Maraş katliamının amacı, hedefi…
Maraş katliamı, Kürtleri Fırat’ın doğusuna sürme, mümkün ise iç Kürdistan’a itme, dünyaya açık denizden uzaklaştırma,bir anlamıyla binlerce yıldan bu yana bölgede yaşayan yerleşik kadim Kürtleri sonsuza kadar buradan söküp atma, en geniş anlamıyla ise Kürtleri bir bütün olarak karaya hapsetme harekatının en önemli bir aşamasıdır. Açık gizli sivil faşist militanların yer aldığı, öncülük ettiği derin devletin organizasyonu ile hayata geçirilmiş bir Alevi Kürt katliamıdır. Görevi Kürtleri kışkırtmak, çatışma ortamına sürmek, dahası silahsız, savunmasız olarak katliamın çukuruna itmek olan Kemalist ideolojinin iflah olmaz Türk solunun da pervasızca kullanıldığı bu harekat, önemli oranda başarılı olmuştur, sonuç alınmıştır. Öngörüldüğü gibi Maraş Alevi Kürtler, Fırat’ın doğusuna sürülememiş, iç bölgeye itilememiş olsa da kitleler halinde başta Antep, Hatay, Çukurova, İzmir, İstanbul gibi Türkiye’nin önemli metropol kentleri ile İngiltere, İsviçre başta olmak üzere Avrupa’nın çeşitli ülkelerine göç ettirilmiştir, binlerce yıldan bu yana yaşadıkları kadim topraklarından tamamen sökülüp atılmıştır. Maraş katliamı bu kapsamda gerçekleştirilmiş bir derin devlet harekatıdır, psikolojik harp kapsamında Kürtlere karşı geliştirilmiş, silahlı faşist çete ayağı daha aktif görünen soykırımcı bir seferdir…
*
Maraş katliamı, derin devlet aklının bölgeye yönelik Roma ve onun devamı olan Bizans’tan kalma “ya asimile ederek kendi içinde erit ya da ezerek yok et” politikası sonucu gerçekleşmiş korkunç bir katliamdır, hatta soykırımdır. Hatay, Maraş, Koçgirî, Malatya, Erzincan, Gümüşhane, Bayburt hattında uygulanan bu politikanın en önemli, dahası yakın tarihin en barbar katliamı olduğunu söylemek yerinde olur. Hıristiyanlığın Roma’nın resmi dini haline gelmesiyle birlikte Antakya, Adana, Tarsus, Niğde, Nevşehir, Kayseri, Sivas, Tokat, Karadeniz hattındaki Kürtler büyük oranda din eksenli yürütülen bir politikayla asimile edilerek Rumlaştırılmıştır. Selçukluların bölgeye gelişi ile hız kazanan bu politika, bölgenin Türkleştirilmesi siyaseti ile devam etmiştir. Selçukluların Bizans’tan devraldığı asimilasyoncu politika, Dikme Alevi Hacı Bektaş-ı Veli’nin öncülüğünde devam etmiş, Sünni Hanefi Osmanlı döneminde kesintisiz olarak sürdürülmüş, Çaldıran’ın fatihi Padişah Yavuz Selim’le zirve yapmış olsa da Cumhuriyet tarihi boyunca amansız sürdürülen bir politika ile sonuç alınmak istenmiştir. Kırşehir, Sivas, Çorum, Tokat, Zile, Erzincan hattında hayat bulan bu politika ile bölge büyük oranda Türkleştirilmiştir. Arapgir, Divriği, Kemaliye, Kemah hattında kısmen başarılı olsa da köklü Huri-Mitani uygarlığı ile Cerablus-İslahiye-Kadirli merkezli eşsiz Kizzuwatna ile onu takip eden Komagene kültürünün hakim olduğu Afrin-Koçgirî hattındaki sıra dağları ve derin vadileri tutan güçlü Kızılbaş Alevi Kürt aşiretlerin direnişi ile karşılaşan Türkleştirme politikası daha fazla doğuya yayılma, Fırat’a dayanma, Fırat’ı aşma imkanı bulamamıştır. Kuzeyden Dersim’in çeperlerinde, özellikle de Hozat bölgesinde etkisini gösterse de beklenen sonuç alınamamıştır…
*
Yıllar önce Almanya’nın Hamburg kentinde görüştüğüm, Maraş katliamı hakkında uzun uzun sohbet ettiğim Maraş’ın Afşin ilçesine bağlı Kaniya Xaçê köyünden olan ve her zaman saygıyla yad ettiğim Ozan Vicdani, saldırının esas amacının Alevi Kürtleri bölgeden sürmek olduğunu, daha doğrusu gerçek hedefin Maraş’ın merkezinde olduğu bölgeyi solculardan ve Alevilerden çok Kürtlerden arındırmak olduğunu söylemişti. Bölgede faaliyet yürüten her çeşit Kemalist Türk sol örgütten hiç birinin komşu Sünni Türk köylerinde, Türkleştirilmiş bölgedeki kent merkezlerinde ciddi bir çalışma, örgütsel bir faaliyet yürütmediklerini, onları devrime kazandırmayı akıl edemediklerini, bu politikanın da sol yetmezlikten, sekter yaklaşımlardan çok kuşkulu bir politika olduğunu anlatmıştı. Günlerce devam eden faşist katliama rağmen Kemalist Türk sol örgütlerin hiç birinin ortalıkta görünmemesinin, dahası sivil savunmasız Alevi Kürtlerin faşist canilerin insafına terk edilmesinin anlaşılır, akıl alır bir durum olmadığını anlatan Ozan Vicdani, “Kemalist Türksolunun yaptığı tek şey geceleri köylerimize gelip duvarlarımıza yazı yazmaktı. Duvar yazıları haberini anında alan jandarma, bu gerekçeyle sık sık köyümüzü basıyor, bize her türlü eziyet yapıyordu. Bu şekilde nefes alamaz hale getiriliyorduk. Hatırlıyorum, durumumuza üzülüyor gibi görünen kimi askerlerin, “Buralardan çekin gidin, başka kurtuluşunuz yok…” diyordu. Adeta bir planın parçası gibi faşistler, Kemalist Türk solu ve jandarma birlikte çalışıyordu. Jandarma köylerimizi bastıkça komşu Sünni Tüklerin hedefi haline geliyorduk. Köylerimizden çıkamaz, şehirlere gidemez olmuştuk. Yaşam alanımız daraldıkça daralıyordu. Köylerimizi, evlerimizi terketmenin, bölgeden çıkmanın dışında bir yol bize bırakılmıyordu. Bu durum Maraş katliamına kadar devam etti, 12 Eylül Faşist darbe ile zirveye ulaştı. Maraş katliamının amacı, hedefi bölgeyi Kürtsüzleştirmekti. Büyük oranda başarılı da olan bu politikanın sonucu bölgeyi boşaltarak dünyanın dört bir yanına dağıldık…” demişti…
*
Kürt kültürünün batıdaki en önemli merkezlerinden biri olarak kabul edilen Afrin ile Reyhanlı ve İslahiye’deki Araplaştırma politikası da Maraş katliamının devamıdır, tamamlayıcısıdır. İsmet İnönü’ye 1935 yılında sunulan“Şark Islahat Raporu” kapsamında başlatılan, Turgut Özal döneminde ise kusursuz uygulanan özel ekonomik politikalar desteğinde hayata geçirilen Antep’teki, Malatya’daki, Erzincan’daki özel Türkleştirme planı da Maraş katliamının tamamlayıcısıdır, daha doğrusu hayata geçirilmiş en kapsamlı halidir. Hatay’dan Erzincan’a kadar Fırat’ın batı yakası boyunca devam eden Kürtsüzleştirme politikası sonucu insansızlaştırılmış topraklara Orta Asya’dan, Afganistan’dan, Çin’den, Kafkasya’dan, Rusya’dan peyderpey getirtilen Türklerin, özellikle de Ahıska Türkleri’nin Erzincan hatına yerleştirilmesi bunun en önemli kanıtıdır. Günümüzde ise ağırlıklı olarak Fırat’ın batısındaki Kürt kentleri Urfa, Elazığ, Bingöl hattında tam gaz devam eden asimilasyoncu politikanın da Maraş katliamının bir devamı olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Anlaşıldığı gibi devletin resmi ideolojisi gereği Kürtlere karşı sürdürülen inkarcı, imhacı politikanın başarıya ulaşması için her yol mubah görülüyor. Buna göre, Fırat’ın batısındaki bölgenin tamamıyla Türkleştirilmesi önündeki son bariyer olarak görülen Maraş Alevi Kürtlerinin hedef alınması, katliama uğratılması, bölgeden sökülüp atılması bir güruh sivil faşist tarafından tesadüfen belirlenmiş bir hedef olmasa gerek...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.