AH O ESKİ BİZ
Gittikçe seküler hale gelen, zamana yenik düşüp var oluş amacından uzaklaşarak vahşi kapitalizmin dayatması tüketim toplumu içinde yok olup gidiyoruz..
Kimin ağzını açarsanız 'Ah o eski günler' diyerek terennümde bulunuyor. Oysa gelecek güzel günlerin inşası, eski günlerin yanlışından vazgeçip yaşadığı anda doğru sayısını artırmaktan geçer.
Neydi o eski günler ki hep bize ah çektiriyor. Yoksa bir iddiası kalmayan, kendisine sunulan ekonomik refah ve yapay mutluluk için elinden kayıp giden geçmiş günleri için neden yaşamadık psikolojisi içinde bu söylem ile hedef şaşırtmak mıdır? Ah diyenlerin.
Bir dostumla konuşurken öyle bir muhabbetimiz olmuştu. 'Neden şimdi bu kadar hovardalık, şatafatlı bir hayat peşinde koşuyoruz. Müslümanları anlamakta zorluk çekiyorum eskiden böyle değildi dediğimde, "Bizim zamanımızda elimizde bu imkanlar olsaydı bizde böyle olurduk" demişti, biraz haklı değil mi?
Dijital yozlaşmanın,plastik duyguların hâkim olduğu bu zaman diliminde en büyük kayıp sanki islami camiada yaşandı.Sayısal zamana ayak uyduramamanın acısını bile unutan, kültür, sanat,edebiyattan soyutlanmış, tüyleri yolunmuş tavuk gibi acube acube ortalıkta fing atıp duruyoruz.
Toplumsal olaylara gözünü kapatmış, var olan sıkıntılara alternatif sunmaktan aciz, yaşam belirtisi olarak dönem dönem sokağa dökülüp slogan atarak cihad vazifesini tamamlamış, kahraman edası ile günlük yoğun ve yorgun temposuna devam eden ağabeylerin başını çektiği kitleler tarafından koskoca bir camia dizayn ediliyor.
İşte ah o eski günler dediğimizde, benimde içinde olduğum seksenli doksanlı yılları ve öncesini yaşayanlar olarak diyoruz. Şuurlu bilinçle okumaya susamış, gaye ve amacını yüksek tutmuş, kutsal değerleri olan, fakir ama vefakâr ve cefakar dostların olduğu zamanlar için ah çekiyoruz.
O günün yapılanmalarında şatafatlı lüks cemaat evleri yoktu. İnsanların cebine göz diken holdingler henüz gün yüzüne çıkmamıştı. Makama gelmek için iftira, dedikodu, gammazlık, yalan- dolan büyük haramlar olarak bilinir ve uzak durulurdu. Bir birine karşı sert olsa da her gurubun gençlik ve kadın yapılanmasında hakikaten öze dönüş için gayret sarf ederek insanlara ulaşmanın mutluluğu vardı.
Evler, Kisrâ'nın Sarayını gölgede bırakamamıştı, gösteriş ve ihtişam itibar kriteri değildi, stokçuluk, faiz, kara para, rüşvet cehenneme gitmenin garantisi olarak bilinirdi.Vicdanlı abilerin,ablaların kanatları altında eğitimini alan pırlanta gibi gençler vardı.Siyasi söylemler nas kadar itibar görmezdi.
Siyaset, cemaat amaç değil araç idi.Öğrenci evlerinde bir öğün pişen yemek şükür sebebi olurken, eşler haram lokmayı getirmek için kocalarına açık bir şekilde baskı uygulamazdı. Cemaat evlerinde bir öğün yemek bulunmasa dahi sofrada belki onlarca yüzlerce talebe zeytine talim ederek orada olmanın mutluluğunu yaşardı.
Bir tek öğrenciye dini eğitim vermek için bekleyen cami imamı 15 sayısını tamamlamak için müftülüğe müracaat etmezdi. Çalışkan öğrencilerin derslerine yardımcı olmak için öğretmenler etüt merkezlerine ve dershanelere yönlendirmezlerdi. Fakire fukaraya yardım etmek için partimize üye ol, cemaatimize gel, dernek ve vakfımıza gönüllü çalış denilmezdi
Lütfen açtırmayın ağzımı, kanatmayın yaramı,o kadar çok şey var ki
Şimdi bir dönüp bakalım ardımıza
"Ah o Eski günler mi? Ah o eski biz mi?"
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.