Aziz ERİM

Aziz ERİM

ESKİLER Mİ GÜZELDİ YOKSA ESKİ Mİ GÜZELDİ?

ESKİLER Mİ GÜZELDİ YOKSA ESKİ Mİ GÜZELDİ?

Eskiler mi güzeldi, yoksa eski mi güzeldi? Bilemedim!

Eskiler; namusluydular, yoksulluğun ne yaman bişey olduğunu bilirlerdi, komşusunu ailesi gibi bilirlerdi, şefkatli ve merhametliydiler, ekmeğini sofrasını paylaşmasını bilirlerdi, arsızlardan, namussuzlardan, utanmazlardan, hırsızlardan uzak dururlardı onları dışlarlardı, eskiler çözüm odaklıydılar. Hayata dair, yaşama dair, sevdaya dair, düşmanlığa dair, tecrübeleriyle olayları analiz ederlerdi, toprağı un ederlerdi, terlerini de su… Yalakalık, el etek öpmeyi bilmezlerdi, kasaba minnet etmezlerdi göbeklerinden keserlerdi, kırk ikindi yağmurları gibi, kırk yamalı elbiselerle gezerlerdi, bundan gocunmazlardı her yama bir alınteridir dercesine! Yürekleri; içtikleri çay, tellendirdikleri tütün gibi kaçaktı… İnsanlar dallama, çaylar da sallama değildi, sıgaralar filitresizdi, kola yoktu bizim meyan şerbetimiz vardı, kolanın da “Phıl Morris” inde Amerika’nın da canı cehenneme!

Eski; sokak ve mahalle kavramı vardı, yoksulluğun had safhada olmasına rağmen, evlerin kapısı kilitli olmazdı, mahalle çocukları, konu-komşu çocukları her sofraya destursuz otururlardı kendi evleri gibi… O zamanlar öyle süslü, şatafatlı oyuncaklar hak getire, telden arabalar yapardık, meyve kasalarının altlarına bilye takıp araba niyetine binerdik, kızak yapıp buzlanmış yokuş aşağı yerlerde kayardık, kız çocukları annelerinin yaptıkları bez bebeklerle oynarlardı… Öyle her şeye para verilmezdi, yağ tenekeleri, delinmiş çaydanlıklar saksı olurdu, demirden yapılmış çemberle çember çevirirdik… Elbiseler hazır alınmazdı, terzilerde dikilirdi, mahalle terzileri vardı, örgücüler kazak örerlerdi ya da anneler örerlerdi, öyle hazırlopçuluk yoktu… Yeni alınan elbiseler bir beden büyük alınırdı, seneye de giyilsin diye, küçükler abilerinin eskilerini giyerlerdi…

Ev işleri elbirliğiyle yapılırdı, her evin kiler-bodrumu vardı, kışa hazırlık; zahireler çuval-torbayla alınır, günlük tüketilen mamuller dışında günlük alışveriş yapılmazdı, Domates salçası bakır sinilerde damlarda güneşe emanet edilirdi, biber salçası kol gücüyle çalışan kıyma makinelerinde çekilirdi, turşular konu-komşuyla imece olarak yapılırdı, kurutmalar; patlıcan, biber kurutulurdu… Kavun-karpuz çekirdekleri çöpe gitmezdi kurutulur, kavrulur sinemalarda, dedikodu ve eşref saatinde çitlenirdi… ‘Bulgur Çeken’ler bulgurlar çekerdi ve ayrıştırılırdı, şaqre günleri olurdu, gelinlik kızlar görücüye çıkardı, evi çevirip, çekidüzen veren kadınlardı, “Yuvayı dişi kuş yapar dercesine!”

Öyle fazla temizlik malzemesi markası yoktu, Tursil, Persil, Fay, Akif Suyu ve Arap Sabunundan ibaretti, henüz kimyasallarla tanışmamıştık… Her sebze ve meyve kendi mevsiminde tüketilir, yiyecekler sağlıklı ve organikti…

Berber, kahveci, mahalle bakkalları sosyolog görevi yaparlardı, kız istenmelerde, damat adayını bu üç meslek grubundan araştırıp- sorarlardı ve onların beyanlarıyla kız isteme işlemi gerçekleşirdi… Mahalle bakkalları; mahallenin mihenk taşlarıydı, kaymaklı bisküvit, beş kuruşa açık bisküvi, iki bisküvit arası lokum, leblebi, leblebi tozu, kırık leblebi leblebi şekeri, halka-akide şekeri ve gofretten ibaretti, en lüks olan içecek gazozdu, iki gazoz imalathanesi vardı: Ünal Gazozu; Anzele civarında imal edildiği için halk arasında ‘Anzele Gazozu’ diye tabir edilirdi… Turan Gazozu; Gazi Caddesi Manav Sokak’ta ve Belediye civarında imal edildiği için halk arasında ‘Belediye Gazozu’ denirdi… Leblebi ve gazoz mükemmel ikiliyi oluştururdu, sonrası keyifler keka, değme keyfime!

Babalarımız işteyken veya çarşıdayken, o an analarımızda para kalmadıysa ‘Bakkal Bank’larımız vardı, faizsiz, bedelsiz hizmet görevini yaparlardı! Analarımız; “Oğlum koş bakkal amcadan 20-30 lira iste, akşama babam gelince verecek!” Veresiye defteri yoksulun cebiydi, faizsiz, bila menfaat bir cep, baba parası gibi! Annelerimiz gezmeye giderken evin anahtarını bakkala ya da komşuya bırakırlardı, kiralık evi olanlar da anahtarı bakkallara bırakırlardı… Bakkalların mahalle yaşamında özel ve önemli yeri vardı, bakkal deyip geçmeyin; mahallelinin dertlerini, sıkıntılarını bilen sırdaşlardı, deyim yerindeyse mahallelinin Marko Paşa’sıydılar, bu yüzden insan ve aile psikolojisini bilirlerdi müşterilerine ona göre davranırlardı… Bakkalların günlük-aylık-haftalık veresiye defterleri vardı ve mahalleli veresiye yazdırırlardı. Bakkaldan ekmek veya öteberiler alınır, akşama babalar gelince ilk işleri bakkala uğrayıp evden bişey aldılar mı deyip hesabı kapatırlardı. Daha mobilyalar evlere girmemişti, “karyolalar pirinç” sedirler el emeği göz nuru, genç kızların gözyaşlarıyla nakışlanıp divan halini alırdı, her evde ipek dokumalı duvar halısı olurdu… Genç kızlar, dantel, etamin, gergef, nakışlar işlerlerdi, analar kazak, nineler çorap örerlerdi en lüks eşya plak-gramafon’du, radyolarda gamlı hazan; arkası yarın, radyo tıyatrosu, solistler geçidi, ajanslar! İnsanlar mert ve nettiler, gamlının derdi, kederi, herkeslerin gamı, kederi derdiydi. Evcilik oyunu, oyundan ibaretti, daha puştluk icat edilmemişti, eskiden hayat daha güzeldi…

Yoksulluk insanın içini çürüten bir yaradır, bir kere gömleğin üst düğmesi yanlış iliklenince ardı sürmeli tüm düğmeler yanlış iliklenir, yani hayata 3 -0 mağlup başlanır… Öyle hamburger, tost, sandvinç olmazdı, ekmek üzerine sürülen salça, ekmek domatesle doyulurdu, yoksul yiyeceği ama sağlıklıydı…

En eğlenceli olan damda kurulan tahtlarda yıldız-yorgan uyumaktı, tahtların etrafına stareler çekilirdi, kendimizce bilgi amaçlı oyunlar türetip oynardık, ya da masallar dinlerdik… Masal dedim de aklıma çizgi romanlar düştü, egemen güçlerin mazlum halkları vahşi-barbar, işgalcileri de çağdaş, medeni olarak küçücük beyinlere dikte ederlerdi… Kızılderilileri vahşi, yabani, İngilizleri çağdaş, medeni olarak bu çizgi romanlarda dikte etmeye çalıştılarsa kimse bu masala inanmadı… Ardı sıra basiretsiz siyasilerin NATO şemsiyesinin altına girmek için binlerce askerimizi Kore’ye gömdüler, ‘Marshall’ yardımı adı altında ilkokullarda içeriği belli olmayan süttozu dağıtılmaya başlandı ve Kore Savaşı mağdurları yeni varoşlar mahalle oluşturdular, ‘Koré Mahlesi’… Eskiler mi güzeldi, yoksa eski mi güzeldi, karar sizin?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Aziz ERİM Arşivi
SON YAZILAR