Hasan Tahsin Gücüm

Hasan Tahsin Gücüm

Ağalığın Tarihsel Arka Planı ve günümüze yansımaları-1-

Ağalığın Tarihsel Arka Planı ve günümüze yansımaları-1-

Avrupa’da sanayileşmeyle birlikte gelişen ve dönüşen toplumsal yapıyla birlikte tarım toplumundan kapitalist topluma geçiş sağlanırken; Osmanlı Devleti’nin üretim ilişkileri ve toplumsal kuruluşu büyük ölçüde toprağa dayalıydı.

Orta çağda başlayan ferdi mülkiyetçilik ve sonrasında oluşan feodal düzende, toplumsal sınıflaşma kendisini çok açık ve kesin bir şekilde ortaya koymuştur. Söz konusu dönemde toplumun büyük çoğunluğu tarımsal üretim yapan köylülerdi.

Orta Çağ'dan kalma feodal sistemin bir uzantısıdır ‘Ağa’lık. Toprak sahibi olmakla üzerinde yaşayan insan toplulukları üzerinde de hak sahibi olmayı, içerisinde yaşanan ülke demokratik bir yapıyla yönetilse bile sahip olunan toprak parçası üzerinde kurulan monarşik bir düzeni ifade eder.

21. yüzyılla birlikte ağalık sistemi yaygınlığını yitirse de maalesef varlığını halen sürdürmektedir.

Bölgede yaşanan ‘Ağa’lık sistemi esasen kaynağında despot bir yaklaşımın gizlendiği halk üzerindeki monarşik ve baskıcı yapılanmadan başka bir şey değildir. Halklar arasında kaba kuvvetle gelişen Ağalık sistemi daha sonraları devlet’in eliyle oralardaki idari yapılanmayı sözü geçer şahsiyetler olarak tabir edilen, esasen despot yaklaşımlarla fakir ve muhtaç halk üzerinde baskı kurmak suretiyle egemenliğini inşa edenleri işbaşına getirmesinden ibarettir.

Ağalık ve Beg’lik kurumunun en önemli unsuru toprak idi. Ne kadar fazla toprağa sahip olunsa o kadar güç ve nüfuz sahibi olunuyordu. Bir yandan devlete ait araziler gayri resmi bir şekilde rüşvet veya farklı yollarla tapusu alınıyor diğer taraftan köylünün elindeki babadan, dededen kalma üç beş dönüm arazilere zorbalıkla el konuluyordu.

Ağalık kurumunun resmi iktidarlar eliyle nasıl korunduğu da ve daha bir kurumsallaşmasının sağlanması da ayrı bir çelişki.

Cumhuriyetin ilk yıllarında toprak reformu adı altında başlatılan yanlış ve yanlı politikalara ait tarihi vesikalar arşivlerde halen yerini koruyor.

Örneğin;

1923-1933 döneminde Türkiye’ye 247 bin kişi, 58 bin aile göçmen olarak geldi. Gelenlere bedelsiz olarak,6321 parça arsa, 1 milyon 576 bin 472 dönüm tarla, bağ ve bahçe verildi.

1934-1950 döneminde ise göçmenlere dağıtılan arazi ise 157.383 dönümdü.

1923-1934 döneminde nüfus değiş tokuşu ile Yunanistan’dan gelen 99.709 aileye (380.243 kişi) 4,5 milyon dönüm arazi, 99 bin dönüm bağ ve 160 bin dönüm bahçe verildi.

Yine başka bölgede iskân ettirilen 58.027 aileye (247.295 kişi) 1,5 milyon dönüm arazi, 59 bin dönüm bağ ve 8 bin dönüm bahçe dağıtıldı. O dönemde Toprağa muhtaç yerli çiftçilere dağıtılan arazi miktarı ise sadece 731 bin dönümdü.

2510 sayılı yasanın hükümlerine göre, 21 Haziran 1934 tarihinden 1938 yılı Mayıs ayına kadar 28.536 göçmen ailesine 1,2 milyon dönüm arazi dağıtıldı.

1940-1944 döneminde ise Maliye Bakanlığına bağlı geçici komisyonlar tarafından 619 köyde 197 bin nüfuslu 53 bin yabancı aileye toplam 875 bin dönüm, 1951-1960 döneminde ise 13.087 yeni göçmene ortalama 60 dönüm büyüklüğünde arazi verildi.

Cumhuriyetle döneminde, tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla birlikte dini vakıfların arazilerine ve gayrimenkullerine el kondu. El konan arazilerin bir bölümü hazineye devredildi. Diğer bölümü ise güçlü ailelere ve bölgede devlete hizmetleri geçmiş kişilere dağıtıldı

Eskişehir’deki 36 köyü kapsayan Mahmudu Sani Vakfı’na ait 1 milyon 270 bin dönüm arazi, 2613 sayılı Tapu Tahrir ve Kadastro Kanunu’na dayanılarak, 34 bin parsele ayrıldı ve belirli ailelere verildi. Mahmudu Sani Vakfı’nın diğer topraklarının bir bölümü de Türkiye’ye gelen göçmenlere verildi.

Silivri’de Sultan Beyazıt Vakfı’ndan 15.000 dönüm arazi Romanya’dan gelen göçmenlere dağıtıldı. Saray ve Vize ilçelerinde bulunan Paşa Vakfı arazileri ise İcra Vekilleri Heyeti’nin 1 Aralık 1926 gün ve 4450 sayılı kararnamesi ile göçmenlere verildi. Bunların dışında Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesine bağlı 17 köyde bulunan Eyüp Nebi Vakfı’ndan 150.000 dönüm arazi, Amasya’nın Taşova ilçesinin köylerinde bulunan Hazinedar Süleyman Paşa Vakfı’ndan 25.000 dönüm arazi, Palu ve Karakoçan İlçeleri’ne bağlı köylerde bulunan 30.000 dönüm vakıf arazisi, Bursa’ya bağlı Karacabey ilçesi köylerinde bulunan 10.000 dönüm vakıf arazisi ve Aydın’ın çeşitli köylerinde 5.000 dönüm zeytinlik arazi yine aynı şekilde malum ailelere dağıtıldı.

Bu tablo 1946’da Türkiye’ye çok sayıda traktör ve diğer tarım araç gereçlerinin getirilmesiyle değişti. Makinelere sahip olan zengin toprak ağaları ve kapitalist çiftçiler bu yeni araçlarla sadece kendi topraklarını sürmekle kalmadılar, hazine arazilerini ve köy meralarını da sürüp talan ettiler.

Osmanlı ile her alanda hesaplaşan Cumhuriyet yönetimi, toprak meselesinde bu hesabı bir türlü göremedi. Bunda en büyük etken ülkenin yönetimindeki üçlü saç ayağının en güçlüsünü toprak ağalarının oluşturuyor olmasıydı. Halk arasında toprak reformu olarak bilinen 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu 15 Haziran 1945’te çıktı çıkmasına ama toprak ağalarının Meclis’teki etkinliği nedeniyle bu kanun, kamulaştırılarak büyük toprak sahiplerinin topraklarının değil devletin topraklarının bir kısmın köylüye dağıtılmasıyla yarım yamalak uygulandı.

Bu kanun, 19 Temmuz 1973’te 1757 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Kanunu ile yürürlükten kaldırıldı.

Cumhuriyetin demokrasiyle anılan dönemlerinden biri olan 1963-1970’ler köylülerin, emekçilerin, devrimci gençlerin ekonomik ve demokratik haklarını kazanmak, korumak ve geliştirmek için örgütlü/örgütsüz mücadelesine sahne oldu. Bir yanda uçsuz bucaksız toprağa sahip olan Ege ve Doğu Anadolu'daki toprak ağaları, diğer tarafta ise bir avuç toprak için yanıp tutuşan topraksız çiftçiler vardı.

Bu sırada dönemin Tarım Bakanı Bahri Dağdaş köylülerin mücadelesine karşı çıkıyor, bütçe görüşmelerinde “Türkiye’de dikta, zalim ağa yoktur. Ağalık ve beylik, saygı ifadesi için kullanılır” diyerek ağaları savunuyordu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hasan Tahsin Gücüm Arşivi
SON YAZILAR