Bir şair yüreği, bir ana yüreği!
“Yollardaki parke taşları bile gri, siyah değil; sarı, mavi, pembe olacak. Çocukların üstlerindeki elbiseler kan kırmızı renginde değil; bembeyaz, lekesiz olacak.” Bir şair yüreği, bir ana yüreği; başka ne isteyebilir ki? “Karanlıklar içinde yalnız kalmış bir insanın ruh halini bilir misiniz? Ruhunun derinliklerinde yapayalnızlık, uçsuz bucaksız kayalıklar olduğunu.” “Dağın eteklerinde kurulmuş küçük köylerden şehre ilk adımını atan, şaşkınlıktan yüzleri korkuyla karışık Heval’lerin hikayesi bu.”
“Aşka yüreğin hep açık olsun. Unutma, hangi yaşta olursan ol insanoğlu sevdiğini ve sevildiğini hissettiği zaman mutlu olur. Aşk, senin yüreğindeki tüm sıcaklığı su üstüne çıkarandır!” “Sahi, sevgi neydi?” “Diyarbakır, Urfa, Kars, Ordu, Manisa, Burdur, Van, Çorum, Tekirdağ ve sayamadığım bütün şehirlerimizde söylenen türkülerimizdeki içten gelen duygularımız mıydı?”
“Bugün otobüste yaşı en fazla otuz, bilemedin kırk yaşlarında güzel bir kadın yanıma oturdu.”Tam bir saattir bu otobüsü bekliyorum,dondum!” dedi. Sanırım beni kendine o kadar yakın bulmuş olacak ki elinin soğukluğunu bana göstermek istercesine elimi tutup “Çok üşüdüm! Hava yine çok soğudu.” dedi. Güzel bir yüz, yorgun ve sıcak tavırlarıyla yanımda oturmuş. Yazarımızın, şehiriçi otobüsünde rastlantıyla bir araya geldiği kadınla diyaloğu, kocası hapiste ve beş çocuğuna bakmak için gecesini gündüzüne katan ‘temizlikçi’ kadınla diyaloğu, içinde yaşadığımız toplumun ne acılar yaşadığını, nasıl da can acıtarak veriyor!
Herkesin kaçıştığı sağanakta, iki liseli gencin el ele ve güle oynaya yürüyüşü ve gençlik…Ah, bu genç ölümler, uyuşturucu sorunu ve intiharlar olmasa!
Sosyal medya ve yapmacıklık…Ve gerçeğe, gerçekliğe çağrı…. “Siyaset, spor, savaş ve enflasyondan artık sıkıldık!” çığlıkları… Ve yazarımız, çocuk okutan bir anne olarak da eğitimdeki eşitsizliğin altını çiziyor. “Akşam onlarla uyudum. Hatta gece gördüğümüz rüyalarımızı birbirimize anlattık. Kötü bir rüya gördüklerinde: Hadi çeşmeyi açalım da su akarken rüyamızı anlatalım, dedim. O çeşmedeki suyun berraklığı ve coşkusu her kötülüğü üstümüzden alıp götürsün, dedim.”
Yazarımız; konuşmanın, içdökmenin nasıl da rahatlatıcı olduğunu vurguluyor. Bir de eşinin ona araba sürmeyi öğretmesi ya da öğretememesi macerası da enfes anlatılmış! Devlet hastanesi ve özel hastanelerdeki yaklaşım farklılığını da kara mizah gibi gözler önüne seriyor.
“Hayat Okulu” yazısı, enfestir. Sosyal medyada çocukların teşekkür ve takdirlerini paylaşan anne babalara soruyor:Acaba çocuklarınıza herhangi bir sorumluluk verseniz, yerine getirebilirler mi?” On sekiz yaşındaki bir genç kızın, trafik kazasında anne ve babasını yitirmesi ve üç küçük kardeşinin sorumluluğunun da ona kalması… Çocukların, kendi ayaklarının üzerinde durabilmesini yakıcı bir dille vurguluyor!
Bir önceki ve şimdiki kuşaklar arasındaki fark…Günümüzün hazıra konan, ellerinde Iphone cep telefonları ve en yakınlarının bile telefonunu ezbere bilmeyen kuşak…Kahve Diyarında entelektüel olanlar…Bir de günümüzde ramazan ayında her gece başka bir camide teravih namazlarını gözümüzün içine sokanlar…Her gece farklı iftar sofrası paylaşımları…Halbuki önceki kuşak kendi evinde namazını kılıp ellerini göğe açıp dualar ediyordu. Gösteriş diye bir şey yoktu. Her şey sadece Allah içindi.
Kadın hassasiyetinin ve ana yüreğinin altıncı hissiyle çocuklarına yol göstermesi…Yazarımızın dalgınlığını da kadınlığına yorması düşündürttü beni.Yazar ve şair oluşunu hesaba katmaması garibime gitti!
Tatil beldelerinde ev alma belasını ve dostluğu vurguladığı yazısı, düşündürücüdür.
23-24 yaşlarında, ayaklarında demir platinler olan, engelli çocuğuna bakan, yaşlı anneye, komşularının yaptığı eziyet…Çocuk, kaysın ve düşsün diye kapının önüne yağ dökülmesi…Yazarımızın da, okuduğumuzda bizim de içimize oturuyor!
Yazarımıza yaşlıca bir beyefendinin yazdığı şiirleri, “Epey bir kağıt tomarını”: ”Nesrin Hanım, boş vaktinizde bu şiirleri lütfen okur musunuz, demişti. Ben de bana verilen o bir tomar şiiri almış çantama bırakmış ve her ne olmuşsa okuyamadan kaybetmiştim.Yıllar geçmiş üzerinden ve sanırım bu olay sadece dün gece aklıma gelmiş ve neden o şiirleri yeri ve zamanında okuyamadığım için hayıflanmıştım.” Okuduğumda, benim de aklımdan çıkmayan bir olay oldu bu! İşin doğrusu, yazarımızın o şiirleri okumamasına ve yitirmesine ben de hayıflandım!
Sağlık sorunu ve Ankara serüveni…”Belki onun da benim kızlarımın yaşlarında bir kızı ya da kızları vardı. Ana yüreğindeki merhamet ve vicdan duygusundan uzak bir yüz ifadesiyle bize başını çeviriyordu!” Ve toplumumuzda gittikçe kök salan önyargı ve ötekileştirme ve Sakarya’daki sırf Kürtçe konuşuyorlar diye baba ve oğulu öldüren aşağılık yaratığın savunmasında: “ Sarhoştum, ne yaptığımı bilmiyordum!” demesi… Ve gençlerin ölümünden duyulan acı ve yürekten gelen barış isteği… “Artık Kürd’ün, Türk’e; Türk’ün, Kürd’e kini ve nefreti olmasın!”
Batı’dan gelen ve emek verdiği, evinde ağırladığı şair hanımın, sonrasında vefasızlıktan öte düşmanca tavırları da yürek inciticidir!
“Fırtınanın gücü ne olursa olsun, eğer yağmura saygımız varsa, bizleri bekleyen bir gökkuşağı vardır.” Ve yazarımızın Diyarbakır’ın dışında yaşayamayacağına ilişkin ileri sürdüğü gerekçeler; güzeldir, keyiflidir! Vergi Dairesi memurluğu zamanında, kasabın satırı alarak saldırıya geçmesi, unutulmazdır! Nebiş’in, yaşlı amcaya çay ısmarlayarak sicil işini tamamlaması ve sonraki macera enfestir! Valla, günümüzün jargonuyla spoiler (spoylır) vermeyeceğim! Behiye Teyze’nin İzmirli gelininden kuşhane (tencere) istemesi sonrasında olup bitenler, kahkaha attırıyor okuyana!
İstanbul Ramada Otelinde, sahneye çevik adımlarla ve kendinden emin çıkıp o güzelim şiirini okurken, şiirinin ardını birden unutması… Şairimizin Kuşadası Şiir Söyleşisinde, Ahmed Arif’e çatılması üzerine tepkisi ve sonrası… Her biri ayrı güzellikte serüvenlerdir!
Şairimizin AZERBEYCAN “XURŞİDBANU ANAVATAN” edebiyat ödülünü alması ve orada yaşadıkları da gurur vericidir!
YÜREĞİMİN FISILTISI’nı (J&J YAYINLARI 2019), ben kendi payıma, yer yer deneme, anı ve hikâye tadında bu keyifli kitabı, tat alarak okudum. Ben yürekten gelen yazıların, yüreklere ulaştığını bilirim. Şair ve yazarımız Nesrin Erdoğmuş; bir ana yüreği, bir şair yüreğiyle ve içinden geldiği gibi yazmış. Şair ve yazarımızı kutluyor, okuyucusu çok olsun diyorum. Sevgiler, saygılar, sağlıcakla… (Ağustos 2019)
Not: 25 Kasım Kadına Şiddetle Mücadele Gününü, yürekten kutluyorum.
Aydın ALP
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.