Dili sahiplenmek
TRT’nin Kürtçe yayın yapan kanalına konuk olacaktım. Birçok kez radyo ve televizyon
programlarına konuk olmuştum, tecrübe sorunum yoktu. Ama bu kez farklıydı, ilk kez ana
dilimde bir televizyon programına konuk olmak beni heyecanlandırmıştı. Yayında, heyecan
yerini tam anlamı ile eziyete bıraktı. Uzmanlık alanımda, Kürtçe konuşma tecrübem yoktu.
Bundan dolayı Türkçe düşünüp Kürtçe konuşmak zorunda kalıyordum ki bu da beni
terletiyordu. Bu programdan sonra, akademik Kürtçe ile ilgili eksiklerimi giderdim ve sonraki
benzer programların daha zevkli ve verimli geçtiğini söyleyebilirim
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana yüz yıl geçti. Türkiye’de, Kürtçe dâhil Türkçe dışında
konuşulan dillere ilişkin uygulamalarda mehteran gibi iki ileri bir geri yol alınırken
yaşanmışlıklardan ders aldığımızı söylemek mümkün değildir.
Bakınız; yanı başımızdaki Bulgaristan’da 1984 – 1989 yılları arasında, Türkçe eğitimin
yasaklanması, Türk okullarının devletleştirilmesi, Türkçe derslerinin kaldırılması, Türk
bölgelerindeki okulların kapatılması, eğitimin siyasi felsefesine komünizmin hâkim olması
vb. durumlar Türklerin asimilasyonunu, bir başka deyişle Bulgarlaşmalarını ya da
kimliksizleşmelerini kolaylaştırıcı tedbirler, Türkiye’de yaşayan herkesi yaralamış ve
tepkilere yol açmıştı.
Bulgaristan’daki uygulamalar ters tepmiştir. Sonrasında ülke doğrularla yol alarak, her ırktan
vatandaşları ile barışık uygulamalara geçmiş ve bu gün Avrupa birliği üyesi ülkeler arasında
yerini almıştır (2010 yılında bir leva bir liradır, bu gün bir leva on liradır).
Yakın tarihimizde, 1980 darbesinden sonra, Kürtçenin yanı sıra Türkçe dışındaki diller, resmi
ve özel yaşamda yasaklanmıştır. Hâlbuki sonraki tarihlerde ülkemizde, Kürtçe dâhil Türkçe
dışındaki dillerin konuşulması, isimlerin konulması, radyo ve televizyon kanallarının
kurulması, vb. uygulamaların, toplum barışına olumlu katkısını görmemek için kör olmak
lazım.
Meclisinde X dilinin olmadığı ve ana dilde eğitimin yaygınlaştığı bir ülkede; Hollanda,
Belçika, vb. çok dilli ülkelerde olduğu gibi, barış ve huzur içinde yaşamanın mümkün
olduğunu, dünya âlem biliyor da bir tek bizim yöneticilerimiz bilmiyor.
Günümüz Türkiye’sinde, dil ile ilgili diğer bir tehlike de dillerin kimliklerinin kaybolmasıdır.
Eğitim sistemimizdeki ezber mantığı, insanları okumaktan uzaklaştırmış ve dillerin
bozulmasına sebep olmuştur. Konuşulduğu bölgeye göre; Türkçe – Kürtçe, Türkçe – Arapça,
Arapça – Kürtçe, Türkçe – İngilizce, vb. karışık dillerin yaygınlaştığını görmek mümkündür.
Bu da insanlarımızı öz benliklerinden uzaklaştırmakta, farklı bir formasyon edinmelerine yol
açmaktadır. Okumaktan uzaklaşmaya internet bağımlılığı da eklenince, gelecekte
çocuklarımızın nasıl bir dili konuşacaklarını hayal bile edemiyorum.
Konuştuğum dile, başka dillerden sözcük katmamak konusunda hassas ve dilin lehine kıskanç
olduğumu söyleyebilirim.
Bütün diller Allah'ın ayetidir. “Rum Suresi 22: O’nun kanıtlarından biri de, gökleri ve yeri
yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olmasıdır. Kuşkusuz bunda bilenler için ibretler
vardır.”
Politikacılarımızın, akademisyenlerimizin, âlimlerimizin, bürokratlarımızın ve memleketin
havasını birlikte teneffüs ettiğimiz tüm insanlarımızın, Allah’ın bu ayetinin mesajını
hafızalarına kazımalarında fayda vardır.
Dili sahiplenmenin ve onu doğru konuşmanın, insanı değerli kıldığı ve toplumları
yücelttiği dünyadaki örnekleri ile bilinen bir gerçektir.
Değerli insanların oluşturduğu, yüce bir millet olmayı hak ettiğimiz kanaatindeyim.
Saygılar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.