Abdurrahim Kılıç

Abdurrahim Kılıç

ANCAK KALBİ OLAN AYAKLANABİLİR!

ANCAK KALBİ OLAN AYAKLANABİLİR!

Yağmurlar sokakları, sesim belayı tutar. Küldeki sızıyı bilirim Hüseyni makamından. Her acıya pusula olan kalbimin benden haberi yok. Hani ışık nerede!

Karanlığın kendini aldatması ılık bir sesin sıçramasıdır uykudan. Uçurtmasını rüzgâra vermiş üzgün bir çocuk uyanıyor o uykudan. Buz kesmiş karanlık, ıssız kentin sokaklarında durmaksızın aldatıyor kendini. Hani ışık, hani ışık olacaktı.

Duvarlara sığmayan çerçevelerde tutsaktır hüzünlü yüzlerimiz. Sorarım. Bir yara niye vardır? Hüzünlü yüzlerde bir yara, çerçevede tutsak bir iz niye hep vardır? Hani ışık, hani ışıktaki yüz nerede?

Sevdiğimiz her şey dünden miras, nefretimiz bugünün mayası. Sorarım her sokak neden açılır bir başka sokağa da insan açılamıyor bir başka insana? İnsan neden kendisinin uzağı?

Her sözcük bir cinayetin failidir aşkta ve şiirde. Sözcükler seçiyorum teninin kıvrımlarından. Sözcükler seçiyorum bakışlarından. Bir kara tünelin uğultusuna bıraktığım sözcükleri seçiyorum. O ayaklanmanın sözcükleri nerede?

İnsan ki kötü bir alışkanlıktır çağına. İnsan ki yalnızken sarılır bir ağacın gövdesine. İnsan ki beladır bazen kendisine. İnsan ki beladır bazen kalbine. O belanın sözcükleri nerede?

Günbatımında hüzün oluyor adın, çıplak gecelerde tutku. Makasla biçilen yumuşak bir kumaş gibi yırtılıyor kalbim, adın her anıldığında. Derin bir kesik, derin bir sessizlik oluyorum. Gideni susarak gönder, demişti bir şair. Şimdi öyle yapıyorum. Gideni durduran o sözcükler nerede?

Sevdiklerini toprağa bırakan bir baba kadar yalnızım adın anıldığında. Göz pınarlarımda inatçı bir bulut kıvranıp duruyor. Ayazda kalmış bir ihtiyar çınar dalı gibi titriyor kalbim.

Pencerenin kenarındaki saksıda bakışların duruyor. Saçakta kumrunun sesi, balkonda iğde dalı, saksıda bakışların duruyor. Çiçekleri konuşturan o sözcükler nerede?

Kaybolmuşum karanlık bir denizde, ne sahilde bir ışık ne beni kayalara çarpacak bir kayık bulabildim. Kaybolmuşum birbirine çarpan kalabalıklar arasında, ne sarılacağım bir sözcük ne barınacağım bir sığınak bulabildim.

Kelebeğin tasası uçmak, şairin tasası ölmekti. Bir daha çiçeklerine konmayacak o kelebek, bir daha sevmeyecek hiç kimseyi o şair. O şairin sözcükleri nerede?

Bu toprakta ayak izim yok, bu aşkta parmak izim yok. Benden kalmasın hiçbir iz. Tuhaf şeyler geçiyor aklımdan, basit cinayetler mesela. Kolay sözcükler mesela, o aşka maktul olan sözcüklerim nerede?

Peşine düştüğün her sevinç, koca bir pişmanlık biliyorsun. Bir ucundan çekiştirip durduğun aşk, bir ucundan tutup kopardığın hayat koca bir pişmanlık.

Öldürülen çocuklar dağları ve kirletilen sokaklar hep yağmuru bekledi. Zaman ve anlam kendini bekledi. Doğu dediğiniz yerde kuzey, öpmek dediğiniz yerde aşk, ölmek dediğiniz yerde devlet bekledi.

Seçtiğin uzaktan bilinir nereli olduğun. Yolun bir kederi vardır. Korkak bir sevişmenin artığısın oğlum, bu yüzden hep uzak, hep kedersin. O kederi anlatan sözcükler nerede?

Yüksek dağların kahrında çoğalan nehirlerde boğuldun. Seni inciten sözcüklerde boğuldun. Taşın yüzünü, çölün tozunu silen ellerinde boğuldun. Vişne çürüğü dudakların ateşisin oğlum, bu yüzden hep sıcak, hep hedersin.

Ancak kalbi olan ayaklanabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Abdurrahim Kılıç Arşivi
SON YAZILAR