Ekonomi Kritiği
Küresel çapta meydan gelen gelişmeler hem ülkemizde hem de dünyada piyasa ekonomisini yeniden dizayn etme kertelerinin bir parçası olarak kendini göstermiştir. Pandemi süreci, Rusya- Ukrayna savaşı, para piyasasında yaşanan dalgalanmalar, kapitalist sistemin birer restorasyon enstrümanlarına dönüştürülmüştür. Kapitalist piyasa anlayışı krizler üzerinden kendini yeniden inşa ettiğinden, yaşanan ekonomik iniş-çıkışlar bu sistemin doğasında var olan “kendini yenileme” aşamalarındandır. Başka bir ifadeyle, Kapitalist ekonomi pratiği, kendisini sürekli hale getirmek için belli dönemler küresel çapta krizler yaratır. Bu sayede tıkanan “tüketim ekonomisi” eskisinden daha güçlü olmak için her koşulu kullanır. Bu da doğanın ve insan emeğinin daha fazla sömürülmesi demektir.
Neoliberal acımasız ekonomi pratiği, her şeyi dönüştüren, her krizi fırsata çeviren bir motivasyona sahiptir. Kar eksenli ekonomi politikası tek taraflı refah/ kazanç anlayışına dayandığından, bireysel ve toplumsal düzeyde büyük paradokslar yaratmaktadır. Sistem elindeki araçları “dahası” için kullanmak adına kendisine muhtaç hale getirilen insan profilini yaratmaktadır. Özellikle yaratılan ekonomik krizlerde maliyetlerin düşürülmesi amacıyla işten çıkarılanlar üzerinden emeğin “ucuzlaştırılması” dayatılarak sömürü çarkı sürekli hale getiriliyor. İşini kaybetmek istemeyen birey her koşulu kabul etmek zorunda kalabiliyor. Bu durum neoliberal anlayışın emek sömürüsü yönüyle dayandığı en temel taktik, neredeyse sistemin klasik diyebileceğimiz stratejik taktiklerinden birisidir.
Kapitalist sistem, ilk çıkış dönemi olan 1800’ li yıllardan bu yana sömürü çarkını farklı formlarla sürdürmüştür. Klasik köle anlayışından “ modern kölecilik” anlayışına geçilmiştir. Artı değerden elde edilenler, ödül, prim, tatil, kutlama adı altındaki faaliyetlerle, birer oyalama ve kabullenme araçlarına dönüştürülerek sisteme entegrasyon sürdürülmüştür.
Günümüzdeki gelişmeler birçok ekonomi paradigmasının ya değişmesine ya da etkisinin ortadan kalkmasına yol açmıştır. Meydana gelen değişimleri tanımlamak için kullanılan ” post” ifadesinin de ötesine ihtiyaç var. 2000’ li yıllardan bu yana meydana gelen yeni küresel anlayışlar beraberinde yeni eleştirel alternatif yaklaşım ve modellerinde oluşmasını zorunlu kılmıştır. Her dönemde kendisini tekrar toplumsal model olarak yenileyen neoliberal yaklaşım, insan ve doğaya karşı en büyük irrasyonelliği barındırdığı gerçeği tüm eleştirel yaklaşımların odak noktası olmuştur.
Önemli düşünce insanı ve akademisyen Fikret Başkaya, Kapitalizm ile ilgili “Özgür Üniversite” okulunda yazdıkları ve verdiği eğitimlerde şu önemli yaklaşımları ortaya koymaktadır; ”Kapitalizmde krizler istisna değil kuraldır. İki temel kriz şeklinden bahseder, ilki devrevi krizler; ve ikincisi yapısal krizler. Birinci tip krizler 8-12 yıllık periyotlarda, ikinci tip krizler ise yaklaşık 25-30 yıllık genişleme dönemini kapsar. Başkaya’ya göre, kapitalizm geride kalan yarım yüzyılda “ yapısal krizden” çıkabilmiş değil ve artık çıkması da mümkün görünmüyor. Kapitalizm artık ”yeni değer”, “fazla değer” üretmekte/ yaratmakta zorlanıyor.” Bu açıdan baktığımız da kapitalizmin, bırakın sorunların çözümünü yeni sorunların oluşmasına yol açmaktadır. Dolayısıyla sistem” iç sınırına” dayanmış durumdadır. Sınırlı doğal kaynakların kullanımı doğaya verilen zarar ve insan yoğun emeğini aşan üretim sorunu, her geçen gün artmaktadır.
Küresel çapta şiddetin(terörün) körüklenmesi, paranın manipüle edilmesi, sistemin sadece kısa vadede rahatlatmaktadır. Sistem çöküş sürecindedir.(Başkaya, Çıkış Buradan Kitabı)
Küresel neoliberal uygulamalar, merkezden çevreye hareket ettiği için, bizde de hem Pandemi sürecinin dizayn etkileri ile kapitalizmin kendisini yenileme taktiklerini dikkate aldığımızda, ekonomik çöküş süreci ile siyasal yetmezlik çok kritik seviyeye ulaşmış durumdadır. Kapitalizmin ruhunda olan şiddet(terör) olaylarının her an her yerde olacakmış gibi bir atmosferin yaratılması ve paranın manipülasyonu, spesifik olaylarla ülke bütününe yansıtılmış durumda. Artan güvenlik operasyonları, sınır dışı askeri müdahaleler, “kendini yenilemenin” sistemli uygulamalarındandır. Öte yandan iktidara dönük yapılan eleştirilerin cezalandırılması da yine sürecin kontrolünün sağlanmasına dönüktür. Yerli araba üretimi, TOKİ yatırımları ihtiyaca cevap vermenin ötesinde güçlü görünmenin ve açlık sınırını manipüle etmenin önemli hamlelerinden olmuştur.
Tarım ülkesi olan memlekette uygulanan ithalata bağımlı politikalar, çiftçiyi bitirme noktasına getirmiştir. Kentlerde verimli arazilerin imara açılması(Dicle üniversitesi arazileri gibi)su kaynaklarının ölçüsüzce kullanımı can çekişen tarımı özellikle sulu tarımı olağanüstü derecede etkilemiştir. Üretim giderlerinin karşılanamaması karşısında topraklar adeta çölleşmeye terk edilmiş durumda (mercimek üretiminde bölge olarak dünyada önemli bir yere sahipken Kanada’ya muhtaç hale gelmiş durumdayız).Savaş halinde olan Ukrayna’dan tahıl ve yine harabeye dönmüş Suriye’ den soğan ve benzeri ürünler alıyor olmamız içinde bulunduğumuz vahameti ortaya koymaya yetiyor.
Geniş kitleler, yaratılan ekonomik darlıkta aza kanaat getirme” bunu da bulamayanlar var“ “elindekini kaybetmeyeyim” algısıyla kolonize edilmektedirler. Artan enflasyonun yarattığı tahribat ve güven bunalımı, yönetenler tarafından uygulanan baskı siyaseti, taktiksel oyalamayı yaşatıyor. Yani tıkanan siyasal ve ekonomik süreç, yeni olana dair hiç bir şey üretmediği için hayatı sınırlandırarak nefes almaya çalışıyor.
Ekonomik yetmezlikle boğuşan kitlelere sunulan “açık uçlu vaatler “ ve yoksul kesime yapılan kısıtlı yardımlar ağza bal çalmanın ötesinde bir anlam ifade etmemektedir. Bu durumun sürdürülebilir hiçbir yanı kalmamıştır. Öte yandan serbest piyasa baronları, enflasyon artışlarını fırsata çevirerek fiyat artışlarını kendi kar endekslerine göre ayarlamaktadırlar. Para ve rant çevreleri para piyasasının dalgalanmalarından spekülatif durumlar yaratarak durumdan fayda sağlamaktadırlar. Asgari ücrete yapılan zam oranlarının misliyle karşılık bulması, kar hırsında olan piyasa fırsatçılığının bir yansımasıdır. Burada ekonomiyi yönetenlerin(iktidar) neoliberal anlayışlara göre tutum sergilemesi, piyasa ekonomisinin kontrolsüz bırakılması, emek eksenli büyük yıkımların oluşmasına yol açmaktadır. Bu şekilde bir döngüyle varlığını sürdüren neoliberalizm tükenme kertesindedir.
Kapitalizmdeki yaşam akış yönü, ekonomiden-topluma, toplumdan- doğaya doğrudur. Oysa doğadan- topluma, toplumdan- ekonomiye doğru olması gerekiyor. Bu ilişki döngüsünü kapitalizmin içinde çözmek mümkün değildir. Bu sapmanın değişimi ancak antikapitalist yeni bir programla mümkün olacaktır. Bu yeni programın tüm araçsallıklarını dinamik bir zeminde inşa ederek, yarın çok geç kalmadan, birleşik, bütünlüklü ve doğayı esas alan bir modelin bir an önce hayata geçmesi gerekiyor. Zira kapitalizm beklemez…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.