Bêjdar Ro Amed

Bêjdar Ro Amed

BİLGE KADINLA SORGULAMA -10-

BİLGE KADINLA SORGULAMA -10-

Bejdar RO AMED

Gerçeğin bütünlüklü hali nedir? Bunu görebilme imkanına sahip miyiz? Bunu görmediğimizde ortaya çıkan nedir ve ne olacaktır? İnsanın kendi deneyimlerini bilgi haline getirip sunması, nasıl bir ifade ve anlam biçimidir? Bu konularda çarpıcı paylaşımlarda bulunmaktadır Bilge Kadın. ‘Bildiğini sanan ve bildiğini dayatan insanlardan korkun’ diyor. Bunu ve gerçeğin bütünlük halini Bilge kadınla sorguladık.

Bildiğini sanan veya bilgi küpü haline gelen insanlardan neden korkalım? Bilen insan, zararsız insandır, denilir. Bilme dizgemizde çöken nedir? Neden bilen ve bildiğini dayatan insandan uzak kalalım?

B.K.: Bildiğini sanan ve bildiğini dayatan insanlardan korkun ve uzaklaşın. Bu konumda olan insan veya insanların ne yaptıklarını görebilmek için, nasıl yaşadıklarına bakmak yeterlidir. Bu insan veya insanlar, bildiklerini sandığı şeylerle aslında kendilerini pazarlıyorlar. Bu pazar alanını açabilmek ve kendilerine sermaye edinebilmek için bilgiye yöneliyor ve yaşamış oldukları deneyimlerle bunları pekiştirmeye çalışıyorlar. Bilgi ve deneyimler, pazara sunulabilecek konuma geldiğinde, satışa başlama anı da gelmiş ve oluşmaya başlamıştır. Tehlike bu noktadadır. Dünya yaşamını bozan ve içinden çıkılmaz hayatlar böyle doğar. Bir yaşam bozulmuş ise bozulmuş olan yaşamdan sağlıklı bir insan ve ilişkiler oluşturabilmek mümkün değildir. Yaşamı bozan insandır. Bozulan yaşam ise bozuk mal üretir. Yaşam fabrikası da, bozuk insan üretmektedir. Bilginin ve deneyimin dayatılması bundan kaynaklıdır. Pazar bunun için oluşmaktadır. Satışlar bu eksende yapılmaktadır. Bunlar yapılırken tabii ki deneyimlere uygun sözler icat etmek, o sözleri şirin hale getirmek, buna dönük ilgi alanları açmak, insanları buna çekmek, bu anlayışın bir parçasıdır. Yaşam fabrikası defolu insan ürettiğinde, aynı pazarı paylaşmak isteyen insanlar da olmaktadır. İdeolojik pazar, inançsal pazarlar, kuramsal tezgahlar bunun için oluşturulur ve inşa edilir. Bu pazarlarda olmayan tek şey sevgi, mutluluk, özgür paylaşım ve güzel bir yaşamdır. Her pazar, kendi oyunlarına dönük mutluluklar yaratır. Bu mutluluklar yapaydır. Küçücük bir incelemede bile bunları görebilmek mümkündür. Başlangıcı heyecanlı olup da, sonu heyecanla biten, güzellikle sona eren ve sevgiyle paylaşıma dönüşen hemen hemen hiçbir şey yoktur. Bozukluk sadece bozukluk üretir.

Tüm bunlar bilgiyi kendinde depolaştırmış insanla mı oluşur?

B.K: Her insan bunu yapmaz. Çıkmazda olan, problemleri derin yaşayan, krizler içinde boğulan ve bunu bu şekilde yaşamak istemeyen, kendinden kaçan insan bu durumu yaratır. Bu gerçeğin içinde olan insan, çıkışını, yaşamış olduğu bu süreçleri görerek, anlayarak ve temellerine inerek yapmaz. İçinde bulunduğu durumun, hiç de hoş olmayan ve sıkıntılı alanlar oluşturan bir noktada olduğunu görür ama bu çıkışı yaparken bir başka yanlışla yapar. Bu kaynağın temelinde, kendisi olduğunu bilmez ve görmez. Yapmış olduğu çıkışı doğru, bütünlüklü ve özgürlüklerle dolu olduğunu sanır. Buna çok inanır. Bu açıdan okur, inceler ve kendi sunumunu hazırlar. Bu sunumu öylesine inandırıcı ve kapsamlı yapar ki, kendine alan açıp, yandaş da bulabilir. Yarattığı dünya ile en çok eleştirdiği sisteme hizmet eder.

Bu böyle yapılmadığında, gerçekler ortaya çıkabilir mi?

B.K.: Gerçeklerin görünmeye ihtiyacı vardır. Bu doğru ama gerçekler üzerinde oynamaya başladığınız zaman, gerçekler daha flu bir hal alır. O zaman gerçeğin gerçek halini kaybedersiniz. Elde ettiğiniz gerçekler ise doğruymuş gibi anlatılmaya ve paylaşılmaya başlar. Gerçeklerin, bu ihtiyacı var mıdır? Gerçekleri her türlü haliyle pazara sürebilir ve onu pazarlaya bilirsiniz. Gerçeği görmek ile göstermek, bilmek ile anlatmak, görünür kılmak ile dayatmak çok ayrı şeylerdir. Gerçekler, yaşadıklarımızdır. Her kim neyi yaşıyorsa, o gerçektir. Tüm bu gerçekler farklı farklı yaşanıp, işlensede, aynı fabrikadan çıkmış ürünlerdir. Ürünlerin desenleri, şekilleri, biçimleri, renkleri, malzemeleri değişik olabilir. Her ne olursa olsun aynı fabrikadan çıkan malzemelerdir. Bu fabrikaya ‘uygarlık fabrikası’ diyebilirsiniz. Bu uygarlık fabrikasından binlerce yıldır doğan her neyse, aynı kaynaktan doğmakta ve yaşamsal kılınmaktadır.

Bunu biraz daha somut kılabilir misin?

B.K.: Bilme ve bilmelerimiz bu fabrikadan çıkmaktadır. Buna mitololojik, inançsal, felsefi ve bilimsel çıkışlar diyebilirsiniz. Binlerce yıldır bu çıkışlara tanıklık yaptık. İsimleri değişik olabilir ama fabrika aynıdır. Köleci dönemi de, feodal, kapitalist veya emperyalist oluşum ve oluşumları da bu fabrikadan çıkmaktadır. Sol, sosyalist, feminist, anarşist, kültürel ve daha bir çok şeyde aynı fabrikadan çıkmaktadır. İlginç değil mi? Sol da sağ da aynı fabrikadan çıkmaktadır. İnançlı da inançsız da bu fabrikadan çıkmaktadır. Kadında, erkekte aynı fabrikada işlenmektedir. Bilgi okullarının tümü de bu fabrikaya dayanmaktadır. İş, sanat, müzik, edebiyat, tiyatro ve bu eksenli tüm alanlarda bu fabrikada oluşmaktadır. Kısacası dünya yaşamında gördüğümüz, bildiğimiz ve anlamaya çalıştığımız her şey bu fabrikanın ürünüdür. Aile yapısı, okullar, iş dünyası yine bu fabrikanın yansımalarıdır. Sözcükler bu fabrikada inşa edilmekte ve yaşamın tüm alanlarına yayılmaktadır. Dolayısıyla nerede yaşıyorsak yaşayalım, bu fabrikanın ürünüyüz. Birilerimizin Arap, Amerikalı,Alman, Türk, İskoç, Kızılderili, Eskimo, Kürt, Japon olması birşeyi değiştirmez. Gerçeğimiz bu.

Gerçeği görebilmek için ne yapabilir ve bunu nasıl anlayabiliriz?

B.K.: Şimdi bu gerçeği görebiliyor muyuz? Gerçeği, bütünlük içinde gören insanın, bilgiyi bu şekilde oluşturma, kendi bildiğine tapma ve bu bilmeyi dayatma gibi bir durumu olur mu? Yaşadığımız bu gerçeği gören insan, böyle bir duruş ve eylem içinde kalmaz. Neden? Çünkü bunu gören, kendinden başlar. Bunu görmeyen, kendinden başlayamaz. Neden başlayamaz? Çünkü o kendisini, bu fabrikanın ürünü olarak görmemekte ama bu fabrikadan çıkan her insanı düzeltmek için işe koyulmaktadır. Bunun doğru olmadığı açık ve nettir. Ben de diyorum ki, sen de bu fabrikanın ürünüsün. Hepimiz, bu fabrikanın ürünüyüz. Ve dünya yaşamını birileri yanlış inşa etmedi, birileri buna öncülük yapsa da, hepimiz inşa ettik. Birileri bozukluk aşamasının başlangıcını oluştursada, hepimiz bozulduk. Hepimiz bu bozukluğa iştirak ettik, destekledik ve geliştirdik. Önce bunu görmemiz gerekir. Kendimizi bunun dışında görürsek, doğru bir adım bile atamayız. Ama kendimizi bunun bir parçası olarak görür ve bu fabrikanın ürünü olduğumuzu fark edersek, ilk doğru adım atılabilir. Bu da, bu zihinsel fabrikayı terk etmek ve onun anlayışından uzaklaşmakla başlar. Yoksa bildiklerine tapmak, bildiklerini güç haline getirmek ve bunu dayatmak aynı fabrika oyununun göstergesi olur. Bu, zihinsel fabrikadan kurtulamayanlar, aynı fabrikadan çıkmış insanlarla yol yürür ve aynı yaşamı yaşarlar. Binlerce yıldır denenen de budur. Bu kadar deneyime, savaşa, mücadeleye, ideolojiye, inanca ve nice nice şeye rağmen, yaşam özgürleşmiyor ve insan, özgür ilişki ve paylaşım içinde olamıyorsa, nedenini burada aramak gerekir. Böylesi bir inceleme alanı açıyoruz. Dikkat edersek, illaki bunu yap demiyoruz. Ama böyle bir gerçeğin var olduğunu incelemek istiyoruz. İncelemek isteyen, bunun nasıl bir gerçek olduğunu görecektir.

Dünya yaşamının böylesi bir gerçek olduğunu söylüyorsun. Bu gerçek görünmeden özgür insan ve özgür yaşama dokunmak mümkün değil midir?

B.K.: Nasıl dokunabiliriz ki? Binlerce yıllık bir deneyimden bahsediyoruz. Bu deneyimler doğru olmuş olsaydı, şimdiye kadar özgür insanlar olurduk ve özgür yaşamlara da dokunmuş hale gelirdik. Bunun böyle olmadığı açık. Yanlışlık ve hata bir bölgede, bir ideoloji veya bir inanç da değil, hepimiz aynı yanlışın ve aynı hatalı yaşamların içindeyiz. Bunu göremiyoruz. Kendimizi doğru, karşımızdakini yanlış sanıyoruz. Kendi yaşamımızın bütünlüklü, karşıdakinin yaşamı dağınık parçalı biliyoruz. Bu da yanlışları daha fazla büyütmekte ve problemleri daha katlanamaz hale getirmektedir. Bu ayrımı yapmaksızın, aynı gemide olduğumuzu anlar ve aynı fabrikadan çıktığımızı bilirsek, işin rengi değişir. Bir farkındalık alanı açılır. En azından bildiğimizi sanmaz, bildiğimizi dayatmaz ve bildiğimizi örgütlemeyiz. Bu da gerçeği görebilmek için önemli bir adım olur.

‘Bilgiyi güç haline getirip, insanları, hayatı ve kendimi yormak istemiyorum’ söyleminizin altında yatan, bu gerçekler mi?

B.K.: Çok daha ötesi olduğunu söylemek durumundayım. Bilgiyi güç haline getirmek, başlı başına bir sorun. Bunu anlayabiliriz. Bu kulvarda koşan insanların, başlarına nasıl bir belayı aldığını anlamamız gerekiyor. Bilgi nayif haliyle kalmıyor. Bilgiyi güç olarak kullanan ve güç haline getiren, bunu bu sınırlarda da tutmuyor. Bilgi, taş kesilmiş bir bakışa, insanı eriten bir anlayışa, bir çok insanı kendine bağlayan müritliğe ve bunun kurumlarına dönüşüyor. Ardından nelerin geldiğini binlerce yıllık yaşam örneklerinden biliyoruz. Gerçeği keşfeden ve bilgi tuzaklarını gören her insan, önceliğini kendine verir ve kendinden başlar. Ne kendimi, ne kendim dışındaki insanları ne de hayatı bilgi ile yormak istemiyor ve bunun güç haline gelmemesi için inceleme ve farkındalık alanı açmak istiyorum.

Bu güzel, akıcı ve sorgulatıcı paylaşımlar için teşekkür ediyorum.

B.K.: Bu inceleme ve sorgulamaları birlikte yaptığımız için sana ve bunu paylaşan her insana ben teşekkür ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bêjdar Ro Amed Arşivi
SON YAZILAR