Yahya ÖGER

Yahya ÖGER

SAHİ BİZ NEYİ KAYBETTİK?

SAHİ BİZ NEYİ KAYBETTİK?

Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğüne kayıtlı 185 binden fazla STK var.

Başına "İslami" sıfatını getirilen, STK yapılarının bir kısmının alanda güdük kaldığı günleri yaşadık/yaşıyoruz.

Sivil Toplum Kuruluşları yöneticileri kamuda atanmış ve seçilmişlerin ev sahipliğinde, boy gösterirken öteki mahalle/siyasi muhaliflerinin temsilcileri ile aynı ortamı paylaşmaları nadir görünen bir olaydır.

Toplumsal olayların masaya yatırıldığı ki (bu da çok ender karşılaşılan bir çalışma) konuyla yakından uzaktan alakası olmayan inşaat kooperatifleri cami yaptırma yaşatma derneklerinin yöneticilerinin de aynı minval üzere masaya davet edildikleri şaşırtıcı değildir. Kimsenin özgürce konuşmadığı, verimli (!) gaz alma toplantılarına anlam yüklemek gereksizdir. Heyheylenmeyin.Elbette alanında şeffaf çalışan ve hesap verilebilirlik noktasında kamuoyunda şüpheye mahal vermeden paylaşım yapan dernek çalışmalarının çok kıymetli olduğu bilinsin isterim.

Doğruluğu teyide muhtaç bir bilgidir., Kimi STK temsilcileri kurumsal projelere müracaat etmede imtina eder. Kanı, kurumlardan proje alabilmenin yolu, ya siyasi yapının uhdesinde olmak veya hediye mukabilinde yüzdelik talebinde bulunan kadrolu paydaşlarla(!) lüks kafelerde buluşmaktan geçer deniliyor.

Alanda gönüllü çalışan, maddi ve manevi anlamda tükenmişlik yaşayan muhabbet erbabı kişiler, kurumsal varlığını zar zor sürdürürken,bürokrasinin her türlü nimetinden faydalanan, projeden nemalanan kuruluşların, proje bitiminde alandan çekilmesi ve yapılmış gibi rapor edilen ama yapılmamış çalışmaların bırakmış olduğu psikolojik enkaz, Bir çoğunun moral motivasyonunu bozmaya sebeptir.

'Keşke benim olsa" mantığı ile 15 Temmuz HAİN DARBE girişiminden sonra,hamiliğe soyunan dernek,vâkıf, sendikaların çalışmaları kâğıt üzerinde kalmaktadır. Çok alkışlayanın itibar gördüğü ortamda, Fon verenin hoşuna gidecek raporlamalar hayali olarak düzenlenmekte, hesap verebilirlik, şeffaflık rafa kaldırılmaktadır, Halk nezdinde cevabı bilinen ama bir türlü muhataplarının cevap vermediği sorular havada uçuşuyor.

Şu soruyu belki milyon defa daha soracağım.Tatminkâr bir cevap alıncaya kadar da sorgulamaya/sormaya devam edeceğim.Sivil Toplum Kuruluşu (Resmi kayıtlarda değil) neden “İslami" vasfını kullanma ihtiyacını duyar.

Kurumların İslami bir kimliği olmaz.Kurumlarda görev yapan kişilerin dini hassasiyetleri olur.

İslami STK vasfını alan bu yapıların “Kralım Çok Yaşa” hezeyanları sonrası, topluma yabancı kalmaları, insanlara mesafeli davranmaları,din ve dindarlara zarar dışında getirisi olmamıştır.

Kaldı ki; bu yapıların çoğunun birilerinin arka bahçesi olmaktan başka işe yaramadığı vicdan ve izân sahibi herkesçe bilinir.

Acımasız bir genelleme yaparak çok daha fazla hedef olmak istemem.Lakin,bizim mahallede,bihakkın görevini yapan %10-15 civarında olduğu en iyi tahminler arasındadır.

Kimi STK'nın tüzüğünde, her iş kolu bulunmaktadır. Her alanda faaliyet gösteriyor olmak,kurumlardan mali kaynak/kaymak desteği almayı kolaylaştırmaktadır.

Öte taraftan,profesyonelleşen Sivil Toplum Kuruluşlarının, kurumsallaşma ve akreditasyon çalışmaları tamamlanırken,işleyiş biçiminin devlet kurumuna dönüşmesi, sivilleşme ayağını yitirmiş olmasını ayrı yere not etmek önem arz eder.

Devletin(Merkezi Hükümetin) ve Belediyelerin (Yerel Yönetimlerin) bütün nimetlerinden faydalanan, sözüm ona İslami(!) STK çalışmalarının güdük kıldığı yazımın tekrarı olsun.

AK Parti hükümeti sayesinde elde edilen rantabl zenginleşme sonrası,içinde bulunan şatafat'tan alanda karşılığının istenilen düzeyde olmadığını birileri ya görmüyor ya da görmek istemiyor.

Her şeyi devletten bekleyen, kurumsallaşmada kemale eren,Z kuşağı ile iletişim kurma noktasında sınıfta kalan, şirket CEO’ları gibi lüks arabalardan inmeyen, zat-ı şahanelerin başarısız olma suçunu, şeytani(!) yapıların üzerine atamalarının haklı hiçbir gerekçesi olamaz.

Anti parantez bu tür yapıların,siyasi referanslı yöneticileri, genelde kendi dışındaki bütün oluşumları "şeytani" olarak göstermektedir, Şeytani düzen(!) savunucuları,çalışmalarının önünde en büyük engel teşkil edenler olarak propaganda yürütmektedir. Rakip olabilecekleri üye ve gönüllüler çoklu ayak oyunları ile akarte edilirken ötekiler diye sınıflandırılan STK yöneticilerine, besleme troller vasıtasıyla, bel altı saldırılar düzenlenir. Vatan,millet,sakarya sloganları eşliğinde "Ver Mehteri" çığırtkanlığı perdesi altında kamufle olurlar. Acziyetlerinden kaynaklı performanslarının düşüklüğünü,terör örgütlerine iltisaklandırdıkları kişileri,milliyetçi, muhafazakâr abilerin huzurunda bol sinkaflı küfür savurmalarından geri kalmazlar.

Parti'nin oy düşüşünü başkalarına fatura etme becerisi Professional bir şekilde yürütülmekte, sosyal medya hesabı üzerinde topik çalışmaların,camiada olumlu karşılanması akla ziyandır.

Yanlış yapıyorsun diyen dostları,devlet düşmanı, terör örgütü yandaşı,vatan hani olarak yaftalamaktan geri kalmayan, dokunulmazlık zırhı olan zat-ı muhteremler, yapışıp kaldıkları makamları kolay kolay bırakmazlar.

Kasanın, nisa'nın ve masanın cezbediciliğine yenik düşenlerin, suçlusu da nedense hep başkaları olmuştur.

Sekülerleşen, deizm, ateizme yönelen gençliğin varlığından şikayetçidirler, Gidişatın sebepleri arasında, işgalcilerin,rant kavgasından fırsat bulamayıp sorunları görmemezlikten, sorulara tatminkar cevap veremiyor olmaktan kaynaklı olduğunu kabul etmezler.

Kapitalizmi iliklerine kadar yaşan,emeksiz sermayeyi yeşile boyayıp her türlü ahlak dışı eylemi mübah görenlerin dava adamlığından ziyade çırpınışlar,milletin sırtından kalburüstü yaşamanın devamı içindir. Dünya merkezine oturtulmuş, menfaat söz konusu olunca, ahlâkî -etik değerlere uymalarını bunlardan beklemek insanı gülünç duruma düşürür.

Toplumsal huzursuzluk ve yozlaşmayı kişisel kazanca hak,hakikat ve adaleti koltuğuna kurban seçen halife-i ruy-i zemin adaylarının saraylardan çıkıp halkın arasına karışmalarını görme şerefine nail olmak kısmet olmayacak

Yakın zamanda, bizden bildiklerimiz,elde etmiş kazanımları kaybetmeme adına eleştirdikleri şeytani (!) yapıların kapılarında kuyruğa girmiş olarak göreceğiz.

Acıların çocuğuna acılar üst üste gelir.Cemaat liderinin vefatıyla liderlik postu,sadaka, zekat ve diğer hayri hizmetlerde elde edilen maddi kazançları paylaşma derdine düşen ulema ve meşayihin ortalıkta birbirlerini gömme, ötekileştirme acımızı katmerleştiriyor.

Aynı yolun yolcularının birbirini perperişan ettiklerini görmek incitici bir durumdur.

Kumpasları TV dizilerine konu olurken, yurtdışında ve yurtiçinde kollektif dindarlık çıktısı cemaat müntesiplerinin şiddete başvurmaları geçmişine “yazıklar olsun” diyen küfürbaz topluluklar haline getiriyor.

Özellikle Doğu ve Güneydoğu illerinde belediyelere atanan kayyımlar tarafından sunulan zenginliğin elden gitmesi ile birlikte Butik Cemaatler/ "İslami(!) STK" yapılarının kendini Çek etmesi gerektiğine inanan biriyim. Nerede,Ne hata yaptık?" sorusunun muhatabı olarak kendilerini görmeleri,kazanım olacaktır.

Onlar niye böyle yaptılar? Hala şöyle yapıyorlar? savunma psikolojisi,gençliğe inebilme, toplumun sorunlarına çözüm olabilme,derde derman olma erdemliliğini kaybettiriyor.

Neden ve niçin kazandıkları değil, neden kaybettik sorusu önem arz eder.. "Bir sorun varsa, sorun yoktur." yerine,var olan sorunun ifşa edicisi ve çözümlemede muhatabı kendimizi görmeliyiz. İslami camianın kaybedilen güveni tazeleme fırsatını doğurur.

Dinin erdemliliğini,kulun güven içinde,bilinçli yaşam hakkını ihlal eden toplumsal adaleti absürt gören,mazlumun sesine kulak tıkayan yapılar lağv edilmelidir.

İslam'ın kazandırmış olduğu ahlaki yapı ile alakası olmayan yalaka, kene gibi yapışıp, sülük gibi kan emen, din kisvesi altında hırsızlığa, arsızlığa,yolsuzluğa kılıf arayan, menfaat gruplarının oluşturduğu kırk haramiler çarkı bizleri rahatsız etmelidir.

Topluma faydası olmayan bu ölüler güruhunu ifşa edememek büyük vebal altına koyar.

Solun "öz eleştiri ver." jargonu, çocukların geleceği, Zübüklerin siyasi geleceklerine feda edilirken,alanı terk etmeyen muhlis kulların,abdestsiz ön safları işgal edenleri muhattap görüp, öz eleştiri yaptırmalarıdır.

Keçeli'yi küstürenlerin "Çay koy, yeniden başlıyoruz" diyerek taraftar motivasyonunu şarj edenler,

"Din değil,dinin sırtında geçirenlere verilen her 'Bonusun' ne çok şeyi kaybettirdiğinin farkında olmalıyız",

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yahya ÖGER Arşivi
SON YAZILAR