Zülküf Kışanak

Zülküf Kışanak

Kimin eli kimin cebinde belli değil…

Kimin eli kimin cebinde belli değil…

Nihayet dost ve kardeş ülke Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es Sisi, bir tek davulu, zurnası, bir de gelin ağlatan kına türküsü eksik olan muhteşem bir törenle büyük ülke Türkiye’ye, daha doğrusu itibarından tasarruf edilmesi söz konusu bile olmayan sarayların sarayı koskoca Beştepe’ye teşrif etti. Evveliyatı dört kıtaya, yedi cihana, yetmiş iki milete kök söktürmüş bu koca devletin her konuda velinimeti olmaya yeminli el kadar küçücük Katar’daki sevindirik el sıkışmasından, dahası bu yılın şubat ayında gerçekleşen, üstelik pek başarılı geçtiği iddia edilen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kahire ziyareti ile birlikte tekrardan canlanan “Mısır Türkiye Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi”nin yeniden yapılandırılması gerekçesiyle yapılan bu şatafatlı ziyarete kim ne diyebilir ki darısı “Katil Esed”ın, “Cani Esed”ın, pardon, pek çok Sayın Beşar Esad’ın başına. Nede olsa bay darbeci başı Sisi, Suriye ile normalleşmeden yana, onca yol gelmiş, onu kırmak da neyin nesi, haşa. Durduk yere, belki de canları öyle istedi diye her gün SİHA’larla katledilen ana ve kızları, baba ve oğulları, çocukları bir an es geçelim, bu darbeci başının kurdurduğu mahkeme salonundaki demir kafeste dramatik bir şekilde hayatını kaybeden keyfi kararnamelerin piri Profesör Dr. Muhammed Mursi, örgütü İhvani Müslim kimin umurunda, vefa dediğin ne ki “şahsıma dost Sisi”nin kıcık olduğu yayınları kapatacaksın, sevmediği adamları sınır dışı edeceksin, en önemlisi katile katil demekten vazgeçeceksin, gül gibi geçinip gideceksin. Herkesin bildiği gibi dost ve düşman siyasetinde, illaki her ipte oynayan uluslar arası cambazların karanlık dehlizlerde kutsadığı çıkarlar, bir de vazgeçilmesi mümkün olmayan devleti aliyyenin menfaatleri, birazcık da şahsi menfaatler esastır bu alemde. Ne münasebet, devletler arasında hep küslük olmaz ki, her küskünlük bir yere kadar devam eder. Ama tamı tamına on bir aydan bu yana devam eden İsrail saldırılarında yaklaşık elli bin insanını kaybeden mazlum Filistin halkının Gazze’sine, şimdi de Batı Şeria’sına gösterilen ortak hassasiyetlerine diyecek bir şey bulamadım, Allah var, iki lider de bu mevzuda pek yerinde konuştu, yeri göğü inleterek ateşkes çağrısı yaptılar, daha ne olsun, daha ne desinler. Bu işler uzaktan gazel okumaya benzemez…

*

Öyle ya, daha ne olsun, daha ne desin iki büyük medeniyetin küllerinden doğmuş koskoca liderler. Kuşku yok ki dost da olmak, düşman da olmak çıkar meselesidir, olup biten al gülüm, ver gülüm hikayesidir, gerisi teferruattır. Hem kimin dost, kimin düşman olduğu belli olmayan bir coğrafyada yaşıyoruz. Gücünü devlet zorundan alanların iradesi sorgulamak ise abesle iştigaldir, muhtemelen de ayıptır, belki de günahtır, ne bileyim. Yüksek çıkarları gereği bugün düşman olanlar pekala de ertesi gün dost olabilirler. Özellikle de “kimin eli kimin cebinde belli değil” sözünün anavatanı olarak bilinen bu kadim coğrafyada dostlukların da, düşmanlıkların da bir kıymeti harbiyesi yoktur, esas olan iktidarlarıdır, hesap kitap işidir. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olanları bol olan bu coğrafyada at koşturmanın öyle kolay olmadığını, dahası bir gün daha var olabilmenin şartlarını, şurtlarını yaratmanın öyle herkesin haddi olmadığını çok iyi bilirler. Buna rağmen bölgenin gerçeğiyle, tarihsel hakikatıyla alakası olmayan farazi düşüncelerinin, ayakları yere basmayan ham hayallerinin peşinde koşmaktan asla yorulmazlar, bu uğurda her türlü belayı göze almaktan asla geri durmazlar. Bir tek büyük krala, deli patrona, bir de bölgenin laf anlamaz, söz dinlemez asık surat kabadayısına gözleri kesmiyor, gücün gözü kör olsun. Neyse, o kadarı da olur herhalde. Dünyaya hükümdar olacak halleri yok ya…

*

Laf ebeliği bir yana, asıl meseleye gelecek olursak, İhvani Müslim, Hamas, Hizbullah, bilmem ne tugayı örgütü kimin umurunda Sisi’nin sebebi ziyareti Suriye’nin geleceği ve Kürtlerin öngörülen gelecekteki durumu olmalı. Belli ki kokusunu aldıkları yeni girişimlere birlikte diklenecekler, yüksek sesle “Kürde yol vermeyiz...” demeye hazırlanıyorlar. Ancak ben bu aklımla onlara antik Mısır’ın, Asur’un, Pers’in, Roma’nın, Selçuk’un, Osmanlı’nın tarihini iyi okumalarını, ders çıkarmalarını öneririm. Bu coğrafyaya hemen herkes uğradı, kimi az kaldı, kimi çok; kimi kaldı, kimi gitti, ama Kürtler bilinen zamanlardan bu yana hep var oldukları yerde kaldı, onca inkara, imhaya rağmen varlığını koruyabildi, öyle görünüyor ki kıyamete kadar da varlığını koruyacaktır. Bin yılların birikimi öğreticidir, adı geçen uygarlıkların vaziyetlerinden iyi anlaşılmaktadır ki Kürtler olmadan, hesaba katılmadan dünyanın kalbi Ortadoğu’ya barışın gelmesi mümkün değildir, bunun yeterince anlaşılmamış olması, hele ki Kürtlerin yaşadıkları ülkelerin idarecileri tarafından bu gerçeğin kavranmamış olması talihsizliktir, eksikliktir, özellikle de dünya siyaseti açısından büyük bir zaafdır. Mısır, İran ve Türkiye eksenli Ortadoğu’nun güç merkezlerinin barışı, gerçekte dost ve kardeş olarak yaşamaları Kürtlerle olan ilişkilerine, dahası Kürt varlığına saygı gösterme kapasitelerine bağlıdır. Gösterişli karşılamalardan, sevindirik hallerden, bölgesel kumpaslardan, içi, dışı hinlikten geçilmeyen açık gizli anlaşmalardan, adet yerini bulsun diye Ortadoğu gerçeğiyle uyuşmayan dost ve kardeş görünme çabalarından medet ummanın, dahası defalarca denenmesine rağmen her defasında farklı sonuçların beklentisine girmenin analizini yapmaya ne gerek var. Kürtleri böl, parçala ve yönet siyasetini esas alan Sadabad Paktı, Cento Paktı, Bağdat Paktı ile adını bile bilmediğimiz gizli bilmem ne paktının sonuçları ortada, bölge kan ve gözyaşından geçilmiyor. Kürtlerle barış içinde yaşama imkanının, bir de Kürtlerin varlığını zenginlik olarak görme siyaseti ki bununla birlikte büyük barış imkan dahilinde iken yeni yok etme paktlarına yönelmek, Ortadoğu’nun kardeş halklarına, Kürtlere, Türklere, Araplara, Farslara, Filistinlilere, İsraillilere, bölgede yaşayan tüm inançlara, özellikle de tüm savaşların değişmeyen kurbanı kadınlara, çocuklara dost ve kardeş yaşama fırsatını vermeyen gizli, kapalı antlaşmalara ne gerek. Ortadoğu’nun kadim halkı Kürtlerle barışmamış, en önemlisi özgür Kürtle müttefik olmamış hiç bir güç merkezi, akıl erbabı bölgenin kudretli gücü olamaz, öyle çok övündükleri üç beş katil SİHA’yla, sınır boylarındaki tepelere inşaa ettikleri birkaç kalekolla, yanlarına aldıkları bir takım meymenetsizin ittifakıyla bu kudrete ulaşmak mümkün değildir, biline...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Zülküf Kışanak Arşivi
SON YAZILAR