RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI: ABD'NİN KABADAYILIĞI
Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik askeri müdahalesi, 21. yüzyılın en büyük insani krizlerinden birine dönüştü. Bu savaş, yalnızca iki ülke arasında yaşanan bir çatışma değil, aynı zamanda küresel güvenlik, ekonomi ve insan hakları açısından derin etkileri olan bir olaydır.
Rusya-Ukrayna savaşının kökenleri, tarihsel ve jeopolitik dinamiklere dayanıyor. Ukrayna, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazandı, ancak Rusya için bu ülke, hem kültürel hem de stratejik açıdan büyük önem taşıyor. Rusya, Ukrayna'nın NATO ve Avrupa Birliği'ne yakınlaşmasını, kendi güvenliği için bir tehdit olarak görüyor. Özellikle 2014 yılında Kırım'ın ilhakı ve Donbas bölgesindeki ayrılıkçı hareketler, bu gerilimi daha da artırdı.
Savaşın en acımasız yanı, insani kayıplar ve yaşanan acılardır. BM verilerine göre, binlerce sivil hayatını kaybetti ve milyonlarca insan evlerini terk etmek zorunda kaldı. Ukrayna'nın büyük şehirleri, ağır bombardımanlarla harabeye döndü. Hastaneler, okullar ve sivil altyapı hedef alındı. Bu durum, uluslararası hukukun açık ihlali olarak görülüyor.
Mülteci krizi ise, Avrupa'nın son yıllarda gördüğü en büyük göç dalgalarından birine neden oldu. Polonya, Almanya ve diğer Avrupa ülkeleri, milyonlarca Ukraynalıyı ağırladı. Ancak bu durum, ev sahibi ülkelerin ekonomik ve sosyal sistemleri üzerinde de büyük bir baskı oluşturdu.
Savaş, yalnızca bölgesel değil, küresel ekonomiyi de derinden etkiledi. Ukrayna ve Rusya, dünyanın önemli tahıl ve enerji üreticileri arasında yer alıyor. Savaş nedeniyle tahıl ihracatının sekteye uğraması, özellikle Afrika ve Orta Doğu'daki ülkelerde gıda krizine yol açtı. Enerji fiyatlarındaki artış ise, dünya genelinde enflasyonu tetikledi.
Rusya'ya yönelik yaptırımlar, Batı ülkeleri ile Rusya arasındaki ekonomik ilişkileri büyük ölçüde kesti. Ancak bu yaptırımlar, Rusya'nın Çin ve Hindistan gibi ülkelerle alternatif ticaret yolları bulmasına da neden oldu. Bu durum, küresel ekonomik dengeleri yeniden şekillendiriyor.
ABD'nin Kabadayılığı
Beyaz Saray'da bir araya gelen Donald Trump ile Volodymyr Zelenskiy arasında canlı yayın sırasında yaşanan tartışma, ABD'nin uluslararası ilişkilerdeki tutumunu bir kez daha gözler önüne serdi. Trump, Zelenskiy'i "saygısızlıkla" suçlayarak sert bir şekilde azarladı ve Zelenskiy, Beyaz Saray'ı terk etmek zorunda kaldı. Bu, Trump'ın Zelenskiy'ye karşı ilk sert çıkışı değildi. 2019 yılında gerçekleşen bir telefon görüşmesi sırasında da Trump, Zelenskiy'den Joe Biden ve oğlu Hunter Biden hakkında soruşturma başlatmasını talep etmişti. Bu telefon görüşmesi, Trump'ın Ukrayna'ya askeri yardımı askıya aldığı bir döneme denk gelmiş ve bu durum, Trump'ın Zelenskiy'yi siyasi bir iş yapmaya zorladığı iddialarına yol açmıştı.
Bu olay, Trump'ın ilk azil sürecinin başlamasına neden oldu. Demokratlar, Trump'ın yabancı bir liderden siyasi bir iyilik talep ederek görevini kötüye kullandığını ve Kongre'yi engellediğini iddia etti. Trump ise bu iddiaları reddetti ve telefon görüşmesinin "mükemmel" olduğunu savundu.
ABD'nin bu kaba ve üstenci tavrı, uluslararası ilişkilerde liderler arasındaki iletişimin nasıl yürütülmesi gerektiği konusunda ciddi tartışmalara yol açtı. ABD'nin uluslararası ilişkilerde tamamen çıkarsız hareket ettiği durumlar yoktur. Verilen desteklerin arka planında her zaman stratejik, ekonomik veya siyasi hedefler bulunur.
ABD ve AB'nin verdiği silah yardımı ve ekonomik destekle savaşı sürdüren Ukrayna, ABD'nin politikalarına ters düşünce bir çocuk gibi azarlanıp Beyaz Saray'dan kovulabiliyor. Bu durum, sömürgeci bir zihniyetin günümüzdeki yansıması olarak görülüyor. ABD'ye güvenenlerin, günü gelince kameralar önünde azarlanacakları, hatta Oval Ofis'ten kovulacakları gerçeği bir kez daha ortaya çıktı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.