TÜRKİYE’DE ERKEK OLMAK
Türkiye toplumunda genellikle erkeklerin daha avantajlı olduğu düşünülür. Erkeklerin iş hayatında daha kolay yükseldiği, fiziksel olarak daha güçlü olduğu, daha fazla özgürlüğe sahip olduğu gibi yaygın bir algı vardır. Ancak bu avantajlar kadar göz ardı edilen, hatta konuşulmayan dezavantajlar da mevcuttur.
Erkek olmak, her zaman güçlü görünmek zorunda kalmak, duygularını bastırmak, ekonomik sorumlulukları taşımak ve çoğu zaman yaşadığı travmalarla tek başına mücadele etmek anlamına da gelebilir.
Erkek Her Zaman "Kazanan" Olmalı mı?
İslam'da kadının çalışmasına veya aileye ekonomik katkı sağlamasına dair kesin bir yasak bulunmaz. Hz. Hatice (R.A.), Peygamber Efendimiz ‘in (S.A.V.) eşi olarak bir tüccardı ve kendi servetini yönetiyordu.
İslam hukukuna göre kadının ekonomik katkı sağlaması bir zorunluluk değil, tercihtir. Ancak modern dünyada, özellikle Türkiye gibi hayat şartlarının zorlaştığı ülkelerde, tek bir kişinin geliriyle geçinmek neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Peki, böyle bir durumda erkekler ne yapmalıdır?
Toplum, erkeklerden "eve ekmek getiren" birey olmalarını bekler. İşsiz bir erkek, toplumsal olarak başarısız sayılır ve aile içinde de baskı görebilir. İş hayatında uzun saatler çalışmak zorunda kalan erkekler, ailelerine zaman ayıramaz ve bu da hem psikolojik sorunlara hem de aile içinde duygusal kopuşlara neden olabilir.
Ekonomi, evliliklerin sürdürülebilirliği açısından büyük bir etkendir. Türkiye'de ve dünyada yapılan araştırmalar, boşanma nedenleri arasında ekonomik sorunların ilk sıralarda yer aldığını göstermektedir. Maddi sıkıntılar, çiftler arasında stres, güvensizlik ve iletişim problemlerine yol açarak evliliğin yıpranmasına, hatta şiddete ve cinnet haline dönüşerek aile içi trajedilere sebep olabilir.
Ekonomik Baskı ve Psikolojik Yıpranma
Kadınların iş hayatına daha fazla katılımı, toplumsal cinsiyet eşitliği açısından önemli bir kazanım olsa da, erkekler üzerindeki ekonomik baskı devam etmektedir.
İşten çıkarılan ya da maddi zorluk yaşayan erkekler, toplumdan ve ailesinden daha az destek görmektedir.
Erkeklerin duygusal olması zayıflık olarak görülmektedir. Bu, onların psikolojik baskı ve ruh sağlığı sorunları yaşamasına neden olabilmektedir.
Erkekler de şiddet mağduru olabilir, ancak bu konuda destek mekanizmaları kadınlara kıyasla oldukça kısıtlıdır.
Çoğu erkek, ekonomik baskılar altında psikolojik olarak yıpranır. Ancak yardım istemek, dertleşmek veya duygularını açığa vurmak erkekler için toplumsal olarak ayıp kabul edildiğinden, çoğu zaman yaşadıkları travmalarla tek başlarına mücadele etmek zorunda kalırlar.
Erkekler İçin Görünmeyen Travmalar
Türkiye’de boşanma oranları arttıkça, erkeklerin boşanma sürecinde yaşadığı travmalar da artmaktadır. Boşanma, her iki taraf için de yıpratıcı bir süreçtir; ancak hukuk sistemi çoğu zaman erkekleri dezavantajlı konumda bırakmaktadır.
Öne çıkan sorunlar:
Çocukların velayeti genellikle anneye verilmekte, babalar çocuklarıyla yeterince vakit geçirememektedir.
Nafaka sistemi, bazen adaletsiz sonuçlar doğurabilmektedir. İşsiz kalan veya maddi durumu kötü olan erkekler bile nafaka ödemek zorunda kalabilir.
Boşanmış erkekler, nafaka ve çocuk bakım masrafları nedeniyle ciddi ekonomik sıkıntılar yaşayabilmektedir.
Erkekler, boşanma sürecinde psikolojik destek alma konusunda çok daha çekingen davranmaktadır. Çünkü toplum, erkeklerden "güçlü durmalarını" ve yaşadıkları zorlukları dile getirmemelerini beklemektedir.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği: Tek Taraflı mı?
Kadın hakları mücadelesi son derece önemli ve gereklidir. Ancak bu mücadele sırasında erkeklerin yaşadığı hak kayıplarının göz ardı edilmemesi gerekir.
Kadına yönelik şiddetle mücadele edilirken, erkeklerin maruz kaldığı aile içi şiddet ve psikolojik baskılar gündeme gelmemektedir.
Erkekler, iftiraya uğradığında kendini savunması zor olabilmektedir.
Boşanma davalarında erkekler, hukuki süreçlerde dezavantajlı kalabilmektedir.
Erkeklerin aile içinde üstlendiği ekonomik ve psikolojik yükler çoğu zaman göz ardı edilmektedir.
Toplumsal cinsiyet eşitliği sadece kadın haklarını savunmak değil, herkesin adil ve dengeli bir yaşam sürebilmesini sağlamak anlamına gelmelidir.
Evlenmeden Önce İyi Düşünün
Evlilik, sadece duygusal bir birliktelik değil, maddi ve manevi sorumlulukları olan bir kurumdur. Bu yükümlülükleri yerine getiremeyecek olan bireylerin, evlilik kararını bir kez daha düşünmesi gerekmektedir.
Ayrıca hükümetlerin de bu konuda daha sağlam düzenlemeler yapması gerekmektedir. Özellikle:
Nafaka sisteminde düzenlemeler yapılmalı ve ekonomik olarak dezavantajlı kalan erkekler de korunmalıdır.
Velayet hakkı daha adil bir şekilde dağıtılmalı ve babaların da çocuklarıyla vakit geçirebilmesi sağlanmalıdır.
Erkeklerin psikolojik destek alabileceği mekanizmalar güçlendirilmelidir.
Boşanma sürecinde ekonomik dengenin korunması için adaletli çözümler üretilmelidir.
Gerçek eşitlik, yalnızca bir cinsiyetin haklarını savunmakla değil, her bireyin adil ve dengeli bir yaşam sürebilmesini sağlamakla mümkündür.
Son söz: Evlenin ya da evlenmeyin, ancak maddi ve manevi sorumlulukları kaldıramayacağınızı düşünüyorsanız, bir kez daha düşünün. Aksi takdirde bu sorumluluklar, toplumda travmalara ve geri dönüşü olmayan sonuçlara yol açmaya devam edecektir.
"Filozof olamayacağınıza göre mutlu olun",
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.