Eğitim, okul, diyaloglar ve tatil (1)
Hazır, sevgili öğrencilerimizden canımızı kurtarmış, tatile girmişken, öğretmen arkadaşlarımla diyalogları, anekdotları aktarmayı sürdüreyim. Hani kahredici günlerde neler konuşuyorduk, neler yapıyorduk, bilinsin istiyorum. Yaşadıklarımızı hak ettiğimiz de anlaşılmış olur!
Salih Hoca, beni okulun önünde bekliyordu. Arabayla önünde durdum, bin dedim. Yok hocam, siz benim arabaya gelin. Ben yas evinin yerini biliyorum. Benim arabayla gidelim, dedi. Yas evinde fatihamızı okuduktan sonra çıktık. Dönüşte bankaya uğrayacağım, dedim. Salih Hoca U dönüşü yaptı. Ta ilerden dönüş aldıktan sonra, bankaların önünde sıralanmış arabaların arkasına park etti. Ben hızla bankaya girdim, sevgili öğrencimin olduğu bölüme gittim. İşlemi yaptım ve çıktım. Salih Hoca’nın park ettiği yerde arabanın kapısı açık, beni bekliyor gördüm. Koştum, ön koltuğa oturur oturmaz Salih Hoca’ya, bana elini veren kolunu kaptırır, dedim. Baktım yabancı bir ses, hocam valla ben elimi de vermedim, ama kolumu kaptırdım herhalde, dedi. Karşıdan da siyahlar giyinmiş eşofmanlı bir genç koşturarak geliyordu. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle, hocam yanlış arabaya bindiniz, dedi. Dönüp baktım, direksiyon başında tanımadığım yaşlıca bir adam. O da bana gülümseyerek bakıyor. Pardon dedim, indim arabadan. İndiğim araba bembeyaz. Salih Hoca’nın arabası simsiyah. Geldim baktım Salih Hoca arabada katıla katıla gülüyor. Öndeki arabalar çıktıkça Salih Hoca da yavaş yavaş bankanın kapısına yaklaşmış. İlk park ettiği yerdeki kapısı açık araba da beni bekliyor sandım. Bunu öğretmenler odasında anlattığımızda Ejder Hoca, beyaz arabaya binişimi, tünelde görünen nurlu bir beyazlık metaforuyla anlattı! Sana gel, gel diyor. Sıran gelmiş. İnat ediyorsun, gitmiyorsun, dedi.
YÖNÜ SÖYLENMEYEN GİZLER
dostlar
bu ne biçim iş
dostlar
yüreğim bir tapınak gibi teklifsizken
artık yönü söylenmez gizlerim oldu
bu kez de ölmesem daha ölmem
dostlar
izin verin
izin verin bu gecelik sineyim
hem böyle yakınınızda
hem yok bilin
bakın anılar hızla vuruyor kapısını yüreğimin
GÖZYAŞLARI AYDINLIĞINDA
kımıltısız bir gecenin sularındayım
yükünü boşaltmış bir gemi bedenim
umut balyaları
sandık sandık aşklar
ambalajsız kahkahalar.
ne varsa hepsi ...
gecenin koyulaşan sularındayım
ardımda bir onur şeridi parlayan geçmiş
sonsuzluğa yürüdüğümüz anlar
göç eden kırlangıçlar anıların hepsi
bir kocaman düş kırıklığı
eşliğinde gözyaşları ve hüzün
yüreğim,sen iyi bir kaptan değilsin
çok çekti bedenim senin elinden
yüreğim,seni sulara atmalı
balıklara yedirmeli seni yüreğim
ardından trompetler hüzün çalmalı
seni öyle uğurlamalı, dindiren yatağına...
ay gelip gelip gözlerime giriyor
sularını taşırıyorsa kime ne
hem geceleri gökyüzü bir at olmasa
kanatları ışıktan bir at olmasa
almasa düşlere götürmese
ben nasıl dayanırım dünya
AYDIN ALP
ATEŞİN KEHÂNETİ MEMLEKET YAYINLARI 1989
RUHLAR MAHŞERİ (TOPLU ŞİİRLER ) JJ YAYINLARI 2015
Moğol kardeşim beni öğretmenler eylemine çağırıyordu. Ben ona, sana katlanamıyorum. Senin gibilerine nasıl katlanacağım, dedim. O da bana, bir de bana faşist diyorsun. Asıl faşist sensin, dedi. Ardından da ekledi, Aydın Hoca gelseydi onu benzinle yakacaktık. Protestomuz böylece ses getirirdi. Ama benzin de çok pahalı, dedi. Ejder Hoca, olsun. Ben hortumla benzin çekerdim sizin için, dedi.
50 öğrenciyle başladığımız sınıflar 40’a düşmüş. Gelmeyen öğrenciler var! Yine de çok kalabalık! Pandemi sonrası öğrencilerimiz, alışılagelmiş çocuklardan daha problemliler! Az sayıda iyi öğrencilerimizin yanı sıra okuma yazma bilmeyen ve algılama sorunu olan öğrencilerimiz bir arada! Eğitim atmosferi oluşmadığı için çok yorucu bir ortam var. Ahmet Hoca da dersten bunalmış bir halde çıkmış ve bıkkın bir ses tonuyla valla bayağı aşınıyoruz, deyince Ejder Hoca da, biz aşınıyoruz ama Aydın Hoca bileniyor, dedi.
Abdullah Hoca ders bitimi Öğretmenler Odası’na yorgun argın girerken Elif Hoca, ona Ahmet Hoca diye seslendi. Abdullah Hoca bana baktı ve bir Ahmet Hoca olmadığımız kalmıştı, dedi. Salih Hoca da ona, Allah beterinden korusun. Ya sana Aydın Hoca deselerdi ne yapacaktın* Ben de Abdullah Hoca’ya, sen hiç olmazsa kim olduğunu biliyorsun. Ben yorgunluktan şimdi kim olduğumu bilmez haldeyim, dedim.
Ben pencere kenarında çay içerken bir karga, çevik bir şekilde pencere kenarına kondu. Sevgiyle kalktım. Çay bardağıyla pencereye hafif vurdum. Merhaba karga kardeş, dedim. Karga telaşla havalandı. Olaya tanık olan Mesut Hoca, bak kargalar bizden akıllı. Senden uzaklaşması gerektiğini hemen anladı. Ne yazık ki biz aynı refleksi gösterecek akla sahip değiliz, dedi. (SÜRECEK)
Yoksunlukların geride kalacağı özgür ve mutlu günler dileğiyle sevgiler saygılarımla…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.