NACİ SAPAN

NACİ SAPAN

Karanlıkta kalan bir suikast!

Karanlıkta kalan bir suikast!

24 Ocak 2001; Kara bir gün.
Hürriyet büroda oturuyorum.
Bir anda telsizlerden normal olmayan bir hareketlilik seziyorum.
Anonslar normal değil.
Şehitlik semti lafları ile birlikte silahlı saldırı kelimelerini anlıyorum.
Bürodaki arkadaşlarımı şehitlik semtine kaydırıyorum.
Telsiz anonslarından suikastın 3310’a, yani Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ve korumalarına yönelik olduğu anlaşılıyor.
Diz bağım çözülüyor.
Eyvah deyip, telefonlara sarılıyorum.
Merkeze durumu aktarıyorum.
Ramazan Yavuz’la olay yerini netleştiriyoruz, o da süratle oraya doğru yönleniyor.
Bugünkü manşetimizde o günü anlatıyor.
Ramazanda durumu özetlemiş zaten.
Hala yazarken tüylerimin diken, diken olduğunu hissediyorum.
Şimdi ne olacak?
Bu soruyu yarım saatlik zaman dilimi içinde binlerce kez beynimin derinliklerinde tartıyorum.
Her şey o kadar flu ki
Devlet erkini kişisel menfaatleri için kullanmayan o adam yok artık.
Suikastın Diyarbakır’a getireceği yükün ağırlığı çöküyor omuzlarıma.
Cinayetlerin Diyarbakır’ın üzerine yıkılma ihtimali çok yüksek.
Zaten ilk dakikalardan itibaren PKK telaffuzları yapılırken, TV’lerden gelen Hizbullah sesleri bunu bastırdı, suikastı gerçekleştiren zihniyetin hesabı tutmadı.
Tarih 26 Ocak, suikasttan iki gün sonra.
Böyle cenaze töreni mi olur dedirtecek kadar ‘muhteşem’ bir cenaze töreni.
Diyarbakır nasıl cevap vereceğini biliyor.
Yıllardır faili meçhul cinayetlerin acısını çekmiş bir halk olarak, nasıl hareket edeceğini çok iyi biliyor.
Diyarbakır, o gün bütün Türkiye’ye, dünya’ya ‘Sahiplenme nasıl olur’ un mesajını verdi.
7’den 70’e bütün Diyarbakır sözleşmişçesine cenaze törenindeydi.
Sağcısı, solcusu, herkes cenaze töreninde dosta, düşmana Diyarbakır’dan mesaj veriyor.
Et-tırnak misali bir mesaj.
Dönemin HADEP’li belediye Başkanı Feridun Çelik’te cenaze töreninde.
O da herkes gibi son derece üzgün.
Ve Diyarbakır ağlıyor.
Bütün Türkiye seyrediyor.
Neler oluyor?
“Terörist” olarak lanse edilen bu kent, bir polis müdürünün arkasından nasıl böyle ağlıyor ve hesap soruyor.
“Katiller bulunsun, halka verilsin”.
Kendi faili meçhullerinin katillerini hiç bir zaman tanımayan bu halk, polis müdürünün katillerini devletten istiyor. Aynı zamanda kendi katilini de tanımak istiyor.
Diyarbakır, haksızlığa karşı direnişini bir kez daha kanıtlıyordu devletin emniyet müdürünün cenazesine gösterdiği sahiplenmeyle.
Cenaze ile ilgili Hürriyetin başlığı şöyleydi;
“HALK TÖRENİ”
Ertuğrul Özkök’ün köşesinin başlığı ise,
“Referandum gibi.”
Giriş şöyle; Bir halk için bundan daha anlamlı bir referandum olabilir miydi?
Kendiliğinden bir referandum.
Sorusu basit: “Birlikte yaşamak istiyor musunuz?”
Cevabı da basit:
“Evet, Gaffar’ların ülkesinde, Gaffar’larla birlikte yaşamak istiyoruz.”
Evet, o Gaffarları çoğalttıkça bu ülkede sorunların olmayacağını ölümüyle de gösterdi. O Hayırlı bir evlattı. Var olduğu zaman da liderdi. Gittiği zaman da lider gibi gitti. Hayırlı gitti. Ülkenin her köşesine, o sahip çıktığı halkla birlikte öyle şeyler anlattı ki.
Diyarbakır, Gaffar Okkan’la barış, sevgi ve huzur dolu 3 yıl geçirdi.
Diyarbakırlılarda onu sevgi dolu yüreklerine düşen ateşle ve gözyaşları içinde uğurladı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
NACİ SAPAN Arşivi
SON YAZILAR