Doğu riyakârlık ve yalan
Doğu tarihte mistik ve gizem kültürünün en çok yaşandığı bellek ve algı çarpıklıkların derin sosyolojik yaralar açtığı dramatik bir sahadır.
Doğunun bu durağan ekonomik yapısı fikirleri düşünceleri inatçı tekdüze ve sabit kılmış, saplantılı patolojik bir algı ve mantık yaratmıştır. Eleştiriye değişime kapalı bir yapı şekillendirerek, sesli düşünme gücünü ortadan kaldırmıştır.
Tutkular, sevinçler ve özlemler yitiktir, baskıdır. Çekingen ve ürkektir. Doğunun bayına acı ve hüzün düşmüştür. Gülüşleri, çığlıkları dikenli tellerle örülüdür.
Fikirler düşünceler eleştiriler ruhun gizemli karanlığında uyutulmuştur. Zaman mekân buldukça düşünceler gizemli bir söyleme bakışa dönüşmüştür.
İkiyüzlü bir toplumun ruh derinliğine, despot iktidarlar ve yönetim güçleri, kendi döllerini bırakmışlardır.
Açık aleni ve şeffaf bir toplum olmadığı için arkadan vurma komplo, hile çok yaygın bir yöntem olarak benimsenmiştir.
Gerçek Niyetler amaçlar saklı ve gizemlidir. Şark kurnazlığı kültürel ve bellek kodları, bu sosyolojik zeminde varlığını sürdürür.
Bundan dolayıdır ki; haini boldur, insanın davranış biçimi, ruh Dünyası, bilinmez bir kara delik gibidir. Onun ruh dünyasını davranış biçimini kestirmek, bilmek, hayli zordur.
Yaşadığımız bu coğrafyada bütün iktidarlar ve yönetimler zalim ve despot olmuşlardır. Özgür düşünceye, davranış biçimine, yaşamına müsaade etmemişlerdir. En üstten en alta doğru bu kültür egemen kılınmış, ailede baba otoritesine geçmiştir. Korkuya dayalı bir sevgi oluşturulmuştur. Bu toplumsal yapıda şekillenen birey ve insanlar nihayetinde ikiyüzlü riyakâr olurlar.
Neredeyse Riyakârlık kültürel genetik bir yaşam halini almıştır. Yapmacık, biçimsel davranış çokça tanık olduğumuz bir yaşam biçimidir acı ama gerçek bu.
Doğu hep olduğundan farklıdır gösterişi çok sever" desinler söylesinler" demeyi çok sever.
Miskin ve tembeldir. Durağandır; aşırı kibrin egonun kulvarlarından Kulaç atmayı çok sever. Kendiyle barışık değildir. Sürekli birine çevresine kendini göstermek, ispatlamak peşindedir; kendisi olmaktan öte başkası olmayı çok sever. Yani özentilidir, eziktir; boynu büküktür. Ama güç, iktidar, para eline geçti mi; dünyanın en zalimi en cellâdı kesiliverir.
Güce, statüye iktidara tapar Kürtlerde çok meşhur bir söz var, "bir adam para eline geçti mi ya adam öldürür ya da kadın kaçırır" söylemi boşuna değildir.
Emin olalım ki; tarihin en demokratik, en hoşgörülü fikirleri, aygıtlarını ve yönetim biçimlerini, bu yaralı ve patolojik bilince verelim ve teslim edelim; görün ve bekleyin, o birkaç ay içinde, size dünyanın en despotik en baskıcı aygıt ve yöntemleri ile sizin ruhunuzu, bilincinizi ve en doğal yaşama hakkınızı, darağacında sallandırır. Maalesef yaşadığımız bu coğrafyada böylesi trajik yönetim biçimlerine, bireylere çokça tanık olunmuştur. Kendi cellâdına benzemek, biz doğu toplumlarının karakteristik bir özelliğidir.
Riyakârlık da öyle. Bir hile ve aldatma oyunudur. Niyet ve amaçlarını saklayarak zaman ve Fırsat buldukça ortaya çıkarma biçimidir.
Yalan ise sanki gündelik hayatın bir parçası gibi, Yalanın ihtiyacı sadece dil değildir ki; ona yalan söyleten ruh ve yürektir.
İnsan bilincinin karanlık girdaplarındaki; yalanı kişinin var olma ve yaşama tarzı haline gelir. Nietzsche’nin dediği gibi “sadece bir tek dünya vardır o dünya yalancı, zalim ve anlamsızdır."
Kalbinin sunağına sığınmış yalan gülüşler, hangi mutluluğun şarkılarını söyleyebilir, hangi huzurun taçlarını giyebilir ve de ki; hayatta hiç yalan söylemediğini söyleyen insan aslında en büyük yalancı odur yalan gerçeğin üstünü örtmektir. Gerçeği inkârdır. Gerçeği yalanla kapatmadır.