İnsanı yaşat ki devlet yaşasın
“Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” ilk maddesi ile Cumhuriyetin ilk anayasası kabul edildiğinde, Ülke toprakları işgal altındaydı.
1921 tarihli ilk ve Kurucu Anayasa, Ülkesinde yüzyıldır devam eden savaş ve ayaklanmalardan ve padişah yönetiminden bezmiş, geleceğini halkın iktidarında gören, Anadolu insanının fabrika ayarlarıdır.
Yerel yönetimlerden başlayıp, memleket idaresinin Meclisin yani milletin denetiminde olduğu, Kurucu Anayasanın ömrü maalesef üç yıl sürmüştür.
Dili, dini, kökeni ile farklı kültürlerin mozaiği olan Anadolu insanının, bir arada yaşama ülküsü ile kabul ettiği 1921 Anayasasının yerini, sonraki yıllarda, suni vatandaşın tariflendiği, onun dışındakilerin zamanla asimile edilebilir olarak değerlendirildiği, talimatlarla hazırlanmış anayasalar almıştır.
Milliyetçi ve ülkenin organik değerlerinin yok sayıldığı bir anlayışla, memlekete dayatılan 1924 Anayasası, ülkede otuza yakın isyan veya çatışmaya, yüz binlerce insanın, göçlere ya da yerinden edilmelerine zorlandığı sonuçlar doğurmuştur.
1924 Anayasası, Ülkemize, sonraki yıllarda hata olduğu genel kabul gören ve ülkenin Başbakanı ve bakanlarının idam edildiği 27 Mayıs 1960 darbesini getirmiştir.
Öncekine göre nispeten demokratik olan ve Askeri Cunta’nın talimatı ile yapılan 1961 anayasası da ülkede sosyal ve siyasi çatışmalara engel olamamış, sadece yirmi bir yıl yürürlükte kaldıktan sonra, 1980 darbesi ile askıya alınmıştır.
Binlerce kişinin vatandaşlıktan çıkarıldığı, iki yüzden fazla insanın idam edildiği veya gözaltında yaşamını yitirdiği, 1980 darbesini gerçekleştiren Askeri idarenin, hazırlayıp halkın oyuna sunduğu 1982 Anayasası, anayasaya aykırı propagandanın yasak olduğu bir ortamda, halkın oyları ile kabul görmüştür!
1921 Anayasası haricindeki diğer anayasalar, toplumsal uzlaşma ile çıkmamıştır. Her anayasa çeşitli ölçülerde veya biçimlerde devlet organlarının güvenliğini, devletin vatandaş üzerindeki yönetim erkini güçlendirecek hükümlerle hazırlanmıştır.
Yapılan anayasalarda, iktidarı güçlendirmek ve iktidara muhalif olanlara karşı güçlü araçlar oluşturmak amaç edinilmiştir.
Anayasalar, vatandaşın değil, devletin garantisi ana fikri ile yazılmıştır.
Yüzyıllık Cumhuriyet tarihindeki suni anayasaların idaresinde; Türkiye değişik bölgeler ve zamanlarda, toplamda 43 yıl boyunca, sıkıyönetim, olağan üstü hal veya benzeri istisnai yönetim usulleri ile yönetilmiştir.
Halen yürürlükte olan 1982 Anayasası; egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğunu, milletin egemenliğinin anayasanın koyduğu esaslara ve yetkili organlar eli ile kullanılacağı, egemenliğin kullanılmasının hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamayacağı, hiçbir kimse veya organın kaynağını anayasadan almadığı bir devlet yetkisini kullanamayacağını ifade etmiştir.
Küresel organize suç endeksi 2023 raporundaki suçluluk durumuna göre, suçluluk oranı itibari ile Avrupa’da birinci olan ve iktidarın yasaları kendi çıkarları doğrultusunda kullandığı, Anayasa Mahkemesi üyelerinin dahi terörist olarak suçlandığı ülkemizde, 1982 Anayasasındaki egemenliğe dair hususların, devlet idaresi ve günlük yaşamda ne kadar geçerli olduğunu okuyucularımızın takdirlerine bırakıyorum!
Padişah’ta dahi olmayan yetkilerin Cumhurbaşkanı’nda toplandığı, Türkiye’nin bugünkü siyasi rejimi ile yetkilerin Mecliste olduğu, 1921 Anayasasının kurduğu sistem, siyah ve beyaz kadar birbirine zıt iki sistemdir.
Ülkede yönetime dair bütün yetkileri kullanan Sayın Cumhurbaşkanı, yetkilerini az görmüş olmalı ki “Türkiye’de yeni bir anayasa hazırlanmasının vakti gelmiştir.” beyanında bulunmuştur.
Kendilerinin mensubu olduğu bazı AKP yetkililerinin de, bu anayasanın niteliğinin ne olması gerektiği yolundaki açıklamaları, zihinlerde ayrıca şüphe ve endişelere sebep olmuştur.
Bu beyanlardan biri de, yeni anayasanın bir “kurucu anayasa” niteliğinde olacağıdır.
Kurucu anayasa deyimi, Osmanlı’da olduğu gibi bir devlet düzeninin tümüyle çökmesi, onun yerine Cumhuriyet gibi tamamen farklı, yeni bir devlet düzeninin kurulması için yapılan anayasa anlamında kullanılmaktadır.
Türkiye’de devlet düzeni çökmüş müdür ki, kurucu anayasaya ihtiyaç vardır?
Yoksa kurucu anayasa ve 1921 Anayasası söylemleri, Türkiye yeni bir seçime doğru giderken, tıpkı doğal gaz kaynaklarının keşfi, uzay yolculuğu gibi, iktidarın bir gündem değiştirme çabası ve algı operasyonu mudur?
Eğer Sayın Cumhurbaşkanı ve başkanı olduğu partisinin yetkilileri, 1921 Anayasası söylemlerinde samimi iseler, genel kanaat, muhalefetin çoğunluğunun da buna destek vereceği şeklindedir
Anayasalar toplumların vicdanı, devletlerin iradesidir.
1921 tarihli Kurucu anayasa haricindeki hiçbir anayasa, Türkiye toplumunun vicdanı olamamıştır.
Türkiye’deki bütün kesimlerden her insanın, kendilerini özgür hissedebilecekleri, hukukun egemen, adaletin işleyeceği konusunda şüphe ve tereddütlerin olmayacağı bir anayasanın yapılması ve bunun idare tarafından, harfiyen uygulanması hususunda beklentileri vardır.
Yenisi yapılacak ise; toplumun vicdanı ve “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözünün ana fikrinde, bir anayasanın olması, vatandaşın özlemi ve tavizsiz beklentisidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.