Zarar yok, insanlık kazanıyor!
Abdullah Öcalan’ın silah bırakma çağrısı, ‘Ateşkes’ ilanı, Suriye’deki son gelişmeler, sadece Türkiye’nin, Ortadoğu’nun gündemi değil, aynı zamanda Dünyanın da gündemi.
Taraf olan, olmayan herkes soruyor; Neler oluyor diye.
Gelişmelerin sonuçlarıyla ilgili çok fazla şey söyleme imkânımız olmasa da, gördüğümüz tablonun olumlu olduğunu, sakin bir süreç izlendiğinde doğru sonuçlara ulaşılabileceğini söylemek mümkün.
Kürtler mi kazandı, Türkler mi kazandı, Araplar mı kazandı?
Bu soruların tek ve ortak bir cevabı var bence;
İnsanlık kazandı yâda kazanmak üzere.
Abdullah Öcalan çağrı yaptı, PKK, ‘Ateş kes’ dedi, süreç çoklu tartışmalar eşliğinde devam ediyor.
Bir süreç işliyor, demokratik adımların katılımını bekliyor. Dediğim gibi; Türkiye’de insanlık kazanır, demokrasi taçlanır; eğer süreç doğru, samimi, şeffaf bir şekilde sürdürülürse.
*
Suriye’deki gelişmeleri Türkiye’den ayrı tutmuyoruz.
Oradaki gelişmelerin olumlu ve olumsuz sonuçları başta Türkiye olmak üzere, Avrupa devletlerini, aynı zamanda ABD’yi de ilgilendiriyor. Türkiye’deki mevcut gelişmeler de bir şekilde Suriye ile ilgilidir.
ABD ve Avrupa Devletleri olmasa, Ahmet El Şara ile Mazlum Abdi’yi aynı masada buluşturmak mümkün olur muydu? Sorusu çok önemli, değil mi?
Ama oldu işte.
Hiç olmayacakmış gibi görünen bu durumdan çok daha fazlasının olabileceğini artık çok net görüyoruz.
Silahlı grupların devletleştiği, birbiriyle savaşan ‘düşman’ ların! barış anlaşması imzaladığı bu kritik sürecin nereye evirileceği konusunda çok net öngörülerde bulunmanın zorluklarını yaşayan bir nesil olarak dikkatle izliyoruz.
DSG lideri Mazlum Abdi, Suriye’de Alevilere yönelik katliamların yapıldığı bir ortamda Şam’da Cumhurbaşkanı Ahmet el Şara ile aynı masada buluşması, Suriye’nin toprak bütünlüğünde ortaklaşması, bunun kayıt altına alınmış olması çok önemli.
Diplomasi, müzakere, diyalog gibi süreçlerin anlaşmalara hitap ettiği gerçeğini gözden kaçırmamak lazım. Bu tür gelişmelerin her zaman var olacağını da atlamamak gerekiyor. Suriye’de alevi katliamı olurken, böyle bir anlaşmanın gerçekleşmesi olumlu karşılanmazken, diplomasinin de böyle bir şey olduğunu görmek ve anlamak lazım. Suriye’nin toprak bütünlüğü ile ilgili yapılan anlaşma doğal olarak Alevileri, aynı zamanda Suriye topraklarında yaşayan bütün kimliklerin güvencesi olarak devreye girdi diye düşünüyorum.
Aksi söz konusu olursa, anlaşmanın, atılan imzanın geçerliliği pratikte söz konusu olmaz. Kâğıt üzerinde yapılan anlaşmaların pratiğe yansıması toplumsal anlaşmanın da bir parçasıdır. Bu anlaşma sadece Kürtleri ve Suriye yönetimini bağlayan bir anlaşma değil, olmamalıdır da. Ya da bu şekilde algılanmamalıdır. Tarafları bağladığı gibi, Suriye’de yaşayan bütün kesimleri, aynı zamanda Suriye’de istikrarın sağlanması için dahli olan ABD ve Avrupa Devletlerini de bağlıyor.
Avrupa devletlerinin Suriye ilgisi çok net. Bölgede istikrarın sağlanmasının Avrupa’nın da yararına olduğu gerçeğinin bir aynasıdır Suriye’deki imza. ABD ve Avrupa devletlerinin garantörlüğünde atılmış imzanın, anlaşma maddelerinin taraflarca devre dışı bırakılma şansının olmadığını biliyoruz.
Fransa’nın Türkiye büyükelçisi ile birkaç gün önce Güneydoğu Gazeteciler Cemiyetinde bir görüşmemiz oldu. Suriye’yi, Türkiye’yi, silah bırakma ve ateşkeş kararını konuştuk. Görüşmenin detayları ayrı bir konu, ancak Suriye özelindeki düşüncenin mevcut yönetim ile istikrarın yakalanması için bir çabanın olduğunu, Avrupa Devletlerinin de bu konuyu öncelediğini anladım. Zaten bu görüşmenin hemen ardından birkaç saat sonra El Şara ile Mazlum Abdi’nin Şam’da bir araya gelerek anlaşma imzalaması da durumu biraz daha pekiştirdi. Doğrusu bu görüşmeden sonra Şam’da imzanın deklere edilmesi benim için bir sürpriz olmadı. Zaten böyle bir olasılığı konuşmuştuk. Sadece, görüşmede edindiğim fikrim pekişti. Büyükelçinin böyle bir anlaşmadan haberinin olmaması mümkün değil. Çok değil, 2 yâda 3 saat sonra gerçekleşti çünkü.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.