Selim Kaplan

Selim Kaplan

Bu Katliamları durdurun

Bu Katliamları durdurun

Yazın orta yerini yaşadığımız bu günlerde, gün ortasında, Diyarbakır, Mardin ve Şanlıurfa’nın kırsal bölgelerini dolaşanlar, gözlemlerinde, rant uğruna işlenen cinayetlerin canlı şahitleri olacaklardır.

Bu gözlemlerinde, mitolojik çağlardan günümüze kadar, yaşamın dört ana elementi olarak kabul edilen ateş, su, toprak ve havanın birbirine düşürüldüğünü, aralarında adeta keleşli aşiret kavgalarının ve katliamların yaşandığını görmeleri mümkün olacaktır.

Güneş, tam da tepe noktasında, sıcaklığın 50 derecenin üstüne çıktığı, kuru yaprakların dahi kımıldamadığı, karınca ve kertenkeleler dâhil, bütün canlıların, kızgın Güneşten kaçarak gölgelere sığındığı, toprağın yüzeyinden ateş buharının alev alev yükseldiği, bitkilerin kaçacak yerleri olmadığından nefeslenemedikleri bu vahşi ortamda, arazi sahiplerinin aç gözlülükleri ve cehaletleri ile yarattıkları manzaraya bakalım.

Toprak ve bitkilerin sıcaktan baygın olduğu gün ortasında, yerin yüzlerce metre altından, elektrik kullanılarak, çekilen buz gibi içme suyu, yağmurlama veya salma usulü ile bitkilerin üstüne veya köküne, sürahiden boşanırcasına ya da dere misali, vahşice boca edilmektedir.

Bu vahşi sulama işlemi; toprağın yüzeyinde küçük derecikler ve göller oluşuncaya, bitkilerin topraktan nefeslendikleri kanallar kapanıncaya, nihayetinde bitki ve toprak boğuluncaya kadar devam eder.

Kendilerince, küçük bedeller ödeyerek, elde edecekleri ürün sayesinde, kazanacakları milyon TL’lerin hayali ile gün ortasında, vahşi sulama yapan toprak sahiplerinin;

  • Güneş altındaki ıslak yaprakların, bitki hastalıklarına zemin hazırladığının,
  • Su damlalarının mercek görevi görüp bitkilerin yapraklarını ve köklerini yaktığının,
  • Suni olarak yaratılan çamurlaşmanın, topraktaki diğer canlıların yaşamını felç ettiğinin,
  • Gün ortasındaki sulamada suyun bir kısmının buharlaştığının,
  • Aşırı sulama dolayısı ile toprağa verilen gübrenin, dereler vasıtası ile Dicle ve Fırat nehirlerine akıtılarak, doğal felaketlere sebep olunduğunun,
  • Topraktaki taban suyunun yükselmesi ile toprakta tuzlanma, toprak kaybı ve zamanla arazilerinde çölleşme olacağının

Vb, bitkiye, topraktaki canlılara, suya ve toprağa verecekleri zararlar dolayısı ile yaptıkları katliam umurlarında değil.

Tarımda vahşice sulama yaparak, içme sularımızda adeta katliam yapan, bir toprak sahibinin yaptığımız söyleşideki yaklaşımı, gelecekte yaşayacağımız felaketlere açık bir örnektir!

  • Kaç yıldır, yer altından su çekerek toprağınızı suluyorsunuz?
  • Yirmi yıldır,
  • Yirmi yıl önce kaç metreden su çekiyordunuz?
  • 105 metreden.
  • Bu gün kaç metreden su çıkarıyorsunuz?
  • 620 metreden,
  • Yirmi yılda, yer altındaki suyu 515 metre derinliğe kadar tüketmişsiniz. Yerin altındaki su, deniz değil, akarsu değil, göller halindedir. Bu hızla giderseniz, yer altındaki içme sularını kurutacaksınız!

Gelecekte torunlarınız, dedelerinin kuruttukları yer altı sularından dolayı, içecek su bulamazlar ve bunun nedenini size sorduklarında, onlara ne cevap vereceksiniz?

  • Hele bu günü kurtaralım, gelecek için Allah kerim!

Yer altı su depolarından, çoğunluğu kaçak olan elektriği harcayarak çıkarılan, yüzlerce metre derinlikteki suyu kullanarak, gün ortasında sulama yapılan ürün, günü kurtaracak değil, toprak sahibine rant sağlayacak ikinci üründür.

Rantiye olan ikinci ürün; Haziran ayı sonunda toplanan ve susuz tarımla günü kurtaran, buğday, nohut, mercimek vb. birinci ürünlerden sonra, daha fazla para kazanmak için, aynı toprağa ekilen pamuk, ay çiçeği vb. gibi ürünlerdir.

Güneydoğu’nun köylerinde, elektriğin olmadığı ve susuz yazların yaşandığı dönemlerde, sırtlarına yüklenen onca işe rağmen, coğrafyamız kadınları ve toprağımız yılda birer kez doğuruyordu.

Günümüzde, kadınlarımız birkaç yılda bir doğururken, ağalarımızın adeta silah zoru ile topraklarımız yılda iki kez doğurmak zorunda kalmaktadır.

Toprağın ve insanın eşitliği ile aralarındaki denge, dostluk ve barış bozulmuştur.

İnsanların aç gözlülükle yaptığı, bilinçsiz sulama ve tarım; bir yılda, yüzlerce ton toprağımızın büyük nehirlere akarak kaybolmasına, on binlerce dönüm arazinin tuzlanmasına (çölleşmesine), yüz binlerce ton içme suyumuzun heba olmasına ve nihayetinde, derelerimiz, pınarlarımız, çeşmelerimiz olan içme sularının kuruması ile toprak ananın da zamanla, Konya Ovası benzeri, tükenmesine sebep olmaktadır.

Topraklarımızdaki katliamın önüne geçmek için; ikinci ürün uygulamasının kısıtlanması, sulamada damla sulama yönteminin kullanılması, toprakta biriken fazla suyun drenaj sistemleri ile tahliye edilmesi, kaçak su kuyuları ile kaçak elektrik kullanımının önüne geçilmesi vb. önlemlerinin alınması yeterli olacaktır.

Ayrıca, coğrafyamız tarımında yapılan vahşi sulama ile içme sularımız ve verimli topraklarımız tükenirken, kolay para kazanma ve harcama kültürü ile insanlarımızın da yozlaşmasına sebep olunduğu açıktır.

İhtiyacımız olduğunda; tarımsal ürünleri başka ülkelerden ithal etmek mümkündür amma vahşice kullanımdan dolayı, tükettiğimiz içme sularımız ile nehirlere ve denizlere akıtarak ya da çölleşmesi suretiyle kaybettiğimiz tarıma elverişli topraklarımızı başka ülkelerden karşılamamız mümkün değildir!!!

Yüreklerinde, Rahmani ve insani şefkat taşıyan yetkililerimiz ve çiftçilerimize feryadımızdır!

Diyarbakır, Mardin ve Şanlıurfa coğrafyasındaki tarım arazilerinde, gelecek nesillerimizin rızıklarının çalınmasına engel olmak için, rant uğruna yapılan, su, enerji ve toprak katliamını durdurun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selim Kaplan Arşivi
SON YAZILAR