Şairini yarı yolda bırakmış şiir…
*
Böyle başlamışım “Aşk ne ki” adlı şiirime. Şair olmasam da şiir yazmayı, şiir okumayı severim. İlk şiirimi ilkokul sıralarında yazdım. Komünist öğretmenimiz Liceli Yaşar’ın sınıf arkadaşım Şair Rıfat’a karşı beni dolduruşa getirmesiyle yazmaya başladım. Rıfat, aşk, sevgi, kadın, doğa üzerine, ben de Kürt, Kürdistan, devrim, emek, kavga üzerine yazıyordum daha o yaşlarda, çocukluğumu yaşamadan. İleriki yıllarda Kürtçe yazmaya başlasam da ilk şiirlerimi Türkçe yazdım, iyi ki de yazmışım. Çoğu Tarsus Ekspres gazetesinin şiir köşesinde yayımlandı. Annemin el koyduğu ilk arşivimde duruyorlar. Ne yaptıysam da bana vermedi arşivimi. Giydiğim ilk önlüğümü, ilk ceketimi, bakmaya kıyamadığım dedemin ipekten tütün kesesi, daha çocuk yaşta kaybettiği dayım Mamo’dan kalma bir tutam saçı koruduğu gibi koruyor ilk şiirlerimi, herkesten, hepimizden uzak tuttuğu, gözü gibi koruduğu asırlık sandukasında…
*
Şiire hiç ara vermedim. Belki de o beni hiç bırakmadı, terk etmedi. Bir anda, hiç beklemediğim bir vakitte çıkıp geleni de oldu, günlerce, aylarca belki de yıllarca yolunu beklediğim ama hiç gelmeyen, gelmeyeceğini bildiğim olanı, umutsuzca karaladığım defterimin sayfaları arasında kaybolup kendi yoluna gideni, sonsuza kadar bana küseni de, hatta kızanı da oldu. Ne geleni, ne gideni, ne bekleyeni ne de bir ömür gözlerim yollarda beni bekleteni acı verdi, beni yordu, beni üzdü, beni ezdi bitmemiş, tamamlanmamış, şairini yarı yolda bırakmış şiir hariç. Bitmemiş şiir, kapanmamış yarası gibidir şairin, ne yapsa da onmuyor, kurumuyor, kabuk bağlamıyor…
*
Alın size Kürtlerin, illaki Çermikli, Çüngüşlü, Erganili, Madenli, Gergerli, Siverekli yoksul Zaza ve Kurmanc Kürtlerin mesken tuttuğu Çingene mahallesinin bitmemiş bir şiiri, sevdiğini yarı yolda bırakmış bir firarinin bitmeyen hikayesi, her sayfasını karalamaktan deli divane olduğum defterimin bilinmeyen kayıp dizeleri, hüznün, acının kabuk bağlamayan yarası, yitik yaşamın bitmemişleri, aşkından dumura uğramış hafızamın bir köşesinde biriktirdikleri. En kötüsü, annemin incecik saç ekmeğine bayılan Liceli Yaşar öğretmenime okuduğum, burun kıvırdığı, eksik bulduğu, bana göre ise hayata dair kör bir şiir, belki de şairinin bitmeyen aşkına cesareti kırılmış bir şiir demeliyim, ne yaptımsa da gazeteye veremedim, o okuyamadı.
Sesini su kadar sevdiğim, yeri göğü inleten sınıf arkadaşım Çüngüşlü Zaza Muharrem’in halk türkülerine, okulumuzun efsane çocuk dengbêji Çermikli Kurmanc Kahraman’ın lê lê’si, lo lo’su hiç bitmeyen muhteşem kilamlarına rağmen bir türlü gelmeyen devrim uğruna çocukluğumu sokaklarında kaybettiğim Çingene mahallesi, bizim mahallemiz şimdi yerinde yok, kayıp. Bildiğim, her bir köşesinde aykırı bir hikayem, belasını arayan bir anım, yüreğimden bir parça saklı cennetim, bana küs yüreğimi güneşine bıraktığım gül bahçem yok artık, ilk vardiyaların efsane işçi kadınlarının can olduğu çırçır fabrikası çoktan kapanmış olmalı, güzelim bahçeli evlerin, evlerimizin yerinde gökdelenimsi teneke yığını ucube binalar, bildiğim en çirkin yapılar hortladı. Gittiğim her yerde bana eşlik eden, inadına benimle yaşamaya devam eden geçmişim, dar zamanlarımın biricik sığınağı, kurtuluşumun en güvenilir limanı sonsuza kadar silindi yeryüzünden, henüz kirlenmemiş o çocuk aklımızla bizim olduğunu sandığımız, bildiğimiz her şey, her şeyimiz, o bile, sonsuza kadar kayboldu, halk düşmanı faşizmin cenderesinde yok oldu, gitti. Polis, defalarca enseledi beni hiç beklemediğim zamanlarda, gün boyu tarlalarda, inşaatlarda, illaki çırçır fabrikasında yorgun düşen mahallelinin evlerine çekildiği gece vakitlerinde kuşatmaya alınan karanlık sokaklarında, sordu, sorguladı, her defasında kendi haline bıraktı beni, bir ömür boyu arada bir yoklamaya devam etse de peşimi bırakmışlar gibi, öyle sanıyorum. Ama bu şiir hiç bitmedi, daha fazla devam edemedim, verdiğim onca kavgaya rağmen yol alamadım, bir dize bile ileri gidemedim, kendi sığınağımda kırıldım, kırıldık…
*
Ve bu da beklemekle geçmiş bir ömrün, bitmek bilmeyen bir koşuşturmanın, sonu gelmeyen bir özlemin şiirinden, son dizeler. Dünya tatlısı annem Şerife’nin herkesten, hepimizden uzak tuttuğu, gözü gibi koruduğu asırlık sandukası gibi koruyamasam da gözüm gibi baktığım bilgisayarımın hard diskine mahkum, ondan azade yaşamamış, insan sesine hasret, tutuk bir şiirimden…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.