Zülküf Kışanak

Zülküf Kışanak

"Biz kategorik olarak PKK'nın düşmanıyız…"

"Biz kategorik olarak PKK'nın düşmanıyız…"

Meclis Plan Bütçe Komisyonu’na katılan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, iç ve dış politikayla ilgili eleştiriler yönelten HEDEP milletvekillerine alışılmışın, daha doğrusu rutinin dışında, teamüllere uymayan bir cevap verdi. Devletin resmi haber ajansı AA’nın geçtiği habere göre, HEDEP vekillerine cevap veren Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Kategorik olarak sanki devletimiz bir Kürt düşmanlığı yapıyormuş gibi bir algı oluşturuyorlar. Biz bunu tamamıyla reddediyoruz, böyle bir konu yok. Aslında bütün bu anlatılardaki yani, Kürt kelimesini çıkartıp oraya PKK koymak gerekiyor. Yani biz kategorik olarak PKK'nın düşmanıyız” demiş. Doğrusu Kürtlerle, Kürt sorunuyla bu kadar haşir neşir olmuş, Kürtlerle olan kavgada da barışta da aktif rol almış, en önemlisi ise gözlemlerine itibar ettiğim efsane Jeolog Celal Şengör’e göre pek zeki, pek akıllı, pek entelektüel, pek teknolojik, pek görgülü, pek saygılı bir adam olan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan bu kadar düşük profilli, sıradan, olabildiğince basit, pespaye bir cevap beklemiyordum. Kendisi gibi Kürt olan, üstelik kendisi gibi pek mühim üniversitelerde okumuş, doktora yapmış olan Aliparlı dezenformasyoncuyla bir olsa bile istedikleri algıyı yaratamayacaklarını bilmesi gerekiyordu her konuda ehil bakanın. Doğrusu bu kadar sıradan bir cevap hiç beklemiyordum, daha bir oturaklı, daha bir okumuş adam kalibresinde, belki de daha bir devlet adamı havasında bir cevap bekliyordum, sıradanlığına şok oldum. Doğrusu onca iyi kötü, gerçek kurgu, roketli roketsiz, onca gizli açık olaya tanık olmuş, aklımızın alamayacağı kadar çok oyun kurmuş, oyun bozmuş birinden daha bir usturuplu cevap beklerdim. Öyle ya, her meselede olduğu gibi Kürt meselesinde de muhatabın çapı, kapasitesi önemli olmalı, hile hurda işler akıldan geçse bile öyle fazla da ucuza kaçmamalı. Yoksa memleketin en ağır, en karmaşık, en derin, en hassas sorunu nasıl aşılacak, nasıl çözüme kavuşturulacak? Biri onu söylesin. Gerçi vatandaşını, yada bir kısım vatandaşını, yada bir kısım vatandaşının bir kısım akrabasını düşman gören, gördüğünü ilan eden iç ve dış siyasetin sonucu ortada, daha ne diyelim…

*

Ne demiş eski istihbarat şefi, yeni bakan, ona bir daha bakalım. AA’nın haberine göre, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, başında olduğu bakanlığın bütçesi Meclis Plan Bütçe Komisyonu’nda konuşulurken HEDEP milletvekillerinin eleştirilerine cevaben, “Kategorik olarak sanki devletimiz bir Kürt düşmanlığı yapıyormuş gibi bir algı oluşturuyorlar. Biz bunu tamamıyla reddediyoruz, böyle bir konu yok. Aslında bütün bu anlatılardaki yani, Kürt kelimesini çıkartıp oraya PKK koymak gerekiyor. Yani biz kategorik olarak PKK'nın düşmanıyız…” demiş . Ne hedefi dünyayı Türk yapmak olan MHP’nin kurucu lideri Alpaslan Türkeş, ne her türlü faili meçhul cinayetin işlendiği, binlerce köyün yakılıp yıkıldığı, milyonlarca Kürdün yerinden edildiği dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, ne de binlerce Kürdün, solcunun, muhalifin işkenceden geçirildiği, öldürüldüğü, dar ağacına gönderildiği dönemin cunta lideri, 12 Eylül faşist askeri darbenin komutanı General Kenan Evren, Kürtler, Kürt muhalifler için “düşman” kavramını kullanmıştır. Bu liderler, hep “suça bulaşmış, yoldan çıkmış, yasalara uymayan, yola getirilmesi gereken vatandaşlar…” gözüyle Kürtlere yaklaşmıştır, iç ve dış kamuoyuna böyle yaklaştıklarını göstermeye çalışmışlardır, tırnak içinde olsa bile. En azından düşmanlıklarını bu kadar alenileştirmemişlerdi, daha doğrusu açık etmemişlerdi, kinlerini, nefretlerini bu kadar dışa vurmamışlardı. Neyse ki paragrafın sonundaki cümleyi, daha doğrusu muhatabı olmadığımız, “Yani biz kategorik olarak PKK'nın düşmanıyız…” cümlesini ayıklayıp yazıya devam etmek daha yararlı olacaktır…

*

Son cümlesinden azade olduğum paragrafın başına yeniden dönecek olursam ki öyle bakmasam işin içinden çıkamam. Milyonlarca insanın kullandığı Kürtçe ve Kürt sözcüğünü bir tek resmi belgede bile yer vermemenin, yüzyıllık bir mücadeleye rağmen Kürt varlığını inkar etmenin, asimilasyoncu politikada ısrar etmenin, daha açık söylemem gerekir ise ne içerde ne dışarda, ne yerde ne gökte Kürtleri tanımamanın, anadilleri Kürtçe eğitim hakkını teslim etmemenin Kürtler tarafından ne anlama geldiğinin bilinmediğini sanıyor, elini attığı her işi batıran beyefendi. Anlaşılan beyefendi, içinden geldiği iddia edilen Kürtleri demokrasiden, eşitlikten, adaletten, haktan, hukuktan bihaber, eline tutuşturulan makarnaya, kömüre, kaynağı belli olmayan sadakaya şükür etmenin ötesini idrak edemeyecek kadar cahil cühela, gücü takadı kalmamış, iç dış dinamiklerden habersiz, dünyayı okuyamayacak kadar aptal, biçare falan bellemiş, dahası Kürtleri terbiyecisini bekleyen mahlukat falan sanmış olmalı ki öyle baştan savma cevaplar vermiş. Ama diyeceğim o ki Kürtler, onun düşündüğü, yada olmasını istediği, umduğu bir durumda değildir, verilen bunca emeğin, çabanın, varlık yokluk mücadelesinin boşa gittiğini sanmıyordur herhalde. Dahası Kürtler, onun ne dediğini, ne demek istediğini gayet iyi biliyor, ettiği lafın nereye gittiğini çok çok iyi anlıyor, hakikati reddetse ne olur, reddetmese ne olur, paşa gönlü bilir. Varlığı on milyonlarla ifade edilen koca bir halkın talebini bir tarafa bırakıp kendince, Kürt sorunu sadece bir partinin, bir siyasi çevrenin, bir grubun “silah çekme” sorunu olduğu iddiasında bulunmak, yada bu yönde düşünce yaymaya çalışmak gerçeği çarpıtmanın, Kürdü inkar etmenin, hak gasbında ısrar etmenin dışında hiç bir anlam ifade etmediğini söylemek bile zuldür. Bu düşünceyi artık her türlü siyasi mülahazadan uzak yaşayan dağbaşındaki bir Kürt çobana bile yutturmanın imkanı kalmamıştır. Bu konularda pek deneyimli bakanın bunu iyi bilmesi, idrak etmiş olması gerekir. Kürtçe anadilde eğitim hakkını tanımamanın, Kürt kimliğini reddetmenin, yasada, anayasada Kürde dair hiç bir şeye yer vermemenin, bu ve benzeri talebi olanların düşüncelerini manipüle ederek topluma anayasal düzeni bozan öcüler, düşmanlar olarak göstermenin bir anlamı olmadığını, sorunları daha da kangrenleştireceğini, içinden çıkılmaz bir hale sokacağını bilenlerden olan beyefendinin bu çıkışına şaşırmamak elde değil. Bir devlet, bir kimliği değil de bir grubu düşman bellememiş ise nasıl olur da on yıllar boyu koca bir halkın dilini yasaklayabiliyor, varlığını görmezlikten gelebiliyor, hakikatin ortaya çıkmaması için her türlü baskı ve şiddete başvurabiliyor. Hiç bir resmi evrakta yer almayan Kürt, Kürtçe kelimesi gibi Kürdün dili, tarihi ve kültürü de “var yok” gibi bir yerde tutuluyor. Buna itiraz eden, hak talep eden Kürt, düşman mı sayılacak. Varlığının kabulü bile binlerce faili cinayete, köy yakmaya, milyonlarca insanın işkence görmesine, yerinden yurdundan edilmesine mal olmuş ki zımni de olsa bir “kabul”den söz ettiğini unutuyor galiba, pek uyanık, pek akıllı beyefendi…

*

Erbil'deki yönetimle Türkiye’nin arası çok iyiymiş bakana göre. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Biz, bize derdi olmayan ister Kürt olsun ister Arap olsun ister başka bir şey olsun, kimseyle bir problemimiz yok bize silah çekmedikleri sürece. O onların kendi anayasal problemi, bize silah çekmedikleri sürece bizim kimseyle problemimiz yok” demiş. Ben de AA’nın yalancısıyım. Kürtlerin bu propagandaya inanacağını, memleketin en ucuz algısına kanacağını düşünmüyordur herhalde kaşları hep çatık yaşayan beyefendi. Örneğin Kürt Bölgesel Yönetimi’nin aldığı referandum kararının beyefendinin deyimiyle, “Bize silah çekmedikleri sürece…” şartıyla ne alakası vardı ki sınıra top, tank yığdırıldı, Bölgesel Kürt Yönetimi günlerce tehdit edildi, Kerkük kenti Kürtlerin elinden çıkana kadar da bu tehdit devam etti... Bütün bunlar olmamış gibi konuşmasını sürdüren beyefendi, bir de kızıyor, etrafa caka satıyor, “Yani şu anda Erbil'in bölgedeki en büyük dostu kim? Türkiye Cumhuriyeti. Kürt yönetimi değil mi? Kürt yönetimi. Burayı niye kategorik olarak, Türkiye Cumhuriyeti devletini Kürt düşmanı gibi gösterme gayreti var? Yani bu son derece yanlış bir dil, ben bu dili kabul etmiyorum. Haksız bir dil. Yani burada temel değerlerden, haktan, hukuktan bahsediliyorsa bu dilden çıkmak lazım” diyor. Kimsenin Türkiye Cumhuriyeti devletini Kürt düşmanı gösterdiği yok. Kürtler, vatandaşı oldukları bu ceberut devletin hak, hukuk, eşitlik konusunda artık bir an önce adımlar atmasını, demokratik cumhuriyet anlayışında yol almasını istiyor, bekliyor. Beyefendinin afra tafra yapacağına bu konuda bir şey söylemesini bekliyor, çünkü en iyi Kürtler düşman lafının ne anlama geldiğini biliyor, sonucunu öngörebiliyor. Dahası düşman kavramını olur olmaz yerde kullanmak çok tehlikeli olabilir, kabarması halinde kimi nereye götüreceği, kimi neyden, nereden ne kadar uzaklaştıracağı, ortaya çıkacak zarardan kimin payına ne düşeceği hiç kestirilemez, üstelik sonucu en zor tahmin edilen bir kavramdır, daha fazla bulaşmamak, hatta hiç kullanmamak elzem olur herkes için. Ateş çemberindeki Ortadoğu’nun hali ortada. Aman dikkat…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Zülküf Kışanak Arşivi
SON YAZILAR