Falımda lacan çıktı (!)
Geçmişten günümüze bakıp bir değerlendirme yapacak olursak, falcılık toplumlarda varlığını koruyan bir olgu olarak var olmaktadır. Çünkü insanlar, hem geçmişte hem de günümüzde geleceklerini öğrenme meraklarını yitirmemişlerdir. Bu nedenle geçmişin tozlu sayfalarını karıştırıp baktığımızda falcılık ve bu tür mistik olaylara başvurarak insanların yaşamlarına dair ileri bir bilgiyi bu yolla edindiklerini ve bu durumun onlar için bir umut, teselli kaynağı olduğunu söyleyebiliriz. İnsanlar, umutsuzluk içinde oldukları anlarda ve içinden çıkılamaz bir durumla karşılaştıkları durumlarda fal baktırma ihtiyacı hissetmişlerdir. Falcılardan duyacakları şeyler aslında onlar için geleceklerinin bugününü yaşamalarıdır. Çünkü var olan toplumsal hayat, gündelik ve bireysel yaşamları, sahip oldukları kültürleri, bu olguların hepsi bir kısır döngü içinde devam eden şeylerdir; insanlar bu kısır döngü içerisinde yaşadıkları olayları ve bulundukları durumu fala bakarak ya da baktırarak anlamlandırmaya çalışmışlardır.
Tümel ya da lokal şekilde anlam düzeyini kaybetmiş biri için yeniden inşa etmek istediği anlamlandırma sürecin temelleri geçmişteki olay ve olguları gelecekteki gaibe yönelik istençten geçer. Bu anlam kurma cenderesi görülme arzusundan başka bir şey değildir.İnsan dünyasının ihtiyaçları tek bir yeri işaret eder görme ve görülme istencini.Ötekinin gözünde yok olan öznelerden ibaretizdir.Zengin muhitte oturmak, lüks arabalar kullanmak ,fit olmak ,en başarılı olmak , komik olmak,hepsi ötekinin gözünde anlamlanir.Sosyal medya kısmı olarak doyuruyor bu dürtüyü; ama bu doyum hastalıklıdır.uyuşturucuya benzer doyum süreci kısa süreli ve daha fazlasını ister.Özne arzu nesnesine ulaştığında ( falda çıkanlar) rahatlar ve sakinleşir.Huzursuzluk arzu nesnesinin yokluğunda gelir.Bu yokluk tedirgin vericidir.Sürekli aramaya anlam üretmeye iter özneyi.Neyi aradığını bilmez ama arar her bulamadığında örselenir, travmatize olur ama yine aramaktan vazgeçmez. Fal baktiran özne depresif ruh halinde ise falda arzu nesnesi geçmişe ait anlamlandırılmayan olayların çözümü üzerine toplanır. Eğer fal baktıran özne, yüksek anksiyete psikozunda ise geleceğe dönük kaygıların çözümü içinde fincandan düşeni anlamlandırır. Bu döngüselige yandan bakabilenler ise hakikatin fincanından düşer.
İmgeselin simgeselle çarpıştığı fincan evreninde Fransız psikanalist JacquesLacan ‘a yan bakmaya gitmemiz gerekiyor.Lacan’a göre bir çocuğun aynada kendisini tanıdığı bu sürece özel bir önem vermiş ve bu evrenin başka önemli süreçlerle kesişen bir zaman aralığında gerçekleştiğini söylemiştir ki bu aralık da 6-18 ay arasına denk gelmektedir. Çocuk aynadaki görüntüsünü ‘üstlenir’; çocuk onu üzerine alır ve dolayısıyla da içine alır ve özümser. Bu an çocuğun kendi görüntüsüyle karşı karşıya geldiği ilk andır. Lacan’a göre burada dikkat edilmesi gereken şeylerden en önemlisi de bunun gerçekleşmesi için gerçek bir aynaya ihtiyaç olmadığıdır. Ayna ya da bu işlevi görebilecek başka bir yüzey, imgesel düzeyde bu görüntüyü sunabilir. Hatta yansıyan bir yüzeyin varlığı da zorunda değildir. Aynı zamanda öteki insanlar (anne, baba, bakıcı, akran), çocuk için bu işlevi üstlenir ve mesele sadece çocuğun kendisini bir aynada ya da yansıtıcı yüzeyde görmesi olmaktan çıkar. Öteki insanlar da çocuğun bu anına eşlik etmelidir, söz konusu yansımanın ona ait olduğu başka insanlar tarafından da onaylanmalıdır.Fal baktırma sürecinde fal öznesi ve nesnesi arasındaki bağ ayna evresindeki çocuğun benlik algısını yeniden yapılandırma süreciyle korela edici şekildedir. Fal öznesi ötekinin ( falcı) söylemi ile bilinçaltını imgesel düzeyde anlamlandırarak içinde bulunduğu nevroz veya psikoz düzeyini minimize etmektir. Ötekinin söylemi ile öznede eksik olanı tamamlayarak ego örgütlenmesini sağlamaktır. YazimiziLacan’ nin çok sevdiğim bir sözüyle bitirmek istiyorum.
“İnsan vaktinden önce doğmuş bir canlıdır “
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.