Mîrê Bilûrê Egîdê Cimo’ya saygı…
İstanbul’da, “Mîrê Bilûrê” olarak bilinen Kürt sanatçı Egîdê Cimo’nun adını taşıyan müzik okulu kuruldu. Üç yıl önce Erivan’da yaşama gözlerini yuman Mîrê Bilûrê Egîdê Cimo, fazlasıyla bu onuru hak ediyor. Daha çocuk yaşta, Ermenistan’ın Erdeşer küyünde kuzuları otlatmaya başladığı günlerde duduk, ney, kaval, zurna çalmaya başlayan Egîdê Cimo, hayatı boyunca, daha doğrusu son nefesine kadar hiç durmadı, hiç ara vermedi. Dile kolay, tam 35 yıl Erivan Radyosu’nun Kürtçe servisinde çalışan Egîdê Cimo, Şeroyê Biro’ya, Efroye Esed’e, Aslika Qadir’e, Kürt müziğinin çınarlarından Ermeni Sanatçı Aram Tigran’a, efsane dengbêj Karapetê Xaço’ya eşlik etti, onların sesine nefes oldu, can oldu kah dudukla, kah neyle, kah zurnayla…
*
1996 yılının şubat ayında, soğuk bir kış gününde Rusya’nın başkenti Moskova’ya gitmiştim. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği henüz birkaç yıl önce dağılmıştı, dünyanın en geniş topraklarına sahip devletler, halklar topluluğu yerle yeksan olmuştu. Devleti, örgütü olan halklar ilk günlerinde yalpalansalar da kısa sürede toparlanabildiler, daha fazla dağılmadan, tarumar olmadan bir arada durabildiler, bağlı oldukları sovyet sisteminin çöküşüyle birlikte iflas eden devletlerini, örgütlerini kısa sürede toparlayıp yollarına devam ettiler. Kürtler gibi, devletsiz, örgütsüz halklar ise ortada kala kaldılar, nasıl hareket edeceklerini, nereye yöneleceklerini, kimin yanında duracaklarını bilemez bir halde yakalandılar. Böyle olunca ortada kalan bu halklar, en başta da Kürtler, dünyanın her bir tarafına dağıldılar, hayata tutunabilmek için göze almadıkları tehlikeli bir yolculuk, gitmedikleri yabancı bir memleket kalmadı…
*
Mîrê Bilûrê Egîdê Cimo ile böyle bir ortamda tanıştım. Moskova’nın o en soğuk günlerinde pandomim ustası Arsen Polatov’la, dengbêj Feyzoyê Rizo’yla, yazar Bavê Nazê’yle, sanatçı Dilovan’la, Seyidxan’la, şair Sefqan Hekîm’le ve daha bir çok dil, kültür, sanat insanıyla tanışmıştım. Dünyanın her bir tarafından Kürdün gelip sığındığı, yok olmamak için bir araya gelmeye çalıştığı Moskova’ya en çok da Ermenistan’dan, özellikle de Ermeni, Azeri savaşları sırasında arada kalmış, dışlanmış, mallarına, mülklerine, Soyvetler döneminden kalma ufak tefek azınlık haklarına el konmuş Kürtler gelip sığınmıştı Rusların başkentine. Duduk çalmada üstüne olmayan Mîrê Bilûrê Egîdê Cimo da bir an olsun yanından ayırmadığı, nereye gitse yanında taşıdığı hazinesiyle, daha doğrusu duduk, ney, kaval, zurna çeşitleriyle dolu gözü gibi baktığı çantası ile gelmişti Moskova’ya, el memleketine…
*
Bu güzel insanlarla bazen günler boyu, kimi günler sabahlara kadar sohbet ederdik, memleket meselelerini tartışırdık, eksik, aksak taraflarımızı, en çok da yurtsuz, yersiz kalışımızı, her seferinde yaşadığımız yenilgiyi, berdan berdan oluşumuzu konuşurduk. Her bir taraftan gelen Kürtlerin olduğu bu sohbetler tekrara binmeye, içinden çıkılmaz bir hal almaya başlayınca sıra dile, kültüre, sanata gelirdi. Sıkıcı siyasi sohbetlerden imanı gevreyen bilge adam Arsen Polatov’un fırsat bildiği bu anları hiç kaçırmazdı, hemen devreye girerdi, “Egîd, lêxe lo..” diyerek başka bir dünyanın kapısını aralardı bize...
*
Sadece kısacık bir haberle İstanbul’a döndüm. O kısacık haber zar zor son sayfaya manşet olabildi “Kaval’ın Miri Egîdê Cimo” başlığıyla. O kadar ki etkilenmiştim Egîdê Cimo’dan, başka hiçbir şey aklıma gelmemişti. O karakış günlerde onca şey yaşamama, görmeme, daha doğrusu dev bir sistemin artıklarına, ortada kalan enkazına tanık olmama rağmen hiç birinin haber değerinin farkına varamamıştım. Gazetedekiler ne çok alay etmişlerdi benimle, ne çok dalgaya alınmıştım anlatamam. En çok da müessese müdürümüz Heci Çetinkaya beni dalgaya almıştı, her gördüğünde, “Eeeee, başkaa… Egîdê Cimo’dan başka ne haber, hepi topu yarım sayfalık haber mi…” diyor, gülüp geçiyordu. Yıllar sonra Egîdê Cimo’dan en güzel haber geldi, hem de ne güzel. O ilk haberim “Kaval’ın Miri Egîdê Cimo…” haberinin devamı gibi geldi bana. Belli ki Soyvetlerin yıkılışı ile ortada kalan örgütsüz, berdan berdan olmuş Kürtler, artık hal yoluna girmişler. Öyle olmasa İstanbul’da, Kafkasyalı Ezidî Kürt sanatçı Mîrê Bilûrê Egîdê Cimo’ya saygı gereği adı bir okula verilebilinir miydi hiç. Ha gayret…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.