Kadınların yaşadığı şiddet sorunları neredeyse günlük yaşamın rutini haline geldi. Hemen her gün ülkenin her hangi bir yerinde şiddete uğrayan kadının öldürüldüğü ya da darp edildiği haberlerinin yaşanmadığı gün istisna oluyor. Basında yer alan ya da haberdar olduğumuz olaylar, bu kadar yoğunken bir de aile içinde yaşanan ve basına ve adli makamlara yansımayanları düşündüğümüzde kadınlar yaygın bir şiddet dalgasına maruz kalıyorlar. Kadınlar bir taraftan kutsallaştırılırken bir taraftan da bu kadar şiddetin hedefi olmaları çok çelişik bir durum yaratıyor. Toplumda şiddet dalgası en çok kadınları hedef alıyor ama sadece kadınlarla da sınırlı kalmıyor. Sokaklara da taşıyor. Sokaklar ve hatta bazı mekânlar güvensiz hale geliyor. Silahların konuşturulduğu bu olaylarda çoğu zamanda yoldan geçen ya da mekânlarda bulunanlar şiddetin hedefi oluyor.

Geçenlerde Diyarbakır Kent Konseyi Kadın Meclisi yaptığı toplantıda Kadın Bilincini geliştirmek için çabalarına devam edeceklerini açıkladılar. Kadın muhtarlar, kadın örgütleri ve belediye kadın eş başkanlarının da katıldığı toplantıda; basına yansıyan kararlarında; ‘Kadın bilincini geliştirmek, toplumsal eşitsizliği ortadan kaldırmayı hedeflediler. Hatta kentte yürütülecek hizmetlerde kadınlar için daha kolay erişilebilir olması ve kadın dostu kentler yaratılması için çalışacaklarını açıkladılar.

Kentlerde toplumu rahatsız eden sadece kadına şiddetle sınırlı değil, uyuşturucudan fuhşa, çocuk istismarlarından sanal bahis ve kumara kadar birçok neden insanların huzurunu kaçırıyor. Derin yoksulluk birçok sorunun kaynağı olarak çözüm bekliyor. Kadını kendisiyle eşit görmeyen, ötekileştiren anlayış değiştirilemediği müddetçe kadına karşı şiddeti engellemek çok kolay değil. Şiddetin temellerinden ortadan kalkması için öncelikle zihniyetin değişmesi gerekiyor. Bu yüzden kadın dostu kentler yaratmak için öncelikle kadını değer olarak görmeyen zihniyetlerin değişmesi gerekiyor. Bu zihniyet değişmediği sürece; kadın katliamları kanayan yara olmaya devam edecektir.