Öznenin intiharı
Dünyada bir hayalet dolaşıyor öznenin hayaleti(!) Çağdaş düşünceyle birlikte en çok tartışılan konuların başında özne sorunsalı gelmektedir. Descartesle başlayan kartezyen özne Hagel, Kant ile diyalektik bir derinleşme yaşadı. Özne 60’larda varoluşsal özne kimliğiyle ontolojik bir tartışma zemini bulmuştur Akabinde yapısalcılık ve post yapılsacilikla özneyi irrasyonel ve soyutlamadan kurtarmaya giden dizgisel yol 80 ve 90’larda modernite ve postmodernite kapışmasıyla bir defa daha raftan indirilmiş ve temel sorusunu sormuştur ÖZNE öldüyse, ortalıkta dolaşan hayalet kimin mirasıdır. Zira miras kalan veya mirası ret edenin fail olduğu aşikârdır.
KARTEZYEN ÖZNE
“ Modern düşünce, Descartes’in öne sürdüğü bir ayrımıyla zihin-beden düalizmiyle başlamış ve bu ayrımın etkisinde şekillenmiştir. Bu yaklaşım belki de, Ortaçağ yapısından kaynaklanan bir kaçışlar düşünen insanin gücüne sarmış ve özneye fazlaca bir anlam yüklemenin önünü açmıştır. Aklın doğaya yönelik bilgiyi elde etmede ki başarısı ve onun temelinde bilimlerin gelişme göstermeye başlaması bilgiyi sağlam bir temele oturtma amacına dolayısıyla da düşünüyor olmanın kendisine yönelmiştir. Düşünce, kendi kendisinden hareketle kendini, varoluşunu ve dünyayı anlamlandırmaya çalışmıştı.” Buradaki özne kendini nesnesini düşünerek yaratarak anlamsal bir” ben “ kurgulamıştır. Düşünmenin özne ve nesne ontolojisi yarattığı fikri ortaya çıkmıştır. Öznenin mutlak ontolojisi ötekinin ( nesnenin eksik bilgisiyle) oluşmuştur. Sözü edilen eksik bilgi öznenin bir süre sonra beni oluştururken ki boşlukta asılı kalma durumuna düşmesine ve birincil ölümün gerçekleşmesine sebep olmuştur.
TÜMEL VE TEKİL ÖZNE
Foucault’nun öznesi geleneksel toplumdan modern topluma geçen, toplumsal yapı içindeki insandır, öznedir. O, insanı, bedeni ve kimliği ile inşa edilen bir varlık olarak görür. İnşa eden ise, bireyi tahakkümü altında tutan iktidardır. İnsan anne rahminden başlayıp kültüre değin her türlü oluşuma fırlatılan canlıdır. Bu canlı deforme edilmiş inşası ve kurgusu yapılması gereken bir canlıdır. Bu inşa sürecinde bir sistem gereklidir. Bu sistemin adı iktidardır. Sistemsel olarak anne rahmindeki tekilliğin oluşumuna hükmedilmeyen bilinçsizlik ve Öznesizlik hali dünyaya gözlerini açmaya birlikte. Ailesel iktidarın boyunduruğuna girer. Ve tümel özne süreci bu andan itibaren kendini nesnesi zanneden soyut özne tarafından işlenir. Artık ortada fenomolijik özneyle karşı karşıyayız. Kendi sandığı şeyin bir görüngü olduğunu anlamak için hiçbir şey yapmanın adının intihar olduğunu anlaması elbette beklenmez. Fakat fenomolijik özne iki temel soruyu kendisine sorduğu andan itibaren yanılsama yerini bilincin öznesine bırakır
Ben kimim?
Burası neresi?
Bu iki temel temelin sorunun oryantasyonundan önce bir uyanış hali uyanır
“Bir şeyler oluyor “
Bu uyanış hali sistematik iktidar kurgusunun belirlediği ilk ve en önemli evre olarak nesnelesmis öznenin alegorisi olarak onu karşılar. Bunu Platon’un mağara algorsi yahut Yusuf’un kuyu alegorsine benzetebilirsiniz.
Kendi sandığı şeye kim ve neresi? Diye sormaya başlayan nesleşmis özne bilginin sınırlarına çıkarak bilincin nesnesi olduğunu görebilir kendisinin bir yanılsama olduğunu bu sorularla birlikte öğrenir, zira kuşku duyduğundan kuşku duymamanın kendisi bile bir özneyi tek düzlemde var edebilecek bir durum değildir. Ancak yine de nesneleşmiş özne, hakiki bir özne de değildir. Zira o da bilinçdışında bir şey olduğundan emindir. Yine de onun adımlarıyla “burada bir şey var” ile başlıyor. Lacan ise bunun için rüyada görülenle, anlatılanın arasındaki boşluğu örneklendirir. Tam da bu noktada Fruedyen bir kapı açmak gerekir Frued: “İnsan karşılaştığı her şeyin kalıntısıdır” der. “ söz konusu özne reel yaşamda ideal bir düşünce ve yanılsama dolu bir yaşamı söylemsel olarak savunuyorsa lakin bunun içini dolduracak edime sahip değilse özne yaşamında karşılaştığı her bireyin mutlak ihaneti ile karşılaşır bu yanılsamalı özne tasarımı ve çarpık ideal hakikati özneyle bağ kuran her nesnesin hakikati hakkında bize kartezyenoznedeki bilgi eksikliğinin ipuçlarını verir. Özneyle bağ kuran her nesne kendi içindeki kaotik ve anlamsallıktan uzak bir boşluğu ideal olanı pazarlayan özneyle tamamlamak peşine düşer. Peşine düşünülen şey boşlukta asılı kalmama halidir.
Evet, tüm bu sebeplerden özne öldü. Bilicinin ötesinde bilinç dışının krallığında bir şeyler oldu
Simdi ben kuyunun ve mağaranın karanlığında soruyorum
Sen kimsin?
Burası neresi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.