Ferat Özpamuk

Ferat Özpamuk

Ontolojik tanımlama ve korku

Ontolojik tanımlama ve korku

 Dünya üzerinde yaşayan her canlı varlık sorunsalı ile ister istemez tanışmıştır, bunun farkında olarak veyahut olmayarak ya da bu duruma farklı isimler vererek.

  Peki gerçekten nedir bu varlık?  varlık meselesi tam olarak nerede başlıyor ? . J.P Sartre abimize göre insan dünyaya fırlatılmıştır ve burada irade ve bilinçten yoksun nesneler arasında kendisini inşa edecektir. Bu durumda ise kişinin varlığını, yapılan seçimler ve tercihler belirleyecektir.işte tam da burda sanki hikayemizin karanlığından çıkıp içine  fırlatıldığımız  toplumun parçalarıyla anlama /aydınlığa veya başka bir perspektiften bakarsak yabancılaşmaya doğru ilerliyoruz .adına ister aydınlık ister yabancılaşma diyin. İçinde var olduğumuz veya yok olduğumuz toplum bizim varlık ve hiçlik sorunumuzu ortaya çıkarmıştır. İnsan,  bilinciyle birlikte diğer nesnelerle ilişki kurarak paradoksal veya bütüncül bir tamamlama ilişkisi kurmak zorundadır gibi görünüyor.

 Bu kısa açıklamadan sonra konuyu biraz daha derine, yani bilincin ötesine çekmekte fayda var. İnsan içine fırlatıldığı toplumda anlam bulmak ve bu anlama sarılmak için bir dizi zihinsel çabaya ihtiyaç duymuştur. Beni ve ötekiler arasında tanımlama ihtiyacı, insana ruhsal bir denge kazandırmıştır. Zira insan tanımlayamadığı her olay , olgu karşısında korku sergilemiştir. Bu korkusunu alt edebilmek için mutlak anlamda başta kendisi olmak üzere tanımlamalara sarılmıştır. Mesela Ona bir ad konulmuştur, doğduğu şehrin bir tanımlaması vardır  mensup olduğu ideolojinin bir tanımı vardır veya mesleğinin bir ismi vardır. Bu isimler ve tanımlamalar  insanın korku yükünü hafifletip biraz daha kendisi ve ötekiyle bağ kurmasına yardımcı olacaktır. Kim bilir belki çok derinlerde toplumsal bir varlık olmamızın altında bu tanımlama ihtiyacı vardır. Tanımlama ve isimlerin bizleri sadece katagorize etmek için olmadığını anlamış olduk. Yaşam adına edinilmiş her bilgi bir yönüyle varlık ile ilgili korkumuzu yok etmek için kullanılıyor desek yanılmış olmayız sanırım

 Başka bir yönüyle , devletlerin veya egemen toplum ideolojisinin eğitim

üzerinde kendi insanını kendi tanımlamarıyla inşaa etmesi devletin veya toplum egemenlerinin korkularını minimal düzeye çekme endişesinden kaynaklanıyor.Çünkü eğitim sistemleri bireyin topluma faydalı bir eleman olması için net tanımlamalarla bir sistem halinde uygulanır. Fakat bireyin kendisinden daha çok devlete veya yaratılan topluma hizmeti beklenir. İster demokratik ister Otoriter devlet düzeninde  olsun  bilgi ve tanımlama ihtiyacı net çizgilerle belirlenir. Bu netliği de yasalar gelenek görenekler aracılığıyla yaparız tabiri caizse yasaklar üzerinden tanımlamalar yapılır. Devletler  yasalarla birlikte toplumsal dinamikleri güçlendirmek için bu yasalara muhtaçtır.

Bu açıklamalarımızdan da görülüyor ki: insanın temel anlamda iki sorusu vardır  .Ve bu sorular her mekan ve zamanda dile gelmekten asla vazgeçemez  

Peki nedir ve neden sorulur bu sorular ?

Ben kimim ?

Burası neresi ?

Bu iki sorunun temel gayesi kendini ve ötekini tanımlayarak  derinlerinden gelen korkuyu  alt etmektir. Yani bir şekilde toplumsal bir varlık olmanın esas gayesidir demek yersiz olmayacaktır

“Hayatınızdan tanımlama eksik olmasın...“

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ferat Özpamuk Arşivi

Yuva

16 Mart 2023 Perşembe 00:10

Her..

22 Eylül 2022 Perşembe 00:05
SON YAZILAR