Birinci ok: Yeşil Sol Parti
Seçim bitti ve herkes kendince bir değerlendirmede bulundu. Diyarbakırlıların deyimiyle “Ben de kendime değerlendirmede bulanayım!” diyerek bazı düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Öncelikle ilk oku, genel eş başkanlara atmak gerekiyor. Daha ilk adımda seçim stratejisini doğru kuramadılar. Halkın anlayabileceği ve onaylayacağı bir iletişim dilini kuramadılar.
Prof. Dr. Mithat Sancar onca birikimi yokmuş da sanki siyasete Bağlar ilçesi gençlik kurullarında başlamış tekdüze ve sınırlandırılmış bir söylemle halkın karşısına çıktı.
Oysa bunca yıllık akademi birikimini siyaset kulvarlarına aktarabilmeliydi. Dünya örneklerinde çokça gördüğümüz söylem analizleriyle toplumun bilincine hitap edebilmeliydi.
Diğer eşbaşkan zaten on yıllardır aynı kulvarda, aynı minvalde ve ilkokul düzeyinde statik ezberci bir söylemle toplumun karşısına çıkıyor. Son on yıllık demeç ve söylemlerine bakınız, sanırım ezberlenmiş yüz cümleden fazlasını bulamazsınız.
Söylem geliştirememe dışında diğer bir eleştiri de halkın beklentilerine hitap edememe eksikliğidir. Hem Kürt hem Türk demokrat ve aydınlarının birleştirici, onarıcı ve coşku yaratan dilini yakalayamadılar.
Toplumun önüne umut verici bir tablo seremediler. Türkiye partisi olma iddiasına uygun davranamadılar. Kürt halkının beklentilerini dile getiremedikleri gibi Türk halkının kaygılarını da gideremediler.
Başka bir eleştiri ise gösterilen adayların halkın beklentileriyle tam uyuşmamasıydı. Bunu önceki yazılarımda dile getirmiştim. Toplumda karşılığı olmayan ve toplum üzerinde etkisi olmayan bireylerle seçim kazanamazsınız.
Eş genel başkanın 6. kez aday olması dahi tartışılıyorsa burada bir sıkıntı var demektir. Toplumun sosyolojisine dikkate almadan aday belirleme, jakoben bir yaklaşımla “merkez ne derse o olur.” İstediğim kişiyi istediğim yerden aday gösteririm, ceketimizi göstersek kazanır biçimindeki görüş fena halde yanılmıştır. Hem Kürtler hem Türk sosyalistleri, devrimcileri, demokrat ve aydınları ama doğru ama yanlış bir tavır ortaya koymuştur. Bu görmezden gelinemez.
Muhalif hareketler ortaklaştıkça büyür. İktidarlar ise kenetlendikçe güçlenir. Bu seçimde yaşanan tam da budur.
Seçimler oy ile yapılır. Kim daha çok oy getirirse onunla hareket edersiniz. Toplumda kimin çok karşılığı varsa onu aday yaparsınız. Kim toplumu daha iyi konsolide ederse onunla yürürsünüz. Çünkü seçim matematiksel bir işlemdir. Rakam konuşur. Haklı olmak, doğru yerde durmak önemli değildir. Rakamlar önemlidir ve günün sonunda rakamlar belirleyicidir.
Günün sonunda rakamlar Yeşil Sol parti ve yönetimini özeleştiri yapmak zorunda bırakmıştır. Fakat değişimi de dayatmaktadır. Demirtaş’ın cezaevinden yarattığı sinerjinin bile çok gerisinde kalınmıştır.
İttifak da çökmüştür. Bazı duyarlı devrimci, demokrat, dindar ve aydınların Yeşil Sol’a oy ve destek vermesini hariç tutarak iddia ediyorum ki, Emek ve Özgürlük İttifakı bileşenleri üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmemiştir.
TİP hem ittifak olup hem ayrışmış ve resmen oyunda çelme takmıştır. Bunun izahı budur. Nitekim seçim sonuçları il bazında değerlendirildiğinde TİP’in oyunbozanlığı bariz biçimde görülmektedir.
Tamam seçimlerde iktidar tüm devlet olanaklarını ve medyayı kullandı, kabul, ama sokaklar da sizin olabilirdi. Medya köpürtmesiyle kendini dev aynasında gören TİP’in artistleri de işe yaramadı. Sınıf dayanışması kulağa hoş gelen bir söylemden başka bir şey değil belki de.
Umut söylemi gerçekleştirilemedi. Nefret söylemine yenildi.
Yeni bir ruh ve söylem geliştirmek, öncelikle halkı ikna etmek, beklentilerine cevap olmak gerekiyor. Gramsci’nin “ En kötü korkuların karşısında umutsuzluğa ve aptallığın coşkusuna kapılmayacak kadar ciddi ve sabırlı insanlar yaratmak gerekiyor. Aklın kötümserliği, iradenin iyimserliğidir!” cümlesini her siyaset erbabının not alması dileğimle…