Dersim'in başka bir yerinde görmediğim güzelliği...
Doğasına, insanına, kadim kültürüne, inancına yüreğimi kaptırdığım bir yerdir Dersim, dahası güzelliğine kapılıp gittiğim uçsuz bucaksız bir gül bahçesidir Dersim, kendimi bulabildiğim bir dünyadır su kadar sevdiğim Dersim, can Dersim. Benim için biraz Hakkari’dir, biraz Botan’dır, biraz Amed’dir, biraz Koçgiri’dir, biraz Kurmancîdir, biraz Kirmanckîdir, biraz geçmiştir, biraz gelecektir, biraz Doktor Şivan’dır, biraz İbrahim’dir, biraz Sakine’dir, biraz Şahan Ağa'dır, en çok da Seyit Rıza’dır, Besê Ana’dır, illaki Kızılbaştır, belki de hepsidir, güneş ülkesi Dersim, gülistanımızın gelini can Dersim. Munzurlar’dan Düzgün Baba’ya, İksor’dan Pülümür’e, Aliboğazı’ndan Kızılmescid’e, göller diyarı Mercan’dan ta Pilveng’in Rabat vadisine kadar baştan başa bir cennet parçasıdır Dersim, güneş ülkesinin kalbi…
*
Her yıl giderim Dersim’e, her gittiğimde bir köşesine, bilmediğim bir diyarına uğrarım, tanımaya çalışırım. Bu defa Pilveng bölgesine, Çemçeli köyünün sınırları içinde yer alan Rabat vadisine, sarp dağların dört bir yandan sardığı, suyu, toprağı kalubeladan bu yana insana can olmuş üç derin, dar boğazın buluştuğu, Dersim’in her bir yanına açıldığı muhteşem vadiye uğradım, tarihle, doğayla buluştum, hemhal olmaya çalıştım. Rabat vadisinin ortasında, tam önümde, üç tarafı da olabildiğince yüksek bir uçurumun ucunda kartal yuvasını andıran Urartulardan kalma Rabat kalesi, sol tarafa açılan vadinin tabanında zamana meydan okuyan taş Rabat köprüsü, sağ tarafa açılan vadinin tabanında ise yıkılmış ikinci taş Rabat köprüsünün suyun iki yanındaki ayakları, şelaleler bulunuyor. Her iki vadiye inen büyüleyici dik yamaçlardaki yekpare kayalar, uçurumların ucuna kadar yayılmış meşe ağaçları adeta nefes kesiyor. Kalenin tam altında, çeşit çeşit dut ağaçlarının gölgesinde kalan su değirmeninden arta kalan yıkıntı alıp götürüyor insanı geçmişe, dahası emeğin, yaratıcılığın suyun gücüyle buluştuğu, üretime dönüştüğü ilk zamanlara…
*
Kalenin kuzeyine düşen en dar vadi Hozat taraflarına, doğusuna düşen büyük vadi Dersim’in kalbine, güneyine düşen vadi ise Pertek’e kadar uzanan Pilveng bölgesine açılıyor. Birkaç evden oluşan Çemçeli köyünün Rabat mezrası ise kaleye ulaşılan yerde, meyve bahçeleriyle kaplı birkaç dönümlük düzlükte bulunuyor. Vadilere inen dik yamaçlardaki birkaç küçücük tarlayla buluşan köyün muhteşem manzarası karşısında adeta kendinden geçiyor insan. Hangi döneme, kimlere ait olduğu bilinmeyen eski mezarlığın arasından köyün en sonundaki muhtarın evine kadar kıvrıla kıvrıla inen yol olmasa tarihin doğayla buluştuğu, binlerce yıldan bu yana insana yurt olduğu vadiye ulaşmak pek mümkün olmayacakmış gibi geliyor insana. Tarihi yapı ve kalıntılarla dolu Rabat vadisinin güzelliğini tarif edemem, ahengini anlatamam, Dersim’in başka bir yerinde görmediğim, bilmediği bu canlı tablosunun…
*
Tarihin her bir tarafından fışkırdığı, doğanın insana can olduğu köyün üst taraflarında, düzlük yerdeki su gözesi vadinin en önemli hayat kaynağı olmalı. Yer altına düşenmiş toprak borularla ta kaleye kadar taşınmış. Gür meşe ağacıyla çevrili gözenin bulunduğu düzlük alan, çeşit çeşit çiçeğin, illaki arı orkidesinin, mantarın, şifalı otun bol olduğu bu yer, Rabat vadisinin tarım ambarıymış gibi geliyor bana. Akşam vakitlerinde sürüler halinde dağlardan inen yabani hayvanların, en çok da dağ keçilerinin uğrak yerleri olan vadilerin tabanlarında, dev kayaları delerek özgürce yollarına devam eden suların oluşturduğu birbirinden güzel şelaleler başka bir zenginlik katıyor vadiye. Çobanların gün boyu keçi sürülerini otlattıkları dik vadilerin yamaçlarındaki dev kayaların düz yüzeylerini kaplayan yuvalarından çıkıp kah vadinin derinliklerine, kah gökyüzüne doğru kanat çırparken şakıyan bülbüllerin muhteşem sesi, şelalelerin bitmeyen şarıltısı bir başka huzur veriyor insana…
*
Munzur, Pülümür, Mercan, Kırkmerdiven, Haramiler, İksor, Laç, Aliboğazı, Kızılmescid gibi pek çok birbirinden güzel, habitatı zengin, endemik bitkilerin olduğu vadilerle anılan Dersim’in belki de eşsiz doğasının tarihle buluştuğu en önemli, üstelik en az bilinen köşesidir Rabat vadisi. Her ne kadar 2013 yılında birinci derece arkeolojik sit alanı olarak tescillenmiş olsa da yüzey araştırması dışında hak ettiği ilgiyi görmemiştir, bilimsel hiçbir çalışma burada yapılmamıştır. Bir iki habere konu olsa da arpa boyu yol alınmamış Rabat vadisini, Dersim’in incisini kaderine terk etmemek, dahası hak ettiği ilgiyi göstererek ona sahip çıkmak gerekiyor...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.