Newroza we pîroz be…
Çocuktum, akşam karanlığı çökmüştü, mahallenin bütün çocukları, gençleri, kadınları, hatta yaşlıları damlara çıkmış, o zaman en yüksek binası 4 katlı Pamuk Palas olan şehrin ortasında yükselen Siverek kalesinin her bir yanına dağılmış ateşi izliyordu. İlk defa o akşam Newroz’un adını duydum yada ilk defa o akşam Newroz’un farkına vardım. Ta, Esmer Çayır’daki evimizin damından karanlığa gömülü kente aydınlık veren ateşi izleyen siyasi abime, “Kale yanıyor, kale yanıyor…” dediğimi hatırlıyorum. Mahalleli gençlere göre pek havalı, pek ağır abi takılan okullu abim kulağıma eğilmiş, sessizce, “Hayır, kale yanmıyor, Newroz ateşi yanıyor, Newroz…” demişti. O anı hiç unutmadım, ilk bilgilenmenin verdiği heyecanı, karanlığımı aydınlatan ilk ışığın bende yarattığı coşkuyu hayatım boyunca hep yaşadım, en zor günlerimde, en olmadık yalnızlıklara savrulduğum anlarda bile beni korudu, bana güç oldu. Odur budur Newroz’u bilirim, Newroz’un ateşini iliklerime kadar hissederim…
*
Bu Siverek’te gördüğüm ilk ve son Newroz ateşi oldu. Ertesi sene Tarsus’a, herhangi bir gerekçeyle ülkesinde barınamayan Kürdün en kolay ulaşabildiği, kurtuluşunu aradığı en yakın sürgün bölgesi Çukurova’ya, kanal boyları çadır kentlerle dolup taşan, yokluğun, yoksulluğun dibe vurduğu can pazarına, Kürdü kafile kafile yutan ölüm ülkesine taşındık. Orada büyüdüm, orada okudum, orada küçücük yaşta emekle yoğruldum, orada Newrozların, 1 Mayısların bilincini kazandım. Abisi abimin sırdaşı, babası babamın arkadaşı, ailesi ailemin dostu, benim gibi Siverekli olan mahalleli can yoldaşım, daha gencecik yaşlarında yıldızlara yoldaş olan sevgili arkadaşım Zeki ile birlikte, ilk Newroz ateşimizi Mithat Paşa köprüsünde yaktık. Günler öncesi bir lastik bulduk, bizim evde sakladık, büyük bir heyecanla Newroz akşamını beklemeye başladık. O küçücük yaşta, on, bilemedin on iki yaşlarında Newroz’dan, ateşten, lastikten konuşurken kimse bizi anlamaz duygusuyla Zazaca konuşmaya özen gösterirdik. Akşam karanlığı çöker çökmez lastiği zuladan çıkardım, az ilerdeki sokağın başında beni bekleyen Zeki ile buluştuk, büyük bir gizlilik içinde önce tren hattına indik, oradan da kanal boyu köprüye yöneldik. Son aracın geçişinden hemen sonra harekete geçtik, lastiği köprünün tam ortasına bıraktık, gaz yağını üzerine boca ettik, son duraktan hareketlenen araç köprüye gelmeden de yaktık, az ilerimizdeki kahvenin önünde duran grup sesimizi duysun diye de avazımız çıktığınca, “Bijî Newroz…” dedik, bir iki slogan daha attık, daha fazla beklemeden köprüden hızla ayrıldık…
*
Sonraki yıllarda çok Newroz’a katıldım, halkları kesk û sor û zer renkleriyle büyüleyen çok Newroz’a tanık oldum. Diyarbakır’dan İstanbul’a, İzmir’den Hakkari’ye, Şırnak’tan Dersim’e, Siirt’ten Bingöl’e, Batman’dan Urfa’ya, Cizre’den Siverek’e kadar milyonlarca Kürdün katıldığı sayısız görkemli Newroz kutlamalarına tanıklık ettim, umuda can olan Newroz ateşiyle buluştum. Zalimlere, zulme başkaldırının, özgürlüğe giden yolun ışığı olan Newroz ateşi her zaman Kürde rehber, bin yıllardan gelen karanlığını aydınlatan yoluna can oldu. Medeniyetin yeryüzüne dağıldığı topraklardan dünyayı ısıtan, insanlığa ışık olan Newroz ateşinin sıcaklığıyla, dostluğuyla, barış aşkıyla Newrozlaşmak ne güzel, ne büyük bir ayrıcalık. Özgürlük Newrozuyla, Newrozların Newrozuyla buluşmak dileğiyle Newroza we pîroz be…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.