Yakışıklı ve Dicle'nin Yiğit Çocukları başlığı ile sunduğum yazı büyük ilgi gördü. Ergani'de beni görüp konuşanlar, watsaptan, telefon ve ileti ile ulaşanlar "yakışıklı kimdir hocam, siz misiniz?" Diye sordular. Bende soranlara önümüzdeki haftaki yazıda size ip ucu vereceğim; ayrıca yakışıklının romanı yazılıyor, muhtemelen sonbaharda elinizde olur diye, cevap verdim. İşte sözümde duruyorum. Aşağıdaki şiirin izini Diyarbakır Kent Müzesi'nde sürerseniz yakışıklıya ulaşır, kim olduğunu öğrenirsiniz. Müzenin adresi: https://diyarbakir.org.tr/mekan/cemil-pasa-konagi-kent-muzesi.
Kolay gelsin.
BEN SENİ BEKLERKEN
Dün gece
Ben seni beklerken
Gözlerim tetikte
Yüreğim sessizlikteydi.
Mermiler sürüldü namluya
Punduna getirip
Öyle vurdular.
Çığlıklar koptu bağrımdan
Kahpe bir kurşunla.
Ben yaşamaya koşarken
Ben Arap atına binip,
Serüvenlere yol alırken
Yıldızlar gözünü kapatıp
Güneş üstüme doğar oldu.
Ben seni beklerken
Bir yanım sende
Bir yanım Nemrut’ta kaldı.
Nemrut’ta Güneş’in doğuşunu
Dicle kenarında senin dönüşünü bekledim.
Sonra yüreğimi
Yüreğimin sesini dinledim.
Ölüme davetler çıkardı
Tamda seni sevmişken.
Ölümün eşiğinde ben seni beklerken
Yüreğim;
Tırpan atıp,
harman savurduğum,
uçara kaçara kurşun attığım
Topraklarda gezdi.
Birden kerpiç duvar,
toprak dam altında
Çığlık çığlığa
Dünyaya gelişim aklıma geldi.
Anam güller vakti derdi
Öyle bilir öyle söylerdi.
Bense;
Donsuz gezdiğim
Makmak yuvarlayıp
Çelik çomak sapladığım
Kara yamalıklı günlerimi bilirim.
Seninle olmak
Seninle yaşamak vardı
Sessiz ve derinden
Islık çalar gibi
Türkü söyler gibi.
Anamda söylerdi
Çipil çipil gözlerime bakarken
Şimdide ben söylerim
Seni bir başıma beklerken.
Ölümü değil,
Ben seni beklerken
Bir elim sende
Bir elim
“Açan pişman açmayan pişman” da kaldı.
Şimdi kalan bir atımlık ömrümde
Seni koklamak
Seninle nefes nefese sevişmek vardı.
Seni koklamak
Dolun ayı koklar gibi koklamak.
Ama şimdi
Ama şimdi
Kara kuzgunlar dolaşır başımda.
Seni koklamak
Dolunayı koklamak kadar yakın
Seninle nefes nefese sevişmek
Zühre yıldızı kadar uzak.
Ölümün ucunda
Ben seni beklerken
Bir yanım sende
Bir yanım Ergani de
Ergani istasyonunda kaldı.
İstasyonda küçük bir kız,
birde hafız.
Küçük bir kız vardı
Alev saçlı,
kavruk yüzlü,
bahar renkli.
Gözleri çipil çipil
Yüreği ise kıpır kıpırdı
Bir eli hafızın caketinde
Bir eli umutlarda
Vagonların önünde
Umutla uzanırdı elleri
Umutla açılırdı eteği
Amca! Teyze! Diye.
Bir gün
Bir gün yolun düşerse Ergani’ye
O küçük kızı görmeden
Hafızın kavalını dinlemeden
Sakın ha!
Gideyim deme.
Birkaç renkli şeker
Bir paket sigara götürmeyi unutma.
O bilir kimden geldiğini
Can olur
Can ciğer olur sana
Anlatır sana
Anlatır memleketimin insanlarını
İnsanlarının
Soylu ve yiğitçe sevmelerini
Göreceksin kavalındaki ses
Boğazında düğüm düğüm
Yüreğinde kör düğüm olacaktır.
Alacaktır seni senden
Savuracaktır
Doğduğun topraklara
Sevdalandığın yıllara
Yeniden doğacaksın
Yeniden sevdalanacaksın oralarda.
Bakma,
Bakma onun ağlamaklı oluşuna
O yaşla solan ömrüne değil,
O yitirdiği gözlerine yanar.
Bende yanarım
Kavuşmak üzereyken
Seni yitirdiğime yanarım.
Bakma ağlamaklı oluşuma
İnan ki
Can korkusundan değil
Gözlerinin
Gözlerimin içinde
Duman duman oluşundandır.
Hani can korkusundan
Yaşamadığım günler az olmadı.
Ama şimdi
Ama şimdi
Can korkusuyla değil,
İnan ki
İnan ki
Seni kaybetme korkusuyla yaşıyorum.
Miktat ÜZÜLMEZ. DİYARBAKIR.
Not: Müzeye gidemeyecekler için açıklıyorum; yakışıklı eğitimci kardeşim Miktat üzülmez'dir. Yazı da onun yazısıdır. Bu güzel şiiri de, Diyarbakır Cemil Paşa Kent Müzesi'nde hafızın kavalının yanındadır.
Şiir ve yakışıklı kardeşimi, sizlere, halklara emanet ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.