Hukuk, birey, toplum ve devletin hareketlerini, birbirleriyle olan ilişkilerini; yetkili organlar tarafından usulüne uygun olarak çıkarılan, kamu gücüyle desteklenen, muhatabına genel olarak nasıl davranması yahut nasıl davranmaması gerektiğini gösteren ve bunun için ilgili bütün olasılıkları, yürürlükte olan normlarla düzenleyen normatif bir bilimdir’. Hakaniyetli bir hukukun uygulamaya konulmaması grupların kendine özgü yargılama ve cezalandırma sistemini devreye sokmaya yönlendiriyor. Bu durum kaos'un başlangıcı olarak kabul edilebilir.
Özgürlük, toplumu ifsat eden, toplumsal aidiyeti yok eden, kuralsızlığı, edepsizliği meşru kılmak değildir. Başkalarının yaşam hakkına saygı duymaktır. Kendi için istediğini başkası için de istemektir. Adalet, Hak, hukuk, özgürlük bu toplumun her kesimi tarafından istenilen ve alanda kullanılan enstrümandır. Fikirlere saygılı davranmak zorunda olmayan kişilik profildeki bireylerin, insana saygı çerçevesinde oturup konuşunca pek çok sorunun bertaraf edilecektir.
Her şey zıddı ile bilinir. Yaratıcının bilinmesinde, muhaliflik vardır. Düşünce derinliğinin bilinip anlam kazanmasında olaylara bakış açınla mümkündür,
Savunduğun değerlerin zıddı ile bilinir ve ölçülür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.