Acılardan kaçış diyalogları ve anekdotlar! (4)
Abdullah Hoca, bizim köyün çok sempatik ve yaratıcı bir Hacı Amcası vardı. Kışın hayvan postundan esaslı çizmeler yapar. Mevsim değiştikçe de o çizmeleri kısaltır, yaza da sandalet olarak kullanırdı. Ve sonrasın da bir arkadaşının, inşaat mühendisliğinde okurken yaşadığı olayı onun ağzından bize aktardı. Bir sınıf arkadaşım, dışarıdan aldığı diplomalarla ve 55 yaşındayken bizimle okuyordu. Bir vesileyle sınavda çıkacak sorulardan haberdar olmuştu. Ben de onun için kopya hazırladım. Sınav başlar başlamaz kopyayı ver diye tutturdu. Öğretmenin bakışı üzerimizde. Ben kopyaları vermek için fırsat kollarken birden dürttü beni: Kopyayı ver, kopyayı ver, dedi. Canım yandığımdan istem dışı cebimden çıkardığım kâğıtları geriye, hemen arkamda oturan arkadaşıma fırlattım. Bana seslenmeye başladı. Ben para istemiyorum, kopya kâğıtlarını ver, dedi. Meğerse ona kopya kâğıtlarını vereceğime cebimdeki paraları fırlatmışmışım! Hoca gürültü üzerine gelip sınav kâğıtlarımıza el koydu. Arkadaşım yüzünden o dersten kaldım.
KIZLAR MAHKEMESİNDEKİ ÖYKÜM VE AŞKIN KARA LİSTESİ
aşkın ‘sıra dayağı’ndan geçirildim
ikisi bir arada ve bilenmiş
amazonlardan beterdiler
körkütük aşık olmuştum birine
kelimenin tam anlamıyla sırılsıklam
ne olduysa bundan sonra oldu
sarı kızın gururu incinmişti
esmeri ‘yeğlediğimi’ düşündüğünden
yaralı ve kinliydi
oysa hep iyiliğim dokunmuştu ona /ve ben sadece arkadaşıydım /zeyno’dan ayrıldım ayrılacaktım /çünkü yalova’da yaşamamı dayatıyordu /bense amed’in ölümle bile çıkarılamayacak çivisiyim /ve tutunacak bir dal arıyordum
ilk o çıkmıştı karşıma ve çok güzeldi... /dayı dayı çağırmıştım yanıma /her seferinde olduğu gibi /hep sesli düşündüğüm gibi /büyük harflerle ve herkesin duyacağı biçimde /“bak kızım, sevgilim uzaklarda şimdi /ben burdayım /ve ne olacağını bilmiyorum /ve senden hoşlanıyorum” /yanıtı benden de deliceydi /“yaşayalım, yaşayabildiğimiz kadar…” /öyle hoşuma gitmişti ki…
ne güzel şiirler yazdım ona /sonrasında “kötülük olsun” diye demiyorum /ayrı kutuplardaydık, tutmuyorduk /o arkadaşımdı, ama o kadar /o öyle bakmıyormuş meğer... /
-belki de sebebi ve ona yazdığım /ve dobra dobra okuduğum aşk şiirleriydi- /
esmer kızsa sonradan gelmişti /ve bu hengamede hep dostumdu /güzel, tatlı ve sevimli /ve sevdiğim bir abla hep onu öneriyordu /“o seni seviyor, bak tam sana göre” diyordu /“sevgililer günü’mü kartıyla kutladığında /biraz çakırkeyf ve hüzünlüydüm /“aferin yav, ne duyarlı kız /ben niye bunu düşünmüyorum” dedim/kartı getiren arkadaş meyillendiğimi sezince /panik içinde /“hocam bana yardım et, ona aşığım” dedi /buyrun burdan yakın… ertesi gün esmerin hışımla ve çocuksu /soran gözleri üzerime parladığında /“kartımı aldın mı…kartımı aldın mı” /derkenki ses tonu /ve gitgide candan arkadaşım olduğunda /aşık olduğunu anlamıştım /zeyno, sarı kız ve arkadaşım/ bocalayıp durmuştum ve sonra /zokayı resmen ben de yutmuştum /ve ne fırtınalı şiirler yazdım ona /bütün kapılarını sımsıkı kapattı ve ne okuyabildim ona ne de açılabildim/sırtımdan hançerlese kıyamazdım ona /nitekim de öyle oldu/sevgim bile “suç delili” sayıldı/ sevgilim, o ahmak zaza /kalbimin bütün ışıklarını bir bir söndürdü /artık gözlerimi yumabilirim bu aşka /böyle zalim ve hain bir kıza /bakmak istemeyebilirim bir daha/
sarı kızın dolduruşuna gelen /o palyaço, o maskara esmer /kalbimin ta derinliklerine sözleriyle/ kara bir sıkıntı mıhlayıp gitti /ondan bu yana hüzün /kalbimin orta yerinde ha bire/gece gündüz çakıp durmakta/
sarı kızın öfkesi anlaşılırdı
esmerinse halen de anlamış değilim
sahi o neden kinliydi ki...
AYDIN ALP
AŞKLA VURULAN CEM YAYINEVİ 1996
RUHLAR MAHŞERİ (TOPLU ŞİİRLER ) JJ YAYINLARI 2015
Moğol kardeşime; senle bir operasyon yapacağız, dedim. Bilgisayarcı ya, flash belleğime film aktaracaktı. Yanımızdaki Neşe Hanım ‘’Hayrola*’’ dedi. Moğol kardeşim de Aydın Hoca beni vuracak ve bir yere gömecek, dedi. Allah etmesin, ben öyle bir şey yapmam, dedim. O sizin linç kültürüne özgüdür, dedim. O da bana ‘’Biz hiç olmazsa gömüyoruz, demek sen açıkta bırakıyorsun.’’ dedi. Buyrun buradan yakın!
Haşim Hoca, satıcının verdiği cezeryeyi tadarken adama, verdiğin cezeryenin içinden diş çıktı, dedi. Sonra o cezeryedeki dişin Haşim Hoca’nın dişi olduğu anlaşıldı!
Salih Hoca, yoksulluğu anlatıyor: ‘’Yanan tandır ekmeğini yiyince para bulursun diyordu anam. Ben de, kardeşim de o yanık ekmeği yemek için kavga ediyorduk. Ve dışarıya çıktığımızda da bazen yolda gerçekten para da buluyorduk. Ve şivenin azizliğini aktarıyor: ‘’Kaptan sağda inek!’’ Kaptan sağına bakıyor, inek falan yok. Adam yine, ‘’Kaptan sağda inek!’’ Kaptan diyor ki: ‘’Kardeşim sağda inek falan yok.’’ ‘’Kaptan ben kendim için söylüyorum, durun ki sağda inek!’’ Aynı bu diyalogdaki gibi bir olay oldu. Biz binada, merdiven başında beklerken arkamızdan biri ‘’Çekilin, inek!’’ dedi. Sonradan öğrendik ki aşağı inmeyi kastediyormuş! Yanımdaki arkadaşım, hızla dönüp adama tokadı yapıştırdı. İnek senin babandır dedi ve sonrasında da çıngar koptu!
Sabahtan buradayım, dedi Salih Hoca ve Aydın Hoca’yla nöbetçiyiz. Ben hem öğrencilere mukayyet olacağım, hem de Aydın Hoca’ya! Ve ekledi, yine de her şeye karşın Aydın Hoca’yla araya mesafe koymuşum ki kendimi koruyayım! Ben de Ejder Hoca’ya, Salih Hoca’yı kast ederek ‘’Bela arıyor!’’ dedim. Ejder Hoca da beni kastederek ‘’Zaten belamızı bulmuşuz!’’ dedi.
Daralan toplumsal yapımızın da, daraltılan psikolojimizin de geride kalacağı; özgür, eşit, refah içinde günler dileğiyle sevgiler, saygılar…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.