SİLKİNİP KENDİNE GELMEK
Çocukluğumuzda cemaatlerde abiler hep şunu söylerdi: "Makamlar gelip geçicidir, bugün biz bu makama oturacağız, yarın sıra size gelince inşallah bu makamı size bırakacağız, bu makamda insanlara hizmet edersiniz."
Umut güzeldi, söylem harikaydı lakin makama gelenler bütün sorumluluklarını ve görevlerini unutarak, bırakın makama gençleri getirmeyi makama yapışıp kaldılar. Dün sokak sokak dolaşıp davasını yaymak için çalışıyor görünenler,makam kapısından dışarı çıkıp kimseye selam bile verme tenezzülünde bulunmaz oldular. Kimi makam perestler, akidevi olarak varını yoğunu, getirildiği makamda kalabilmek için harcarken, çok daha fazla omurgasız bir duruş sergileyenler gözden kaçmadı. Haksızlık karşısında dik durmayı bırakın, boş çuval gibi yığılıp kalanları hayretler içinde seyrettik, düne kadar eleştirdikleri hukuksuzluk ve adaletsizliği gözünü kırpmadan, yanaklar kızarmadan uygulamaya koyulanlar, yeni nesilde bir tereddüde sebebiyet verdiler,'Sizin yaptığınız dindense ben bu dinden değilim'.
Camianın en büyük çıkmazından bir tanesidir makam sevdalılığı..Resmi işgalci pozisyonuna düşenler az değildir,makamın hakkını verebilmenin cemaat abisini mutlu etmekten geçtiğini sananların sayısı az değildir.
Hey gidi günler Sayın Şeyhmus Özüdağlı şiirini yılar önce okurken ne çok hayıflanmıştık bugün düştüğümüz duruma
"Enflasyon azdı, dolar dalgalandı,
dilen dostum
Secde yerin altınlarla kaplandı
De bana, müşrikler böyle ödüllendirilmedi mi?
Eviniz dar'üs-selam, arabanız ford granada.
Alkış çekersin, terazin hassas
Secde yerinde gözlerin oynaş,
kalbin mütmain
Eğildikçe, eğildikçe, eğildikçe
Kaydımızı efendiler zimmetine geçirdi!
Kimse üstüne almasın, abilerin(!) verdiği bütün haksız emirleri yerine getirirken içten içe mırıldanarak gün görmemiş küfürler ederek kendini tatmin etmenin huzurunu yaşıyor olmak kimseyi kurtarmaya yetmeyecektir.
Ağır bir genelleme yapmak istemiyorum, dün, o makama gelmek için insanların duygularını istismar edenlerin, makamda kalmak için düştüğü kepazelikleri pek çok insan tebessüm ederek temaşa ediyor.Dün liyakatten dem vuranların, bugün "liyakat ta neymiş" deyip emrine itirazsız itaat eden bir kitleyi talep ediyor olması acınacak bir durumdur.
Yanlış anlaşılmasın! Bu durum, sadece kamu kurum ve kuruluşlarında tezahür etmiyor, milletin parası ile holdingleşen yapılarda, sivil toplum kuruluşlarında da durum aynıdır.Velhasıl bir yerde makam varsa ,o makama gelen insanların çoğunun, düne kadar kol kola dolaştığı dostlarına artık selam vermediğini,onları gördüklerinde yüz çevirdiklerini bilmek içler acısı bir durumdur.
Liyakat, sadece eğitim kurumlarında elde edilen, diploma ile kazanılan meziyet değildir. Eğitimle beraber, insani değerleri harmanlayarak, görev bilinci ve sorumluluğun verdiği davranışlar sergileyen,vicdani muhasebeyi yaparak bihakkin verilen görevi ifa etmektir.
Kimi yazılarımdan sonra,dostlarım çok daha açık ve net olmamı,bir şeyler yazmam gerekiyorsa adres göstererek yazmamı söylerler.
Adres ,ben,sen,o;adres biziz.iğneyi kendine batırmanın acısını, hissetmeden çuvaldızla karşıdakini kevgire çevirenle işimiz olmaz. Herkesin aynası kendisi olmakla beraber, içinde yaşadığımız toplum, idare ettiğimiz birim, yönlendirmeye çalıştığımız çocuklarımız, yürütmeye gayret ettiğimiz işler ve güçlerimiz, işgal ettiğimiz makamın, bize ayna olması gerektiğini unutmamak gerekir.
Toplum öyle bir hale geldi ki, herkes heybesini doldurmanın peşine düştü, kendisine dokunmayan yılanın bin yıl yaşaması gerektiği felsefesini savunurken, köprüden geçene kadar ayıya dayı deme erdemliliğinden (!) bahseder oldular.
Beyler; Efendimiz öyle diyor ya;" Şu dağın arkasında düşman var ve size saldırmaya geliyor desem inanır mısınız,"Naçizane ben de diyorum ki; Ben dâhil olmak üzere gidişatımız, bırakın İslami bir kimlik üzerine yol almayı, insani değerler üzerinde de yol almayı bizlere sağlamayacaktır. Çocuklarımıza güzel ve erdemli şeyleri bırakmamanın faturasını ağır ödeyeceğiz. İlkeli davranışın, hak davanın ve hakikatin makam ve mevki gölgesinde kalışının hesabını veremeyeceğiz.
Kağıt üzerinde rakamlarla oynamakla, reklam bütçelerini artırmakla, termos eşantiyon vermekle, promosyonları çeşitlendirmekle insana dokunamayacağımızın artık farkına varalım.
Toplumdaki çürüme ve yozlaşma bizi o hale getirdi ki. Kamu malını çalmamanın bir erdem olduğuna inandık oysa çalmak, bu bir hırsızlıktır, hırsızlık hem suç hem de en büyük günahlardandır. Görevini hakkıyla yerine getirmek taltif edilebilir bir davranış kategorisinde ele aldık oysa verilen işleri dürüstçe ve hakkını vererek yapmak inancımızın emri, yaşadığımız topluma borcumuzdur.
Hukuksuzluk almış başını gidiyor. Konuşmamak, eleştirememek gaz birikimine sebep olur. Gazlar, toplumda ciddi manada infiale yol açabilir. İnsanlar suskunsa, yapılana ses çıkaramıyorsa, bunu bir fırsat bilmemek lazım. Zira gün gelir, o suskunluk, bir çığlık olur.
Yediden yetmişe hizmetkârı olduğumuz bu dinin ve bu milletin aziz evlatlarına, dokunabilmek, yaralarını kanatmadan merhem olabilmek için fazla zamanımız kalmamış olabilir.
Gün, dava adamlığına talip olanların makamın cazibeliğinden silkinip kendine gelme ve yine yeniden "Bismillah" diyerek yola koyulma günüdür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.